Roman Açılımı - Rant Arayışı



Roman açılımı, önceki diğer açılımlar gibi, kamuoyunu oyalama, iş yapıyormuş gibi gözükme, sonuçta oy devşirme gibi siyasal rant sağlama amacının yanı sıra ekonomik rant arayışını da içeriyor. Bir varlığı gerçek değerinin altında elde etme arayışı ya da güdüsü de diğer açılımlardan farklı olarak “Roman açılımı” alalamasının altında yatıyor.

Şehirler büyüyor, yayılıyor, önceleri şehir merkezi sayılmayan, şehir merkezine yakın yerler değer kazanıyor, toprak rantı yaratıyor. Bu rantı o yörelerde oturanların, sakinlerinin, yerleşmiş olanların elinden alarak, varsıl yandaşlarına aktarmak için planlar, senaryolar hazırlanıyor. Bu aktarma, ranta el koyma işini de haklı göstermek üzere, “kentsel dönüşüm projesi” gibi kulağa hoş gelen, cilalı pazarlama terimleri kullanılıyor. Bazen de “ekonomiye kazandırma” alalamasının ardına saklanılıyor.

Roman vatandaşların yaşadıkları, yerleştikleri yerlerin bir bölümü, yenilenememiş, harap gecekondu görünümlü; ancak değer kazanmış, rant yapmış durumda. İşte, ekonomik olarak bu rantın, bu değer artışının üstüne nasıl oturulur projeleri, planları yapılıyor. “Roman vatandaşları harabeden, viraneden kurtarıyoruz, sosyal konutlara taşıyoruz” gibi insani amaçlı nutuklar altında, değer artışını yandaşlara aktarmanın yolları aranıyor.

***

Gerçekten Roman vatandaşlara bir katkıda bulunulmak isteniyorsa, yaşadıkları, yerleştikleri İstanbul merkezlerine yakın yöreler, aşama aşama, özgün yapıları bozulmadan, restore edilerek yaşamaya daha elverişli özelliği olan bölgeler haline getirilebilir. İç ve dış turizm açısından uğrak yerler yapılabilir. Değişik bir yaşam tarzını gözlemlemek üzere gezi programları düzenlenebilir. Böylece Roman vatandaşların özgün, özgür yaşama koşulları bozulmadan, gelir ve yaşam düzeyleri yükseltilir. Gerçekten Roman vatandaşların yaşama özgünlüklerini yitirmeden yaşam düzeyleri yükseltilmek isteniyorsa, değer artışları ellerinden alınmadan, bunu sağlayacak projeler geliştirilebilir.

Açılımın bir de siyasal rant boyutu var. Seçim, belki anayasa halkoylaması yaklaşıyor. Roman vatandaşların oylarına da gereksinim var. Açılımın getirilerinin siyasal boyutunu da göz ardı etmemek gerekir. Nerden, nasıl beslendikleri pek açık olmayan malum TV kanallarından birinde tanınmış (!) bir yazarımız açılımı değerlendiriyor; mealen açılımı şöyle destekliyor ve övüyordu. “Türkiye’de yetmiş iki buçuk millet yaşar denir. Buçuk olanlar Roman vatandaşlardır. Romanlar açılım ile buçuk olmaktan kurtuluyor, ülkenin asli vatandaşı oluyorlar”

***

Kişileri, din, dil, cinsiyet, soy, yaşam tarzları itibarıyla ayrıma tabi tutmanın yanlış olduğunu söyler ancak uygulamaz; bir yolunu bulur ayrımcılık yaparız. Yine “değişik kültürler, değişik yaşam şekilleri, Rumeli, Anadolu mozaiği zenginliğimiz” der, kendi sözümüze kendimiz de inanmayız. “Kişiler, başkalarına zarar vermeme koşuluyla özgür yaşamalıdır” der ancak toplumsal yaşantımızda buna izin vermeyiz. Nedense içten ve tutarlı davranamayız. Aslında “takıyye” yalnız siyasal stratejimiz, yaklaşımımız değil, bir yaşam ilkemizdir. Hemen her konuda alalama, asıl amacı gizleme, farklı, yapay görüntü verme, gösteri yapma, kendimizi aşırı beğenme ve haklı görme, narsisizm, gerçek davranış biçimimizdir. Bu nedenle de göz boyar, ama uzun süreli başarı da kazanamayız. Politikada da genelde yaptığımız halk avcılığı, halk dalkavukluğu, çıkar vaadi ile oy toplamaktır. Açılımları da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Kişileri, ayartılara göre değil, davranışlarına, niteliklerine göre değerlendirebildiğimizde gerçek çözüm yollarına da ulaşabileceğiz.