Orta Çağ İklim Krizinden 'Hızlı Değişim' Dersi Almalıyız!



Andrew Simms bir yazar ve çevre aktivisti. The New Economics, Tescopoly, Ecological Debt gibi çevre ve küresel ısınma ile ilgili kitapları var. Dünya Gazetesi'nen Didem Eryar Ünlü'nün haberine göre, Simms son çalışmasında, küresel ısınma ile mücadelede, Avrupa’nın 1430-1440 yılları arasında yaşadığı kasvetli kara kıştan dersler çıkarabileceğimizi öne sürüyor.

Avrupa’da 1430-1440 yılları arasında yaşanan karakış sırasında, Orta Çağ toplumu aşırı soğuğun neden olduğu gıda kıtlığı ve açlıkla mücadele etmek yaşam tarzlarında için ciddi değişiklikler yaptı. Bugün geldiğimiz durumda, küresel ısınma nedeniyle yeniden gıda kıtlığı ve açlık gibi tehditlerle karşı karşıyayız. Peki tarihten neler öğrenebiliriz. Andrew Simms’e kulak verelim:

1430-1440 yılları Avrupa’da sıradışı soğuğun yaşandığı bir dönem. Hatta Christina Rossetti’nin 1872 yılında kaleme aldığı şiir bu dönemi özetlerken, “Toprağın çelik gibi, suyun taş gibi” olduğunu dile getiriyor. İklim sisteminde kaotik bir değişim yaşanan bu dönemde, tarım sektörü büyük bir kayıp veriyor, gıda ve petrol fiyatları ciddi şekilde artıyor. Avrupa’nın bir çok bölgesinde yetersiz beslenme ve açlık hüküm sürmeye başlıyor. Zayıflayan ve güçsüzleşen toplumlar, salgın hastalıklara yakalanıyorlar; çevre ve yaşam şartlarının da kötüleşmesi durumu iyice içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.

Orta Çağ düzenine yönelik bu iklim tehdidi karşısında, otoriteler ilk olarak ticaret politikasını değiştiriyorlar. Gıda ithalatını yasaklıyorlar ve insanları açlıktan korumak için ortak ambarlar kuruyorlar.

Günümüze geldiğimizde ise, 2007- 2008 ve 2010-2011 yıllarında meydana gelen aşırı iklim olayları küresel anlamda gıda kıtlığına ve fiyat artışlarına neden oldu. Rusya ve Ukrayna’da yaşanan kuraklık buğday ihracatının kontrol altına alınmasına yol açtı.

Hızlı değişim mümkün, geçmişte de yaşandı

Simms’e göre bu noktada hızlı bir değişim sürecine girmek için geçmişten öğrenecek çok şeyimiz var;

“Avrupa’nın yaşamış olduğu karakışın bize ilk hatırlattığı unsur; iki yüzyıllık endüstriyel kirlenme olmasa da, iklimin hızlı ve dramatik bir şekilde değişim gösterebiliyor olduğu. Bu yüzden, doğanın bize karşı öfkesini daha da yükseltmeden ve iklim hala değişim gösterebilecek durumdayken, dünyanın en zengin ülkelerinin davranış biçimlerini değiştirmeleri gerekiyor.

Ne yazık ki, mevcut yaşam tarzı ve ekonomi seçimlerimizden kurtulamayacağımıza inanmış durumdayız. Oysa 2016 yılı siyasetin ne kadar hızlı bir şekilde değişebildiğini ortaya koydu. Yeni enerji kaynakları ve teknolojileri kullanmak, ulaşım altyapıları ve şehirler inşaa etmek, sağlık, eğitim, özgürlük ve insan haklarına yönelik yeni sosyal anlaşmalar imzalamak konusunda tarihte olduğu gibi hızlı bir şekilde hareket etme yeteneğine sahibiz aslında.

Bu hızlı değişim ve dönüşümü sağlamak için dünya genelinde iş birliği içinde olan çok sayıda kuruluş var. Bu kuruluşlar yeni teknolojileri, yenilenebilir enerjileri, alternatif ulaşım modellerini, döngüsel ekonomiyi destekleyen kuruluşlar. Hedefleri, hızlı değişimin sadece mümkün olduğunu göstermek değil, aynı zamanda geçmişte bu hızlı değişimin yaşanmış olduğunu ortaya koymak.”