MÜSİAD'dan Nükleer Enerji Açıklaması



MÜSİAD'ın, 17. Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı çerçevesinde yapılan 'nükleer enerji' konulu MÜSİAD özel oturumuna ilişkin yazılı açıklamasında, derneğin nükleer enerjiye ilişkin görüşlerine yer verildi. Açıklamada, önümüzdeki 20 yıl boyunca Türkiye'nin enerji ihtiyacının yıllık yüzde 6,6 artacağı, yatırımların güvenliğini sağlamak ve rekabet gücünü artırmak için nükleer enerjinin bir tercih olmaktan çıktığı, Türkiye için zorunluluk haline geldiği belirtildi.
    
MÜSİAD'ın, Türkiye'nin 2023 hedefleri doğrultusunda özellikle enerji konusunun büyük önem taşıdığını hemen her toplantıda dile getirdiği belirtilirken, ''Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olmak, 500 milyar dolar ihracatı gerçekleştirmek ve kişi başı geliri 25 bin dolara yükseltmek için hiç şüphe yok ki daha fazla üretmek zorunda kalacağız. Bu durumun bir sonucu olarak, enerji ihtiyacı her geçen gün artacaktır'' değerlendirmesinde bulunuldu.
 Bu bağlamda, üretiminin yüzde 50'sinin doğalgaz kaynaklı olmak üzere, Türkiye'nin mevcut kurulu gücünün 50 bin MW seviyesine ulaşmasına karşın, önümüzdeki 20 yıllık süreçte, enerji ihtiyacının her yıl yüzde 6,6 artacağı belirtilen açıklamada, bunun ekonomik karşılığının ise her yıl 6-9 milyar dolarlık ilave yatırım anlamına geldiğinin altı çizildi.
    
Türkiye'nin enerji konusundaki eksikliğini gidermek için tüm alternatiflerin masaya yatırılması gerektiği vurgulanan açıklamada, nükleer enerjinin Türkiye için yeni bir olgu olmadığı, 55 yıl önce başlayan ''serüvenin'', farklı hükümetlerin, nükleer santral kurulması projeleri ve tartışmalarıyla sürdüğü ancak küçük birkaç deneysel reaktörden ileriye gidilemediği belirtildi.
    
Açıklamada, şöyle denildi:
    
''Bugün, mevcut hükümetin birkaç nükleer santral kurmayı planlaması ise bu tartışmaları bir kez daha alevlendirmiştir. Ancak gelişmiş ülkelerin uzun zamandır enerji ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü nükleer enerjiden karşılamakta oldukları gerçeği unutulmamalıdır. Nitekim; toplam enerji üretiminin nükleerden sağlanma oranı, Fransa'da yüzde 78, Belçika'da yüzde 54, İsveç'te yüzde 48, İsviçre'de yüzde 37, Almanya'da yüzde 32, Japonya'da yüzde 30'dur.

Sonuç olarak, nükleer enerji konusu hem ekonomik boyutu hem de çevresel etkilerinin yanı sıra enerji ihtiyacı ve arz güvenliği, düşünülerek de ele alınmalıdır. Zira, nükleer santral inşası da sadece tek bir perspektiften değerlendirilmemeli, ileri teknolojiye geçiş ve kullanımının yaygınlaşması, ARGE ve inovasyonu destekleyici özelliklerinin yanı sıra, oluşturacağı yan sanayi ile ekonomiye getireceği pozitif etkiyle de düşünülmelidir. Ülkemizin rekabet gücümüzü artırmak ve böylelikle gelişimine katkı sağlamak için, nükleer enerjiyle ilgili tüm parametreleri dikkate alarak, atılacak adımlardan en makul, en verimli ve en güvenli olanı seçmeli ve alınan kararlar ivedilikle uygulanmalıdır.''

'Nükleer'e özel panel

17.Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı - ICCI 2011 kapsamında MÜSİAD tarafından düzenlenen özel panelde nükleer enerji tartışıldı. MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Nail Olpak’ın oturum başkanlığını yaptığı panele İTÜ Enerji Enstitüsü’den Prof.Dr. Beril Tuğrul, Ankara Üniversitesi’nden Dr.Kamil Kayabalı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Cinergroup’tan Doç. Dr. Sami Demirbilek, Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü’nden Doç. Dr. Mehmet Özdamar ve Akkuyu Güç Santrali Elektrik Üretim A.Ş.’den Alexander Superfin konuşmacı olarak katıldı.

Prof. Dr. Beril Tuğrul, 'Nükleer Enerji Değerlendirmesi ve Türkiye' başlıklı sunumunda nükleer enerjinin,  ülkemizde son zamanlarda en çok üzerinde durulan konu haline geldiğini, nükleer enerjinin tercih edilmesindeki faktörlere bakılması gerektiğini söyledi.  Beril Tuğrul, rekabet durumu, coğrafik, teknolojik etkenlerin iyi incelenmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Tuğrul özellikle teknolojik etkenler kapsamında Türkiye’de nükleer santralinin kurulması için yeterli teknolojik alt yapıya sahip olmadığını ve Türkiye’nin AB gelişmişlik seviyesine ulaşmasını istiyorsa gerekli alt yapıyı sağlayıp gecikmeden nükleer santraller kurmak zorunda olduğuna dikkat çekti.

Prof. Dr. Kamil Kayabalı ise 'Depremsellik Bakımından Nükleer Enerji Santralleri' başlıklı konuşmasında, Türkiye’nin deprem fay hatları üzerinde bulunduğunun yadsınamaz bir gerçek olduğunu vurgulayarak, bu durumun nükleer santrallerin kurulması için engel olmadığını söyledi. Kayabalı konuşmasında “Eğer öyle olsaydı Japonya gibi depremlerin en çok yaşandığı ülkede 54 adet nükleer santral kurulmazdı. Türkiye’de kurulması planlanan Sinop - İnceburun, Kırklareli - İğneada ve Mersin Akkuyu nükleer santralleri bu depremin etkilerinden daha ziyade bu nükleer santral için lazım olan yakıt teminidir, çünkü orta/kısa vadede yakıt temini önemli bir sorundur. Türkiye’de kaynaklar doğru kullanılırsa yakıt temini konusunda önemli aşamalar kaydedebilir” dedi.

Doç. Dr Mehmet Özdamar sunumunda 'Nükleer Santrallerin İşletilmesinden Dolayı Hukuki Sorumluluk' konusunda bilgiler verdi ve Türkiye’de halihazırda nükleer santral olmamasına rağmen komşuları olan Ermenistan ve Bulgaristan’da bu santrallerin bulunduğuna dikkat çekti.

Alexander Superfin ise Türkiye’de nükleer santral kurulmasının hem Türkiye hem de yatırımcı için oldukça karlı bir girişim olacağını, nükleer santral inşaatının, ekonomik olarak istihdam sağlayarak yeni iş olanakları yaratacağını açıkladı. Alexander Superfin, “Nükleer enerji santralleri konusunda halkımız görmedikleri, duymadıkları ve bilmedikleri için haklı olarak korku duyuyor. Biz şirketler olarak halkı bilgilendireceğiz ve bu korkuları ortadan kaldıracağız. Nükleer enerji konusunda çalışmalar zamanında yapılacak ve halk tesisleri ziyaret ederek tartışmalara katılabilecek ve çalışmaların maketlerini inceleyebilecek’ dedi.