Nereye Gitsinler?



Ankara Büyükşehir Belediyesi, Dikmen Vadisi 4 ve 5’inci Etap Kentsel Dönüşüm Projesi’ni başlattı. Bini aşkın gecekondu sahibi ise “gidecek başka yerleri olmadığı” için aylardır projenin koşullarının iyileştirilmesi ve insanca yaşanabilir bir konut hakkı için eylemler yapıyor. Artık kısmen yıkılmış bir mahalleye dönüşen Dikmen Vadisi’nde, evini yıktırmayarak direnen bir ailenin evine konuk olduk.

Yıkık gecekonduların ve dik bir yokuşun ardından vardığımız tek göz gecekonduya, kayınvalidenin yurtdışına çıkmasıyla başlarını sokabilmişler. Tavan, akıtmasın diye muşamba kaplı. Odada bir soba harıl harıl yanıyor. Parça halıların üzerine battaniye örtülerek soğuk kesilmiş.

Anne Fadime Kaya, “Hep bir gazeteye gidip, sorunlarımı anlatasım gelmiştir. İşte gazeteci ayağıma kadar geldi” sözleriyle karşılıyor bizi. Ardından soruyor: “Deniz Feneri’ne ulaşır mı bu söylediklerim?” Yardım için daha önce bir mektup yazmış ama gönderememiş parasızlıktan.

Kaya ailesinin üç çocuğu var; Vural (7), Kadir (6) ve Sezer (4). Kırıkkale’den 10 yıl önce bu mahalleye yerleşmişler. Baba Nihat Kaya, kalp ameliyatı sonrasında çalışamaz duruma gelmiş. Kızılay’ın 250 YTL’lik yardımıyla geçiniyorlar! Bir de gecekondularını yıkmak isteyen Büyükşehir Belediyesi’nin kömür ve gıda yardımı ile...

Oğluna yanıyor!
Fadime Kaya, iş buldukça gündeliğe gidiyormuş. Yeşil kartının da vizesi bitmiş. Anne Kaya, ilkokulda okuyan Vural’ın isteklerini yerine getiremediğine yanıyor en çok. Gözleri dolarak, “Güzel yazı defteri istemişler, alamadım. O da üzüldü ben de. Gitmedi o gün okula” diye anlatıyor. Hayatını anlatıyor “Deniz Feneri’ne götürebilir misiniz?” nakaratında. 10 yıldır böyle gitmiş, belki gittiği yere kadar daha gidermiş. Ta ki yıkım haberi gelene kadar... Sadece gecekondularının değil, yaşamlarının da yıkılacağına inanıp depresyona girmiş Fadime Kaya:

“Kendimi kötü hissediyorum. Sanki buradan başka yerde yaşam yok gibi. Kepçeler, kamyonlar geliyor mahalleye. Komşuların yıkık evlerine bakıp bakıp ağlıyorum. İnsan nasıl üzülmez? Gidenler, ‘600’e ev tuttuk’ diyorlar. Onlara kızıyorum ‘niye gittiler, el birliği yapmadılar’ diye. Evimi yıkarlarsa ben ne yaparım? Psikolojim bozulmuştu. Kocamla her gün kavga ediyorum. Gazeteyi okuyunca sesimizi duyarlar mı, yardım ederler mi? Allah’tan ne isterim o zaman!”

‘Sonuna kadar’
Nihat Kaya daha iyimser. Eşini avutmaya çalışırken, gözleri uzaklara dalıyor. Eşi Fadime’yi anlatıyor; “Bana diyor ki ‘bir şey yap.’ Ne yapayım? Göçe mi yükleyim? İsteseydik imzayı çoktan verirdik. Benim umudum var. Sonuna kadar buradayım.” İnsanın cinnet geçirmesi için çok sebep olduğunu söylüyor. Hele bir de bu ev olmasa...

Nihat Kaya çok uğraşmış çalışmak için. Eşinden habersiz 60 tane simit almış satmaya, bütün gün dolaşmış, 25’ini satabilmiş. Ayakkabı boyacısı arkadaşının yanında durmuş, 3 ayakkabı anca gelmiş. Önceden de yapmış bu işleri, evine ekmek getirebilmiş ama artık bu işler de bitmiş! “Çocuklar olmasa... Hep çocuklara...” diyor.
Ne olacak, belediye yardımı kesse, tek göz gecekonduları yıkılsa, her ay 250 YTL gelmese? “Son çare çoluğu çocuğu toplayıp Meclis’in bir köşesine varmak! Başka ne yapayım? Son çare o, son çare o...” Kötü; bir baba için evine ekmeğini getirememek ama “Kendini bilen bir insan yapmaz böyle. ‘Hastayım’ deyip kaçanlar var. Öyle yapan da çok. Ben öyle değilim. İsterim çalışmayı. Kendimi bilirim. Mendil satmayı ayıp saymam.”
Belediyeden talebi, evlere karşılık makul koşullarda ev verilmesi. Vatandaşın yavaş yavaş ödemesi. “Başkasına güç yok ki zaten! Hadi benim durumum malum. Asgari ücretle çalışan ne yapacak?” Projelerin önce Dikmen Vadisi’nde başlatılmasının nedenini ise şöyle açıklıyor Nihat Kaya; “Burada lüks apartmanlar var. Burada ünlüler, büyük işadamları var. Yoksa Mamak da, Altındağ da hep gecekondu...”

Eyleme gidiyorlar
Sözler bitmiyor. Çay demleniyor. Saat yaklaşıyor. Karanlık içindeki vadi, saat 22.00’yi gösterince aydınlanmaya, ıssız olan vadi saat 22.00’yi gösterince gürültüye başlıyor. Herkes, mahalledeki tüm evler sokağa dökülüyor. Kurumuş ağaçlar kesiliyor, lastikler toplanıyor, belediyenin kömür yardımları hep ateşe atılıyor. Daha da büyüsün, daha da büyüsün, herkes görsün diye. Sonra kap kacak ne varsa ele alınıp kapıya çıkıp ses çıkarılıyor. Gecekonduların metal çatıdan bozma duvarlarına, kiremitlere, duvarlara vurularak ses çıkarılıyor.
Çok şey değişiyor vadide. Bir gecekondu mahallesinin sıcaklığı, yıkıntıların altına doğru kayarak değiştiriyor her şeyi. İnsanlar da değişiyor. Herkes birbirini tanıyor, en candan gülümsemesiyle “Merhaba” diyor. Genci yaşlısı, çoluğu çocuğu birbiriyle sohbet ediyor. Yakınlaşıyor. Kenetleniyor. Kiraya çıkabilenler gittikten sonra “burası da olmasa gidecek başka yerleri olmayanlar” toplanıyor bir araya.