Osman Pepe Neler Yapmalı?

İstanbul ormanlarındaki imar tahribatını irdeleyen bu yazıların geçen perşembe günü yayımlanan ilkini "Orman Yasası'ndaki yüzde 6 inşaat kuralı" na ayırdık. Yasaya 1987'de eklenen bu "yatay yapılaşma" oranıyla, tüm araziye yayılabilecek yoğun inşaatlara davetiye çıkarıldığını anlattık ve sorduk: "Acaba bu talan kuralı 19 yıldır neden yürürlükte?"

Cuma günü işte bu "tahribat" ı önleyebilmek için 1995'te ilan edilen SİT kararına dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı R.T. Erdoğan 'la birlikte ilgili belediyelerin tepkilerine ve "iptal davalarına" değinerek şunu sorduk: "Ormanı SİT ilan eden kurulu dağıtanlar, aynı karar uyarınca inşaatları neden durdurmadılar?"

Cumartesi günkü yazımız ise talana sağlanan "orman içi otoyol" desteğine ayrıldı. İstanbul'un nazım planlarında olmayan; ayrıca koruma kurulunun da onayı bulunmayan SİT içindeki otoyolun, aynı güzergâhtaki arazi sahiplerinden birine ihale edilmesi rastlantı mıydı?

Pazar yazımızda, işte böylesine "teşvik" gören orman yağmasıyla oluşmuş yasadışı yerleşmelerin "belediye" yapılarak ödüllendirildiğini belgeledik. Yapılarının neredeyse tamamı kaçak olan bu "imarsız belediyeler" i yönetenlerin de aynı imar suçlarını işleyenler olması, acaba nasıl bir hukuk devleti anlayışıydı?

Pazartesi de ormanlarla doğal bütünsellik gösteren su havzalarının İSKİ yönetmeliğindeki değişikliklerle nasıl durmadan imara açıldığını sergiledik. O kadar ki 1996'dan itibaren ranta dönük her değişiklik yargıda durdurulduğu halde, derhal "benzeri" devreye sokularak adeta "hukukla inatlaşılan" bir süreç yaşanıyor. Şimdiye dek 4 kez iptal edilen ve her seferinde yeniden onaylanan bu düzenlemelerle, ormanlarda ve havzalarda 7 milyon işgalci nüfusa imar olanağı sağlanıyor. Bu nüfusun ise siyasi eğilim olarak hep "dinci-muhafazakâr" lardan yana olması acaba ne anlama geliyor?

Sorulara yanıt yerine...
Geçen beş gündeki bu beş temel sorumuza yanıt beklerken Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe helikopterlerle düzenlediği "havadan gözlem gezisi" nde şunu söylemesin mi: "Özel ormanları 2. derece SİT yaparak imara açan kurul üyeleri arasında mimarlar odası başkanı da var..." (Vatan-10 Aralık 2006) Oysa sözünü ettiği "üye" 1995'teki SİT kararından ötürü dönemin "muhafazakâr" kültür bakanınca hemen görevden alındığı gibi; mahkemeyi kazanınca Erzurum Kurulu'na atanmış; ardından yine mahkeme kararıyla geri döndüğü halde bu kez de Antalya Kurulu'na gönderilerek "İstanbul'dan uzak kalması" sağlanmıştı... Üstelik, "imar vermiyor; vatandaşı mağdur ediyor..." denerek... Özel ormanların 2. derece SİT olması ise Orman Bakanlığı'nın "yasal dayatması" ydı. Çünkü Orman Yasası'ndaki 1987 değişikliğiyle zaten imar verilmiş, yine Orman Bakanlığı projeleri de onaylamıştı. Bu tür "yasal yapılaşma izni" bulunan alanlara kesin inşaat yasağı anlamındaki 1. derece SİT kararı hukuken olanaksızdı. Bu nedenle kurul, hiç değilse yüzde 6 oranının "aşılmasını önlemek" için 2. derece SİT kurallarını getirmiş; ancak belediyeler buna bile "Yetki bizimdir; çünkü biz seçilmişiz" diyerek karşı çıkmışlardı... Nitekim kuruldaki Büyükşehir Belediyesi temsilcisi de özel ormanlarda SİT disipliniyle ilgili her karara "muhalefet şerhi" koyuyordu...

İlk alınacak önlemler
Çevre ve Orman Bakanı'nın orman yağmasına karşı asıl yapması gerekenler açıkça ortadadır. Birincisi, ormanların korunabilmesi için Orman Kanunu'nu "yetersiz" kılan, bu nedenle "çare" nin ancak SİT kararlarında arandığı "onur kırıcı mevzuatı" düzeltmelidir. Ormanı kendi bakanlığı yerine Kültür Bakanlığı'nın korumaya alması, Pepe'yi hiç rahatsız etmez mi? İkincisi; özel ormanlarda imar adına tahribatın artarak sürmesini sağlayan yüzde 6 kuralı yasadan hemen çıkartılmalıdır. Pepe'nin bunun yerine önerdiği "toplam yüzde 5 oranında inşaat" kuralı da orman talanına "ödün" dür. Çünkü yüzde 5 bile imar hukukunda ancak "kırsal alan" için geçerlidir ve hatta en çok 250 m2'lik yapı sınırlaması vardır. Orman, kırsaldan daha değerli değil midir? Üçüncüsü; İstanbul'un kuzeyindeki ormanlara "son darbe" yi indirecek "3. köprü" projesine de yine Pepe'nin açıkça karşı çıkmasını bekliyoruz. Benzer şekilde ormanlarla içi içe konumdaki su havzalarını imara açan İSKİ yönetmeliğine ve "turizm" adına ormanın pazarlanmasını sağlayan "tahsis" mevzuatına da... Dördüncüsü ise Türkiye'nin çevre ve orman bakanı, hem çevrenin hem de ormanın başlıca düşmanı olan "kaçak işgaller" in parayla tapuya bağlanması anlamındaki "2B arazilerinin satışı" konusunu artık ağzına bile almamalıdır. Bir yandan yasadışı orman talanına af hazırlayıp öbür yandan "imar sınırını aşan" lara yüklenmekle yetinmek, ne çevrecilikte ne de ormancılıkta inandırıcı olabilir... Beşinci dileğimiz ise Çevre Bakanlığı'na "özerk" liğinin geri verilmesidir. Ormana imar iznini hangi çevre bakanı verebilirdi ki? Ama orman bakanı verebiliyor!