Nedir Bu Baraj Yapma İnadı?



Hasankeyf’i bir kez daha, ne yazık ki yabancılar kurtardı. Almanya, Avusturya ve İsveç, Hasankeyf’i ölüm uykusuna yatıracak Ilısu Barajı Projesi için kredi vermekten vazgeçtiler, çünkü sözleşme şartlarına koydukları çevreyi korumak için yapılması gereken hiçbir çalışma yapılmamıştı. Bu durum karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ne yaptı? Adeta palasını biledi, kredi vermeyenleri siyasi davranmakla suçladı ve neredeyse kırk yıldır Hasankeyf’i kurtarmak için uğraşanları da vatan haini ilan etti. Ve “illa ki, bu barajı yapacağım” diyerek yıllardır süren bir inadı yeniden cilaladı.

İşte bu zihniyet, bu vatan sevmezlik ülkeyi batıracak, zaten kırk yıldır olan da bu.

Şu hale bakın, Ilısu Barajı’nın yapımı ilk kez Demirel tarafından 1952 yılında gündeme getirilmiş. Demirel barajlar kralı olarak tanınmayı sevmişti, şimdilerde ömrünü tamamlayan ama nehirleri de kurutan pek çok baraj onun zamanında yapıldı; sonra Özal barajlara devam etti ama bu arada teknoloji yıldırım hızıyla değişmiş ve barajların enerji için, hele de Türkiye gibi rüzgârı ve güneşi bol olan bir ülkede rasyonel bir yatırım olmadığı ortaya çıkmıştı. En çok da Ilısu gibi büyük barajların. Çünkü büyük barajlar nehirlerin enerjisini yok ediyor, hatta ölümlerine neden oluyordu. Artık su sorununa karşı küçük barajlar yapılması öneriliyordu.

Dünya hızla değişiyordu, gelişmiş ülkelerde sivil toplumun baskısı karşısında baraj lobileri tavizler vermeye başlamıştı. Büyük baraj yapımı sona ermişti, hatta eskiden yapılanlar bile yıkılıyordu. Ama Türkiye hâlâ kırk yıldır inadım inat diyen ve Ilısu Barajı yapımına karşı olanları vatan haini ilan etmeye varan bir zihniyetle yönetiliyordu.

Neden bu inat? Dünyada böyle bir şey yok! Devletin sivil toplumla böylesine inatlaşması diktatörlükle idare edilen ülkelerde olur, artık onlarda bile yok! Emin olun diktatörlükle idare edilen ülkeler bile, insan varlığını baz alırsak 15 bin, doğal mirası baz alırsak 2 milyar yaşındaki Hasankeyf gibi bir insanlık mirasını böylesine hunharca harcamak istemez.

Yıllar önce İspanya’ya ilk gittiğimde Sevilla’ya, Cordoba’ya, Granada’ya yani Endülüs bölgesine hayran olmuştum, bölgenin doğal yapısı büyük bir titizlikle korunmuştu, kim bunu böyle korumuş derken, öğrendim ki, diktatör Franco!

Bir söz dolaşıp duruyor, Hasankeyf’i tıpkı Mısır Asuhan barajı yapımında olduğu gibi başka bir yere taşımak. Allah aşkına bırakın bu hayali, birincisi Hasankeyf, o coğrafyada öylesine ihtişamlı, öylesine etkileyici; ayrıca unutmayın, Asuhan’daki taşınma UNESCO’nun girişimiyle ve bütün dünyanın önemli maddi yardımlarıyla başarıldı, oysa şimdi kriz var ve Afrika’daki aç çocuklar bile artık insanlığı harekete geçiremiyor, insanlık her zamankinden daha bencil!

“İlla ki, baraj yapacağım, illa ki Hasankeyf’i sular altında bırakan bir baraj yapacağım” diyen Çevre Bakanı, neden Antep’in Halfeti’sine şöyle bir uğramıyor, yapımına karşı çıkılan, Halfeti’yi sular altında bırakacağı hiç durmadan söylenen Birecik Barajı yapıldı da ne oldu, bölgeye ne getirdi, şimdilerde toprak her zamankinden daha kurak, artık Halfeti’nin ünlü siyah gülünün yetişmediği bölgelere taşınan Halfeti halkı ise mutsuz ve yoksul. O güzelim eski Halfeti kenti ise birkaç turistin gezdiği, su altında hüzünlü bir kent. Ne oluyor bize, inanın gelişmiş ülkelerin laboratuvarlarda bir virüs geliştirdikleri ve bu virüsü de Türkiye’nin üstüne boca ettikleri duygusu bana giderek inandırıcı geliyor, bu virüs vatan sevmeyi yok eden bir virüs.

Ne kadar çok isterdim, İsveç, Almanya ve Avusturya kredileri kesmeden önce, “Biz bu barajı yapmıyoruz, onun yerine su için daha rasyonel ve farklı yerlerde küçük barajlar yapacağız ve yıllardır yapmadığımız bir şeyi yapıp Hasankeyf’in dünya mirasına dahil edilmesi için UNESCO’ya başvuracağız,” diyen bir Çevre Bakanım olsun, çok isterdim.

Dünyanın en çok ziyaret edilen kültürel mirası Machu Picchu’da kendi ülkemin kültür mirasını anımsayarak hüngür hüngür ağlamıştım, bu topraklardaki kültürel ve doğal zenginliği böyle hunharca harcama hakkı kimsenin olmamalı, yetti artık, sadece bu nedenle Latin Amerika’yı kıskanıyorum.