'Yağma Düzeni' Neden 'Müzakere' Konusu Değil



''AB ile müzakerelerin 35 ana konusu arasında 'plansız ve kaçak kentleşme' yi sorgulayan ve 'imar kayırmaları' na karşı önlemler içeren bir başlık neden yok?..''

''Özellikle 'düzenli ve kimlikli' kent dokularıyla övünen Avrupa'nın, Türkiye'deki çarpık ve yasadışı kentleşmeye 'kayıtsız' kalması acaba nedendir?..''

Bu sorulara, Mimarlar Odası 'nın 05 Ekim 2005 tarihli basın açıklamasında yer verirken, bize göre çok değerli bir saptamayı ''kamuoyu ile de paylaşmış'' olmanın heyecanı içindeydik...

Ne var ki Hürriyet'te Yalçın Bayer 'in köşesi dışında sadece birkaç kısa habere konu olabildiğini görünce kaygılarımız daha da çoğaldı; çünkü, hem AB'nin militanca savunucuları hem de AB'ye demediklerini bırakmayanlar, aynı sorular karşısında oralı değiller.

Birçok konuda AB'den medet umanlar ''kent yağması'' nı önemsemezlerken, Türkiye'nin ''sömürüleceğini'' savunanlar bile ''emlak rantı özgürlüğü'' nün ülkeyi en tahrip eden pazarı yarattığını hâlâ göremiyorlar...

Her iki kesim arasındaki bu ''benzer'' tutumun ardında yatan ise ''imar talanı ekonomisi'' nin ülkede artık ''herkes'' tarafından olağan karşılanması olmalı...

Örneğin, en değerli kamu arazilerinin ''özelleştirme'' adıyla pazarlanmasında da ''itirazlar'' ve ''tartışmalar'' en çok ''ihale bedelleri'' ve ''satış koşulları'' üzerinde yoğunlaşıyor. ''Toplumsal hakların korunması'' ise yine ancak kısa haberlerde yer bulabiliyor...

Dahası, son zamanlardaki ''emlak'' ! programları... ''İmarsız'' alanların en kazançlı yerler olduğu; çünkü asıl paranın ''imara açılmayla'' ! kazanıldığı ekranların gözde tavsiyesi...

İşte bu anlayış, ormanlardaki ve su havzalarındaki kaçak yapılaşmadan, kentsel dokuları paramparça eden altyapı düşmanı gökdelenleşmeye kadar hemen tüm alanlardaki ''imar sömürüsü'' nün, AB ile müzakere dışında tutulmasını da ''normal'' karşılıyor...

Peki, özellikle yıllardır ''örnek'' gösterilen Avrupa şehircilik ve imar hukuku normlarının AB ile müzakere gündemi dışında kalması acaba bir ''ihmal'' midir; yoksa ''bilinçli bir tercih'' midir?

Sorunun yanıtı, AB sözcülerinin Türkiye'ye soğuk bakan Avrupalıları ''ikna'' etmek için yaptıkları ''3 Ekim açıklamaları'' nda da var... Dediler ki: ''Türkiye dinamik bir ekonomiye sahip ve Avrupa da bundan yararlanacak...''

AB'nin ''dinamik'' olarak tanımladığı, özellikle son yıllarda doruğa çıkan arsa ve arazi rantı ile emlak ve inşaat pazarı gelirlerine dayalı ''vurgun ekonomisi'' değil midir?...

Bunun yasal dayanağı ise kentlerde, kıyılarda ve ormanlarda gerçekleşen ayrıcalıklı yatırımlar ile gayrimenkul rantını çoğaltmaya yönelik özel proje uygulamalarına ait düzenlemeler...

Nitekim Dubai Veliaht Prensi Şeyh Muhammet bin Raşit el Maktum Avrupalılardan önce davrandı ve ''yağmaya açık'' müzakereler başlar başlamaz soluğu İstanbul'da aldı!

AB ve ''bizimkiler'' işte bu talan düzeninin sürmesinden memnun olmalılar ki müzakere gündeminde, örneğin bir ''gecekondu'' sözü bile yok. Oysa Avrupa'da, gecekondunun kendisi olmadığı gibi, yasadışı ve plansız yapılaşmaya karşı dünyadaki en güçlü önlemler de AB ülkelerinde var...
'Kimliksiz ortaklık'

Son yıllarda Avrupa'ya giden hemen herkes ülkeye döndükten sonra ''tarihi kentlerimizin'' haline bakıp hayıflanıyor. Onların en çok 700-800 yaşındaki kent dokuları olduğu gibi korunurken, bizim binlerce yıllık geçmişimizi neredeyse ülke düzeyinde apartmanlara kurban etmemizin, ''Batılı ve uygar olmak'' anlamına gelmediğini artık herkes gözleriyle görüyor...

Şimdi, bu ''müzakere'' gündemiyle, elimizde kalan son kimlik değerlerimizi de ortadan kaldıracak bir düzenin yasaları ''gözden geçirilmeyecek'' ... Böylece, bilmem kaç yıl sonra AB'ye girerken ne onlardan çok daha köklü olan tarihimiz kalacak ne de dünya cenneti doğamız....

Sakın Avrupa'nın da asıl istediği bu olmasın?