Prof. Dr. Ruşen Keleş: "Çelişkiler Yumağı İstanbul"
Sempozyumun birinci günü gerçekleştirilen Kent ve Yaşam adlı oturumda Prof. Dr. Ruşen Keleş, “Toplumsal Yapı” adlı konuşmasını kültür kelimesinin tanımlarını yaparak açtı. Keleş:
“Kültür, toplumun biriktirdiği uygarlık değerlerinin toplamı sayan tanımlar yapılmıştır. Kültür kavramının bütün tanımlarında maddi olan ve olmayan öğeler yanyana bulunur ve birbirini bütünler. Öte yandan, tüm kültür tanım ve yaklaşımlarının özünde, toplum yapısı ve bu yapının özellikleri vardır. Toplumsal yapı, toplum kültürünün etkisi altında biçimlenir. İstanbul’un toplumsal yapısı da Türkiye’nin toplumsal yapısının ve toplumsal kültürel özelliklerinin etkisi altında biçimlenmektedir.”
İstanbul’un on beş milyona yaklaşan nüfusu, iş merkezleri, gökdelenleri, bankaları, otelleri, mimarlık, kültür ve sanat değerleri ve gecekondularıyla bir çelişki yumağı görünümünde olduğunu söyleyen Keleş, son 50 yılda Anadolu’nun her yerinden dalga dalga İstanbul’a taşınan yoksulluğun, kentin ekonomik ve toplumsal yapısından büyük ölçüde kopuk olarak, ülkenin çarpık ve sağlıksız kentleşmesini yansıtan en önemli gösterge olduğunu belirtti. Keleş’e göre yoksul/varsıl arasındaki farklılığın bir mozaik olmaktan çok toplumda gerginlik yaratan bir durum oluşturduğunu ifade etti. Gelir dağılımındaki düzensizliğin körüklediği şiddete değinen Keleş, İstanbul’un en zengin yüzde 20’sinin İstanbul’un gelir dağılımının yüzde 60’ı alırken, en yoksul yüzde 20’sinin ise sadece yüzde 4’ünü aldığını sözlerine ekledi.
Toplumdaki bu gelir tutarsızlığının şiddete ve radikal siyasi partilerin öne çıkmasına neden olduğunu anlatan Keleş sözlerine şu şekilde devam etti:
“Merkez sağ ve merkez sol güç yitiriyor. Merkez dışı radikal siyasi partiler 1990’lardan sonra güçlendiler. İstanbul’un yoğun göç alan ilçelerindeki seçmenler merkez dışı siyasi partilere kayıyor. Orta gelirliler ise merkezdeki partilere oy veriyor.” dedi.
İstanbul’da artmakta olan şiddet olaylarına da değinen Keleş, çarpık kentleşmenin toplumun yapısına etkilerinden bahsetti. İstanbul’un son bir yıldır Gaziosmanpaşa bölümündeki şiddet olaylarında çarpık kentleşmenin çok büyük payı olduğunu iddia eden Keleş, kentle bütünleşemeyen ikinci kuşak kentlilerin kente uyumsuzluğunun ve sosyal doyumsuzluğunun şiddeti en çok körükleyen nedenlerden biri olduğunu dile getirdi. Keleş sözlerine şu şekilde devam etti:
“Dinsel, etnik ve dilsel bağlılıkların bağnazca kullanıldığı, gerginlikleri daha da tırmandırmayı amaçlayan kışkırtmaların yanısıra, hukuk kurallarına saygısızlık örneklerinin artması, can ve mal güvenliğinin sağlanmasındaki zorluklar, bir bütün olarak İstanbul’un ve ülkenin yönetiminde yeni arayışları gerekli kılmaktadır.”
Kentsel dönüşüm konusuna da değinen Keleş, kentsel dönüşümün yoksulların yaşadığı bölgelerde kendiliğinden plansız bir şekilde uzun zamandır gözlemlendiğini, şimdi ise liberal bir anlayışla devlet planlı olarak bunu gerçekleştirdiğini söyledi. Gecekonduların kamunun öncülüğünde rant paylaşımına dahil edildiğini iddia eden Keleş, kente çağcıl bir görünüm vermek adına sessiz gecekondulaşmanın gerçekleştiğini; ancak İstanbul’un gecekondu sorununun bu şekilde çözülmesinin mümkün olmadığını vurguladı.
İstanbul’u resmen satışa çıkarmanın neler getirdiğinin ve neler götürdüğünün iyi hesaplanması gerektiğini vurgulayan Keleş, İstanbul’daki yerel yönetimlerin temsilcilerinin nitel birikime gitmek yerine toplumsal yararı gözetmeden kısa dönemli düşündüklerini söyledi.