Heykelin dehası Rodin, İstanbul'a, Sakıp Sabancı Müzesi'ne, bu müze Rodin'e müthiş yakıştı! Rodin sergisinin arifesinde size bu büyük ustayı tanıtmaya çalışmıştım (Cumhuriyet: 8 Haziran). Gel gelelim gözlerim ve ruhum belki de Rodin'e doymak bilmediğinden, ayaklarım beni tekrar tekrar müzeye götürüyor. İşte gördüklerim:
Doğru yaklaşım.
Önce müze müdürü Nazan Ölçer'in aklında ve yüreğinde tasarladığı konsepti gerçekleştirdiğini görüyorum. Özetle şöyle: Bu sergi, yalnızca ''Rodin'den seçmeler'' sergisi olmayacaktı; tam tersine en erken döneminden en son eserlerine sanatçıyı tüm zamanlarıyla bir bütün olarak ele alacaktı.
Bu sergi: Bütünlüğün en önemli öğelerini oluşturan, dehanın gelişiminde yadsınamaz bir yeri olan desenleri, çizimleri, arşiv fotoğrafları, filmleri ve sanatçının yıllar boyu araştırıp edindiği, kendinden önceki heykel mirasını, eski eser koleksiyonunu da kapsayacaktı.
Bu sergi: Ustanın çok tartışılan özel dünyasına, mektuplar, yazışmalar, açıklamalarla bir pencere açacaktı...
Bu sergi: Rodin'i tek başına çevresinden soyutlanmış olarak değil, tüm çevresiyle, ilişkileriyle, yazarı, ressamı, müzisyenleriyle, 19. yy.'dan 20. yy.'a geçişteki o sancılı yılları da yansıtacaktı.
Bunların tümü gerçekleşti sergide.
Yaşayan müze
Bir çarşamba günü (müzenin akşam ona dek açık olduğu gün) akşamüstü Sakıp Sabancı Müzesi'ndeyim. Kapıda şimdilik kuyruk yok ama içerisi kalabalık. Daha çok gençler, öğrenciler... Her panonun önünde uzun uzun durup her satırı okuyorlar. En çok yığılma, sanılanın aksine, ünlü heykellerin çevresinde değil, bilgi panolarının önünde... Çoğunun, bir elinde açıklamaların verildiği dinleme cihazı, öteki elinde fotoğraf makinesi... Bilgi alarak, inceleyerek, bilinçli geziyorlar sergiyi.
Sergileme muhteşem. Hem akıllı, hem duyarlı hem de işlevsel bu sergileme Metin Deniz ve Nihal Koldaş'a ait. Hele ''Kibele'' heykeli müthiş yaraşmış yerine!
Rodin'e ilişkin belgesel ve kurgusal film gösterilen bölme de dolu. Millet oturmuş filmi seyrediyor. Müzeye gelmiş yaşlılar da dikkatimi çekiyor. Onlar panoları okumaktansa, heykellerin karşısındaki banklara oturmuş, uzun uzun heykeli seyrediyor.
Üniversitelerden, özellikle heykel bölümünden öğrenciler, grup halinde gelip geziyor... Kimi günler ellerinde defter kalem, çimenlere yayılıp, açık havadaki Victor Hugo heykelini çizdiklerini görebilirsiniz...
Eskiden Atlı Köşk'ün serası olan bölüm şimdi eğitim alanı. Burada çocuklar çamurdan heykel yapıyor... Heykel onarım çalışmalarını izleyebiliyor... Yaz okulları toplu halde geliyor ama tek tek gelenler de eğitim alanından geri çevrilmiyor. Çocuklara çağrı sloganı şöyle: ''Heykel havuzuna gelin. Kremlerinizi ve hayallerinizi getirin!''
İki genç kız Camille Claudel'in panoları önünde dikilmiş, sanatçının önce asistanı, sonra sevgilisi heykeltıraş Camille Claudel'e Rodin'in yaptığı haksızlıkları sayıp döküyorlar. ''Biz Rodin'ci değil, Camille'ciyiz'' deyince dayanamayıp, bunun bir maç olmadığını anımsatıyorum. Belli ki, Camille Claudel'i yalnızca İsabelle Adjani 'nin Camille'i canlandırdığı filmden tanıyorlar. (Sinemanın gücü!) Tamam söz, bir daha sefere Camille Claudel yazısı yazılacak!
İlk hafta içinde sergiyi 5 bin 282 kişi gezmiş. Bu yazıyı yazdığım iki gün öncesine dek ise ziyaretçi sayısı 10 bin 507. Nazan Ölçer'den ziyaretçi profilini öğreniyorum: ''Toplumun çok farklı katmanlarından, her yaştan insan'' diyor. İstanbul dışından Tekirdağ, Bursa, Muş, Eskişehir ve Ankara'dan da toplu ziyaretler varmış.
İçim rahat, Rodin emin ellerde...
Nazan Ölçer 'in şu saptamasına katılmamak hiç mümkün mü: ''Geçmiş uygarlıkların bizlere bir heykel cennetini miras bıraktığı ülkemiz, modern zamanların heykel sanatıyla hayli geç buluşabilmiştir. Bu açıdan, bu serginin gelecek kuşakların sanat dünyasında büyük bir iz bırakacağına inanmaktayım.''