Şehir Plancıları Odası Başkanı Yrd. Doç. Dr. Pelin Pınar Özden: "Büyük Çelişkiler Var"
Meclise giren üç partinin seçim bildirgelerindeki kente dair kısımları
değerlendiren Şehir Plancıları Odası Başkanı Yrd. Doç. Dr. Pelin Pınar Özden,
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin söyledikleriyle yaptıkları arasındaki çelişkilere
dikkat çekiyor. Pınar Özden, demokrasi ve katılım üzerine yoğunlaşmasına rağmen
kente yönelik kaygılarını programına yansıtamayan Cumhuriyet Halk Partisi’ne
karşılık, Milliyetçi Hareket Partisi’nin de -söylemlerinde yer almakla
birlikte-, programlarında kentleşmeye yönelik yeni hiçbir politikaya yer
vermediklerini ifade ediyor. Özden, MHP ile CHP’nin programlarındaki bölgesel
kalkınma başlığının içeriğinin ve kalkınmaya yönelik stratejilerin birbirine
benzer olduğunu söylüyor. Pelin Pınar Özden ile siyasi partilerin kente
yaklaşımlarını konuştuk:
Meclise giren üç partinin seçim bildirgelerinde kente dair saptamalar ve vaatler var. Adalet ve Kalkınma Partisi’nden başlayacak olursak, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bugüne kadar yaptıklarını da göz önünde bulundurunca siz, vaatlerini yerine getireceklerini düşünüyor musunuz?
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, üç parti arasında en kapsamlı ve üzerinde çalışıldığı belli olan programa sahip. Bununla birlikte, partinin programlarıyla bugüne dek yaptıkları karşılaştırıldığında ortada büyük çelişkiler bulunduğunu izlemek mümkün.
Nedir bu çelişkiler?
Adalet ve Kalkınma Partisi, kamuya değil, sermayeye hizmet eden politikasını en açık bir şekilde kente yönelik politikalarında ortaya koymuştur. Özellikle rantın yüksek olduğu büyük kentler bu süreçte daha da öne çıkarılmış, üzerlerine büyük hesaplar yapılmıştır. İstanbul’da bu dönemin en çarpıcı kararlarını Galataport, Haydarpaşa ve Dubai Towers örnekleri üzerinde görmek mümkündür. Adalet ve Kalkınma Partisi, programlarında tarihi eserleri ölü bir yığın olarak değil, bugün ve yarına ışık tutan bir tarihi referans olarak gördüklerini vurgulamaktadır. Kentsel koruma anlayışı çerçevesinde zaten eskiden beri genel kabul gören bu anlayışın parti politikasına yansıması, bu eserlerin ve çevrelerinin sermayeye ihale edilerek bu alanlardan rant elde edilmesi şekline dönüşmüştür. Eğer aksi söz konusu olsaydı, Cumhuriyet dönemi mimarisine gerçek anlamda bir tarihi referans teşkil eden Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkımı gibi talihsiz bir kararın fikri babası ve savunucusu olmamaları gerekirdi. Ya da Haydarpaşa gibi bir tarihi değerin arkasına lüks otel ve iş merkezlerinden oluşan 7 gökdelen dikme hesapları yapmamaları, kıyıyı kamuya kapatarak yasaları çiğnemeyi düşünmemeleri gerekirdi. Ya da Galataport projesini bu derece ısrarla savunmamaları, uzmanların, üniversitelerin, meslek odalarının ve Sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkate almaları, neden olmaması gerektiğini anlamaya çalışmaları gerekirdi. Aynı şekilde, orman talanı ve su havzalarının acımasızca kemirilmesi süreci, neredeyse kesintisiz devam etmiştir. 2-B diye bilinen ve yakın zaman önce de gündeme gelen tartışmaları hatırlamakta yarar vardır. Üstelik hükümetin kendi içinden olanlar bile buralarda villa sahibi olarak, bu işte vatandaşa kötü örnek olmuşlardır. Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hedefleri konusunda çok samimi olduğunu düşünmüyorum.
AKP ilklerin partisi mi?
Adalet ve Kalkınma Partisi ilklerin partisiymiş ve sürekli yeni öneriler getiriyormuş gibi bir izlenim yaratıldı. Örneğin, “kentsel dönüşüm” kavramını AKP ortaya atmadığı halde, çalışmalar AKP döneminde başladığı bu kavram AKP’ye mal ediliyor.
Bir çok ülkede yaygın olarak yürütülmekte olan kentsel dönüşüm projelerinin ülkemizde Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde başladığı doğrudur. Bu kavrama, bir önceki dönemin parti programlarında rastlamak mümkün değildir. İlk kez TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın 2003 yılında düzenlediği “Kentsel Dönüşüm Sempozyumu”nda etraflıca tartışılan kentsel dönüşüm kavramına önce belediyeler, ardından merkezi hükümet sıcak bakmaya başladı. Hükümetin kavrama yaklaşmasında başta odamız olmak üzere, çeşitli kurumların ve üniversitelerin rolü büyüktür. Bizler defalarca Toplu Konut İdaresi’ni bu konuda rol oynaması için göreve çağırdık. Adalet ve Kalkınma Partisi kentsel dönüşüm kavramı üzerinden siyaset yaparken, bu kavramı kendi söylemleri olarak ve hatta yeni bir söylem olarak kamuya sunmaktadır. Bununla birlikte, hükümet, konuya ilişkin yasaları çıkarırken, canla başla çalışan, hataların düzeltilmesi için katkılarını esirgemeyen odaları, diğer sivil toplum kuruluşlarını ve üniversiteleri hiçe saymıştır. Çıkan yasalar son derece ciddi hatalarla doludur ve Parti programlarında yer alan “mekansal planlama hiyerarşisi”ni ise tamamen göz ardı etmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde çıkarılan ve gururla üzerine vurgu yaptıkları dönüşüm yasaları, kendi programlarında yer alan mekansal planlama hiyerarşisinin tam tersine planlama kavramının içini boşaltan, onu parçacılaştıran ve hatta planlama yaklaşımından projeci yaklaşıma doğru kayan bir felsefeye sahiptir.
Adalet ve Kalkınma Partisi kentsel dönüşümü rant odakları yaratmak için bir araç olarak kullanmış olabilir mi?
Toplu Konut İdaresi her ne kadar bizlerin de arzu ettiği gibi kentsel dönüşümün merkezi hükümetteki temel aktörü haline geldiyse de, uygulama aşamasında çok kökten sorunlar bulunduğunu gördük; görüyoruz. Toplu Konut İdaresi, kentsel dönüşüm kavramını tam anlamıyla anlamamakta ısrarcı davranmaya devam ederek, dönüşüm adı altında yeni konut projelerini sürdürüyor. Keza belediyeler ve belediye şirketleri de aynı şekilde… Bunun da altında hiç kuşkusuz rant yattığını görüyoruz. Gerçek anlamda kentsel dönüşüm uygulaması büyük rant getiren bir uygulama olamaz; çünkü öncelikle kamu yararını göze alır; ancak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kamuya değil, sermayeye hizmet eden genel felsefesi bunu gerektirmektedir. Yalnızca yeni konut yaparak kentsel dönüşüm sağlanmayacağı için, partinin programında yer alan “yaşam kalitesini geliştirme” ilkesi de büyük ölçüde içi boş bir vaat olarak kalmaktadır.
Yine kendi söylemleri gibi üzerinden prim yaptıkları bölgesel gelişme ve kalkınma stratejileri ise, tamamen Avrupa Birliği tarafından ülkemize dayatılan söylemlerdir. Bu dayatma çerçevesinde kurulmaya başlanan bölgesel kalkınma ajanslarının halen uygulamadaki konumu tam olarak belirlenmiş değildir. Uygulamaya yönelik çeşitli sıkıntıları vardır ve ülke koşullarıyla uyumlu olmayan modellerin doğrudan uygulanmasında her zaman sıkıntılar olacağı da aşikardır.
“AKP dış faktörlerin etkisiyle olan gelişmelerin nimetlerinden iyi yararlandı”Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başarılı olduğu alanlar neler?
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin oldukça başarılı denebilecek faaliyeti belediyelerdir. Bu da çok tabiidir. Merkezi hükümetle yerel yönetimlerin aynı partiden olup uyumlu çalışması hiç kuşkusuz bu sonucu doğurmaktadır. Çok partili döneme geçişle birlikte, bunun örnekleri dönem dönem karşımız çıkmıştır ve bu anlamda beklenen bir sonuçtur. Ayrıca Avrupa Birliği’ne ilk kez bu kadar yakın duran parti olmaları da bu anlamda dikkate alınmalı diye düşünüyorum.
Gerçekten de bunlar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başarısı mı?
Şunu bir kez daha tekrarlamak gerekir ki, bazı çevrelerde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yeni söylemler getirdiği, Avrupa’ya ilk kez bu kadar yaklaşıldığı sık sık vurgulanmaktadır. Ancak burada gözden kaçan bazı noktalar vardır: 2000’li yıllarla birlikte, küreselleşme kent mekanında kendini daha keskin bir şekilde hissettirmeye başlamıştır. İletişimin, bilgi teknolojilerinin eskiye nazaran daha güçlü ve hızlı olması, bir çok kavramın ülkemizde batı ile eş zamanlı tartışılır hale gelmesine yardımcı olmuştur. Teknik olanakların artması belediye işlerinin yürütülmesinde ve özellikle planlamaya yönelik işlerde büyük kolaylıklar sağlamıştır. Avrupa Birliği’ne giriş ve uyum çalışmalarının mesajları ülkemizde uygulanmaya başlanmıştır. Tüm bunlar, tam da bu dönemde görev yapan Adalet ve Kalkınma Partisi açısından büyük avantajlardır; ancak tümüyle partiye mal edilmemelidir; belirtildiği gibi hemen hemen tümü, dış faktörlerin etkisiyle olan gelişmelerdir. Bu anlamda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin belki de en büyük başarısı, bu gelişmelerin hepsinin nimetlerinden iyi yararlanmayı bilmek ve bunları kamuya iyi yansıtabilmek olmuştur.
“CHP kent ve kentleşme konusunda gündemden bihaber”CHP’ye gelecek olursak, CHP’nin ana muhalefet partisi olarak muhalefet yapmadığı yönünde eleştiriler var. Bu muhalefetsizlik kente nasıl yansıdı? Bu bağlamda CHP’nin seçim programını değerlendirebilir miyiz?
CHP’nin, kent ve kentleşme konusunda gerçekten gündemden bihaber olduklarını fark etmemeye imkan yok. Örneğin, katılımcılığı savunmak adına semt konseyleri gibi bir fikirle ortaya çıktıkları görülüyor; oysa ki zaten yasalarımızda mahalle konseyleri tanımlanmaktadır. Dolayısıyla eğer biraz yasaları açıp okusalardı, yeni bir fikir gibi empoze ettikleri bu fikrin, zaten uygulamada var olduğunu, hatta bazı mahallelerde de çok düzenli ve verimli bir şekilde işlediğini göreceklerdi. Belki o zaman “semt konseyleri kurulacak” demek yerine bu konseylerin nasıl daha etkin, daha fazla söz sahibi olabileceğine yönelik somut fikirler üretirlerdi. CHP’nin kente yönelik kaygılarının daha çok demokrasi ve katılım üzerine yoğunlaştığı görülüyor. Bununla birlikte, bu konuda önerilerinin içinin yeterince doldurulmadığı da açık. Aynı şekilde kentsel güvenlik konusunda da yasarlı değiştirme vaadinin dışında en ufak somut bir önerileri bulunmuyor.
CHP somut önerilerde ve yeni söylemlerde bulunuyor mu?
CHP’nin yerel yönetimlere ilişkin söylemleri tamamen “politika söylemi” düzeyinde kalmış, denetim, katılım, yolsuzluğa, şeriatçılığa müdahale gibi kavramlar etrafında dönüyor; ancak hiçbir somut öneri ve yeni bir söylem bulunmuyor. Parti programının bence -bilinçli olduğunu düşündüğüm-önemli bir eksiği Avrupa Birliği ve küreselleşme kavramlarından programlarında hiç söz açmaması ve bunlar yokmuş gibi davranması. Bir partinin karşı olduğu kavramlarla ilgi bile söyleyecek bir sözü olması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki hiç kuşkusuz bugün artık AB ve küreselleşme kentlerimiz üzerinde hiç etkili değilmiş gibi davranmak mümkün değildir ve CHP de bu kavramları programında değerlendirmek durumundadır. Belki de 21. yüzyılda CHP’ni klasik kabuğundan çıkarıp yeni bir bakış açısına kavuşturma arayışının temelinde, bugünün gerçeklerini objektif bir gözle görme ve bunu partinin ilkeleri doğrultusunda kullanma yetisi oluşturma yatmaktadır.
Peki, AKP ile CHP’nin programlarını kıyaslarsak karşımıza nasıl bir tablo çıkar?
Tarım ve benzeri politikalarına bakınca Adalet ve Kalkınma Partisi ile kıyaslandığında daha kamu yararı gözeten bir yaklaşım olduğu göze çarpıyor. Bölgesel kalkınma başlığı CHP’nin de programında yer alıyor. CHP, -sanırım- Bölge Kalkınma Ajansları yerine özerk bir Ekonomik Kalkınma Kurumu’ndan söz ediyor. Bununla birlikte, iki partinin bölgesel kalkınma anlayışları arasındaki farkın çok belirgin olduğu, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bölgesel kalkınma stratejilerinin tamamen AB hedefleri doğrultusunda çizildiği, CHP’nin bölgesel kalkınma stratejilerinin ise, AB hedeflerini hiç dikkate almayan, tümüyle mekansal / fiziksel ve gerçek anlamda klasik ve ulusalcı bir bölge planı anlayışına oturduğu görülüyor. Bu ikisini bağdaştıran, bütünleştiren ve buluşturan bir yaklaşıma ise hiçbir parti programında rastlanmıyor.
MHP’de yeni politika yokBu seçimde meclise girebilen MHP’nin programını nasıl buldunuz? Milliyetçi
Hareket Partisinin programında da diğerleri gibi bölgesel kalkınma başlığı yer
almaktadır. Başlığın içeriği incelendiğinde, kalkınmaya yönelik stratejilerin,
Adalet ve Kalkınma Partisinden çok CHP’nin hedeflerine yakın olduğu
gözlenmektedir. Kentleşmeye yönelik hedeflerine bakıldığında da yeni hiçbir
politika üretilmediği görülmektedir. Mevcutta olan uygulamalar, yeni söylemler
gibi programda yer almaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi “Kamu tarafından
altyapılı arsa üretip evini yapmak isteyene uzun vadede satmak” gibi çok uzun
yılların söylemi olan ve mevcutta da uygulanan politikalara sırtlarını
dayamaktadır. Sosyal konut üretimi de uzun bir süredir üzerinde tartışılan bir
konudur; üstelik programda başlığında yer almakla birlikte içinde sosyal konut
üretimine yönelik en ufak bir fikir kırıntısı bulma olanağı yoktur.
Gecekonduların ıslah edilmesi, depreme dayanaklı konut üretilmesi gibi onlarca
yılların söyleminin bu yüzyılın parti programında farklı bir bakış açısıyla ele
alınması gerekirdi. Milliyetçi Hareket Partisi’nin programında, kentleşmeye
yönelik olarak CHP’nin programında bulunan tek tük bir kaç öneri kadar bile
somut öneriye rastlama imkanı yok. Kentleşme programının son derece sınırlı
olduğu göze çarpıyor ve eskimiş sloganlarla içi doldurulmaya
çalışılıyor.