Rumelihisarı'na Cami Yapmak




Rumelihisarı'nda Boğazkesen Camii olarak bilinen mescid "orijinaline uygun olarak" restore edilecekmiş. Proje kapsamında beş aylık tarihsel araştırma raporu hazırlanmış, çeşitli kurumlardan elde edilen belgelerden yapı hakkında bilgiler toplanmış. Basında yer alan haberler böyle.

İlk önce bir düzeltme yapalım. Restorasyon kavramı, mevcut bir tarihi yapıyı, bir kültür varlığını korumak, gerekiyorsa onarmak için yapılır. Mevcut olmayan bir yapı restore edilemez. Bir boşluğu göstererek, "bu yapıyı restore ediyoruz" demek, "bu yapıyı yıkıyoruz" demek gibi mantığımızın kabul edebileceği bir şey değildir. Tıpkı geçenlerde UNESCO yetkililerine belediyemizin plan üzerinde şu yapıları koruyoruz demesi gibi.

Onlar da gidip bu yapılara baktılar ve hayretler içinde geldiler ve sordular: "Siz planda gözüken bu yapıları koruyoruz diyorsunuz ama biz orada yapı göremedik. Bir yanlışlık olmasın?" Demek ki bir iş yapmadan önce kavramlar konusunda bir anlaşma olması lazım ki, ne yapılacağını herkes önceden bilsin.

Lafı dolandırmayalım, Rumelihisarı'nda yapılması planlanan iş, bir restitüsyon. Yani yapılmak istenen işin, bugün mevcut olmayan bir yapının canlandırma çalışması olduğu anlaşılıyor. Canlandırma ise, bugün gerçekleştiği için bir tasarım kararıdır. Ama nedense kimsenin aklına bir apartmanı yıkıp yerine yıkılan köşkü yapmak gelmez. Yalnızca planlarda yapılaşma imkanının olmadığı yerlerde "canlandırma" yapılır. Türkiye'de restorasyon ile canlandırma kavramlarının birbirine karıştırılmasının bir nedeni de budur.

Daha da anlaşılır olsun diye söyleyeyim: Çoğu zaman bir yapının restorasyonu, tamir edilmesini, onarılmasını dahi içermeyebilir. Örneğin yüzyıllardır süren ve belki de daha yüzyıllarca sürecek olan eskime biçiminde bir kopuş olmamasına, bir belge niteliğini korumasına özen gösterilir. Yapı gözlem altına alınır veya gerekiyorsa, niteliğini değiştirmeyecek müdahaleler yapılır. Demek ki Rumelihisarı'nda söz konusu olan varolan tarihsel bir yapıyı "onarmak" adı altında yapılan basmakalıp bir "restorasyon" uygulaması bile değil. Bu tür canlandırma çalışmalarının ise özellikle Boğaziçi'nde neden "restorasyon" diye adlandırıldığı da malum.

Boğaziçi öngörünüm bölgesi olarak özel yasada tanımlanan alanda bugün yeşil alana dönüşmüş ya da boşluk halinde duran kıymetli yerlere böylelikle bir yolunu bulup inşaat yapabiliyorsunuz. Bu nedenle restorasyon kavramı bizim memlekette profesyonel bir fikir geliştirme süreci, araştırma anlamına gelmiyor. Yasak savmaya yarıyor. Hatta kolay kolay yok olmayacak birçok önemli tarihi yapılar dahi "restorasyon" sayesinde ayakta kalamıyor. Bunu kamu alanında, kamu yönetimleri marifetiyle yapmaya kalkışmamız durumu daha da trajikomik hale getiriyor. Bu sayede herhangi bir profesyonel düşünce süzgecinden geçmemiş uygulamalar yapılabiliyor. Bu tür "restorasyon" çalışmaları ile kültür varlıklarının canına okunuyor.

Tartışılmaz mı?
Rumelihisarı'nın içine yapılması planlanan mescidin hangi mimari yöntemle yapılmaya çalışıldığı konusuna bir parça açıklık getirmiş olduk. Şimdi gelelim asıl soruna: Korkarım Türkiye'de mimari profesyonellik açısından en karanlık dönemdeyiz. Çünkü Rumelihisarı'ndaki Boğazkesen Camii'nin söylendiği gibi "aslına uygun olarak restorasyonu" ya da tarihi bir yapının canlandırılmaya çalışılması tartışılmaz bir karar olarak açıklanıyor. Konu yalnızca bir siyasal karar gibi algılanıyor ve sorunun profesyonel boyutu tartışma dışı kalıyor. Bu tercih demokratik değil ve kamu burada görevini yerine getirmiyor, kendi tekil perspektifini kamu fikri olarak dayatıyor.

Oysa unutmamak gerekir ki, kamusal sorumluluk bu tercihin profesyonel bir ortamda tartışılmasını gerektirir. Hele hele kamu önemli bir kültür varlığının, bir anıtın içinde ve onun yapılışından yüzyıllarca sonra, 19. yüzyılda inşa edilmiş olan yapıları yeniden inşa etmeye kalkışıyorsa, profesyonellik açısından durum çok vahim demektir. Neden 19. yüzyılda yapılmış sanayi devrimi ürünü olan malzemelerle yapılmış ahşap yapıları Rumelihisarı için tek mimarlık alternatifi olarak görmek gereksin? Böyle bir yaklaşım mimarlık açısından düşünce geliştirmeyi, profesyonelliği dışlayan bir davranış değil midir?

Demek ki burada kamusal sorumluluğun yerine getirilmesi açısından bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Hangi siyasal görüşten olursa olsun, bütün meslek camiasının, üniversitelerin, profesyonellerin bu dayatma karşısında ayağa kalkması gerekir. Çünkü yapılmak istenen bu kurumların varlık nedenini ortadan kaldırır. Dolayısıyla sorun bir siyasal tercih değil, akademik dünya, profesyoneller için yaşamsal bir konudur.

Eğer bir tarihi yapı restore ediliyorsa, bu bir farkındalık biçimi gerektirir, onun varlığını, taşıdığı bilgileri bugüne ve geleceğe taşımak için. Bir yeni yapı yapılmasına ihtiyaç duyuluyorsa, bu da bir farkındalık biçimi gerektirir, çünkü içinde bulunduğu bağlam ile ilişkisi, yapının mimari nitelikleri bir sorgulama gerektirir. Profesyonellik sürecin basmakalıp kararlara göre mi, yoksa sorgulamaya mı dayandığı ile ilgilidir.

Bu durumda sorulması gereken soru şudur: Ortaya çıkan sorunlara bakarsanız, böylesine profesyonel bir problematiği Kültür Bakanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı'nın ortaya koymaması bir ölçüde anlaşılır bir durumdur. Politikacıların hayatlarında bu tür bir profesyonel tecrübe yaşamamış olmaları mümkündür. Böylesine profesyonel bir sorgulama neden onların sorumluluğu olsun? Bu işi yapması gereken kurumlar ne güne duruyor? Asıl bu işi yaptığını iddia eden, böylesine bir profesyonel tecrübeyi temsil eden kurumların ve uzmanların siyasal süreçleri aydınlatması beklenmelidir.