Ne Pahasına Enerji?!



Bakan Eroğlu, Hasankeyf’i kurtarmak ve korumak amacıyla sürdürülen çabalar için “laf, laf, laf” ve “yaygaracılık” demiş. Bakan yanıltıyor! Bakan, geleceği düşünmüyor! Hasankeyf ve Ilısu yanyana gelince kültür mirasımız adına olabilecekler çok ürkütücü. Yükselen suların örteceği alan içinde koca bir şehir, çeşitli höyükler yatıyor. Birçok arkeolojik alan henüz araştırılmamış durumda. Kredi kuruluşlarının istediklerini sağlamak için hızla yapılmakta olan kurtarma kazıları kuşkusuz bazı bilgiler edinilmesini sağlıyor, ancak önemli arkeolojik alanların, kültürel peyzajların, değerli doğa parçalarının sular altında kalacak olması sakıncasını ortadan kaldırmıyor. Taşınmaz eserlerin sular altında kalması, bilim insanlarını ciddi olarak kaygılandırıyor. Tepkilerini dile getirenler, ülkenin kalkınmasını istemeyen, kötü niyetli kişiler değildir. Onlar, ülkenin geleceğini gören, yörenin değerli bir parçasının yitirilmesini istemeyen, kimi doğa ve kültürün oluşturduğu bir peyzajın pisi pisine çöpe atılmasına karşı çıkan doğasever, güzel sanatlara duyarlı insanlardır. Kimi ise, bayındırlık projelerinin kültür mirası araştırılmadan hazırlanmasının yarattığı sakıncaları bilen meslek insanları; arkeologlar, sanat tarihçileri, mimarlar, restorasyon uzmanları, hukukçular, mühendislerdir.

Ilısu barajının yalnız Hasankeyf’te yok edeceği kültür değerlerini sıralamak tahribatın boyutu konusunda aydınlatıcı olabilir. Bakanın çok beğendiği arkeolojik park projesi ise, uzmanlara göre, Miniatürk benzeri, Hasankeyf’i karikatürize eden bir maketparkı olmaktan ileri gidebilecek bir konsepte sahip değil. Aceleyle yapılmış bu göstermelik proje, gerçek Hasankeyf’i temsil etmekten çok uzak.

Bakan, kimsenin Hasankeyf’te restorasyon yapmadığını, örneğin Artuklu köprüsünü ele almadığını beyan etmiş. Bakan, herhalde yasaları pek bilmiyor. Kültür varlıklarını korumak için Türkiye’nin kocaman bir bakanlığı ve teşkilatı vardır. Ayrıca tarihi köprüler Bayındırlık Bakanlığı’nın koruması altındadır. Buradaki arkeolojik siti korumak ise tümüyle Kültür Bakanlığı’nın görevidir. Bakanlığın izni ve iradesi olmadan başkaları gelip kamuya ait olan bir alanda iş yapamaz. Yıllardır Hasankeyf’e ayrılan kaynak, sadece kurtarma kazılarına ve belgelemeye yönelik oldu. Kazı çalışmalarıyla birlikte belgeleme çalışmaları da yapılmışsa da, bunlar kazılan alanların belgelenmesi şeklinde oldu, anıtların yerinde korunması için irade belirtilmedi. Önemli birkaç anıtın korunması için gerekli projeler ise ancak geçtiğimiz yıl içinde ihale edildi. Burada da bir belirsizlik vardır; Hasankeyf’in akıbeti hâlâ netleşmediği için yapılan rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin nasıl uygulanacağı bilinmiyor.

Bu kadar önemli bir alanı değişik kültürlere ait varlıklarıyla, bir bütün olarak korumak varken, suya batırmak; taşınabilecek birkaç eseri bambaşka bir doğal çevre içinde gelişigüzel yerleştirerek fakir bir arkeolojik park yapmanın saçmalığını, umarız yöneticilerimiz çok ileri gitmeden anlar ve kültür varlıkları alanındaki kayıplarımızın Keban, Atatürk, Birecik, vd. tamamlanmış barajlar altında yok olanlarla sınırlı kalmasını sağlamaya çalışırlar.
Aşağıda Ilısu barajının, yalnız Hasankeyf’te etkileyeceği eserler ve tahribatın boyutu hakkında fikir verebilecek bir liste yer alıyor. Çevre ve kültür değerlerini korumakla yükümlü olanların bu listeye gözatmalarını dileriz:

Etkilenecek eserler

1. Dicle kenarı setlerde yer alan ve suya gömülecek eserler:

Güneybatı yakası:

- Mardinike denen sahil sarayı harabesi,
- Bunun doğusunda resmî tesisler ve lise altında kalan Kasımiye semti ve içerdiği harabeler
- Köprübaşı’ndan kaleye giden sokağın nehir tarafı sahil surlarıyla karışık dükkânlar
- Tarihî köprü ucunun bu sokağa birleştiği yerde eski şehir kapısı kalıntıları
- Aynı sokağın “Öğretmen Evi” tarafı: 1964 köprü inşaatında altın çıkan Süryanî mahallesi ve rahip evi
- Rızk Camisi
- Kilise harabesi
Sultan Süleyman Camii
- Şahabiye Medresesi
- Avlusundaki sondajda kalkolitik seramikler bulunan Koç Camii
- Han ve Arasta; hana bitişik küçük mescit ve türbesi
- Kaldırımlı, kanallı sokak ve dükkânlar
- Kızlar Camii
- Kızlar Camii güneybatısında 1. semt külliyesi: Cami, türbe ve dükkânlar
- Kızlar Camii batısında yamaçta setler hâlinde kurulu, tepede mağara ve inşaatın kaynaştığı mâlikâne veya dergâh kalıntıları
- Bunların kuzeyinde, revaklı avlusu olan 2. semt külliyesi
Doğuda, büyük kısmı yeni evler altında kalan seramik fırınları ve atölyeleri bölgesi: Kazıda 9 fırın, 2 atölye ve çökelti havuzlarının kalıntıları, içlerindeki curuflar, tripotlar ve seramiklerle çıkarıldı.
- Güneybatıdaki konak ve çevre dokusu kalıntıları

Karşı Yaka (Kuzeybatı/Batman tarafı):

- Zeynel Bey Türbesi
- İmam Abdullah
- Mardinike ve kazı evi karşısına düşen büyük mağara-kilise
- Zeynel Bey Türbesi etrafındaki harabeler
. Hamam
Kale eteğinde, kanyon içinde (Uzundere yolu) kilise ve hücreleri mağaralar olan manastır

Kale ve “yukarı şehir”in oturduğu kaya-tepe doğu yüzü:

- Rampadaki “Orta Kapı”
- “Büyük Saray”ın güneydoğusunda, geç devir mezarlığının altındaki muazzam höyük, asıl sarayın çoğu bölümlerini barındırıyor. Bu kısım, Roma saray-kalesi üzerine ve içine oturuyor. Bunun doğuya (kasabaya) bakan yanında, altta Roma blok taşları, üstte Artuklu blok taşlarıyla örülü muazzam bir cephe duvarı ve ortasında büyük bir giriş bulunuyor.
Bunlar hep “Küçük Saray”denilen burcun aşağısında kalan kültür varlıklarıdır. Baraj sularının “Küçük Saray” tabanına kadar yükselmesi ve kalenin üzerine oturduğu kayanın 2/3’ünün sular altında kalması öngörülüyor. Büyük bir bölümü suya battığında kireçtaşı kaya kütlesinin çözülmesi hızlanacak ve üstündekilerin dağılarak yok olması ihtimali yükselecek.

Bakanlığın projesi yok

Hasankeyf doğal, kentsel ve arkeolojik değerleriyle bir kültürel peyzaj olarak anlamlıdır ve bütünlüğünü korumak önemlidir. “Baraj yapacağız ama Hasankeyf’i de koruyacağız” demek işi basite indirgemek ve insanları yanıltmaktır. Birkaç anıtı taşımakla göz boyanmak isteniyor; söz konusu anıtların nasıl taşınacağı da ayrıca teknik bir sorundur. Bu konuda Kültür Bakanlığı’nın henüz bir projesi bulunmuyor. Yanlış kaynaktan enerji üretmek, enerjiyi yanlış kullanmak; çevre değerlerinin yıkımına ve çevresel felakete yol açıyor. Ilısu Barajı’nın alternatifi var, Dicle’nin kolları üzerinde birbirine bağlı birden çok baraj ve HES yapılarak aynı miktar ve daha çok enerji üretilebilir. Üstelik o durumda Dicle’nin 16 milyar m3’lük suyunun başlangıçta 10.4 milyar m3’ünü, sonra da 7.4 milyar m3’ünü baraj gölünde tutmak suretiyle iklim dengesinin de bozulmasına yol açılmamış olunur.

Dünya deneyimi, suyu baraj göllerinde tutmanın, “suyun ahlakını” bozduğunu, su rejiminin ve iklimin değişmesine yol açtığını gösterdi. Türkiye, “kalkınma amaçlı yatırım”larla “öteki değerler”in korunması arasında “uygulanabilir denge” bulabilir. Türkiye’nin, bugüne kadarki uygulamaları, Van Gölü Kapalı Havzası ve Meriç-Ergene Havzası dışındaki 24 havzada yıkıma neden oldu.
Yıkım, yıkım, yıkım!
Ya sonra?!

Oluş Arık / Cevat Erder / Nur Akın / Zeynep Ahunbay / Metin Ahunbay: Prof. Dr.
Murat Cano: Av.