Şehircilikte Yerel Farklılıklara Tek Tip Ayarı Yapıldı



Aslında bizim yerel yönetimlerimizin görev ve yetkilerini düzenleyen asırlık yasada, “mahalli ve müşterek ihtiyaç” diye çok beğendiğim bir kavram var. İmar planları ve bu doğrultuda yapılan bina ve çevre uygulamalarını bu kadim kavramın içinde görüyorum. Nitekim bizim imar yasamız da, imar planlarının yapılması işlerini genel kural olarak yerel yönetimlere bırakırken; bazı özel durumlarda merkezi yönetime istisnai görevler veriyor. Amaç, yerel farklılıkların planlar ve yapılaşmalara yansıması…

Bu genel yaklaşım içinde şimdiye kadar merkezi yönetim kurumları kendi görev alanlarıyla ilgili konularda genel düzenlemeler yapıyorlardı; bunların belirli bir yer için sentezini yerel yönetimlerce onaylanan imar planları gerçekleştiriyordu. İmar yönetmelikleri ise, yerel planlarda düzenleme yapılmamış, ama planın uygulanmasını ilgilendiren konuları kapsıyordu. Yani bir anlamda bizim plan notları dediğimiz listeye eklenen genel bir plan notları listesiydi yönetmelik. Büyükşehirler ise kendi imar yönetmeliklerini yerel koşullara göre kendileri yapıyorlardı.

Bakanlık olağanüstü yetkileri ile bu sistemi altüst etti. Haziran ve Eylül aylarında aşamalı olarak yaptığı revizyonlar sonucunda, genel hükümler, tanımlar ve ruhsata ilişkin konularda yerel yönetimlere hiçbir inisiyatif bırakmadı. Bu konuları kendi tip imar yönetmeliğinde tarif ederek, Türkiye’nin her köşesi için tektipleştirdi. Yerel yönetimlere kalansa, binaların çatılarında malzeme ve dış cephelerinde renk seçimi gibi konular…

Yerel yönetim meclisleri tarafından onaylandığı için yerel farklılıkları yansıtabilecek yegane araç olan imar planlarının karar alabileceği konular, Bakanlık tarafından tektipleştirme yönetmeliği ile sınırlandı. Eğer bu planlar Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan işleri veya kamu yatırımlarını kapsıyor ise, durum farklı. O zaman yönetmeliğe bakmaya gerek yok, ihtiyaca göre imar planına her istenilen konulabilecek.

Bizim devlet geleneğimizde bu hep olageldi. Vatandaş için çıkarılan yasal kurallara devlet kendisi uymaz. Burada da devlet aynı refleksi göstererek, kendi işlerini dilediği gibi yapacağını, ama yerel yönetimler ve vatandaşların yapacakları işlerde yönetmeliğe uyulacağını açıkça ilan etmiş oldu.

Yönetmeliğin yerel yönetimlere bakış açısını göstermesi bakımından yerel yönetime yetki veren şu cümleyi birlikte okuyalım: “… yapıların inşasında yöresel malzeme kullanılmasına ve yöresel mimarinin dikkate alınmasına ilişkin zorunluluk getirmeye yetkilidir.”

Bu konularda Bakanlık kararını vermiş, “zorunlu” olacak… Ama bu zorunluluğu “getirme yetkisi” Bakanlık tarafından değil de, yerel yönetim tarafından kullanılacak. Hem de hangi konuda? Yöresel malzeme kullanımı ve yöresel mimari konularında… Bakanlık aslında burada cümleyi “zorunludur” diye bitirmeyi düşünmüş ama İmar Yasası bu konularda yerel yönetimlere yetki verdiği için lafı eğip bükerek bitirme ihtiyacı hissetmiş.

Bu öyle bir düzenleme ki, dünyadaki modern mimarlık akımlarından etkilenerek, sözgelimi Karadeniz bölgesinde modern bir yapı yapmanıza imkan yok. Üstelik bunu oradaki yerel yönetim uygun görse bile yapamayacaksınız!... Neden?

Burada bir kez daha anlaşılıyor ki, sonraki tüm müdahalelere rağmen 1985 yılında yürürlüğe giren İmar Yasası ve asırlık yerel yönetim yasalarımızın Anayasa’ya dayanan kurgusu ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluşu hakkındaki KHK’lerde Bakanlığa yetki veren olağanüstü düzenlemeler arasında ciddi bir uyuşmazlık var. Başından itibaren bu yeni bakanlık her türlü imar ve planlama yetkisini serbestçe kullanmak istiyor. Ama diğer temel yasalar buna izin vermiyor. Nitekim yakın tarihli bir Danıştay kararında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın imar planı onayında asıl yetkili kurum olmadığı vurgulanarak, yetkinin esasen yerel yönetimlerde olduğu belirtildi.

Bakanlık tüm Türkiye için tek bir imar planı yapmış oldu

Aslında Bakanlık tüm Türkiye için tek bir imar planı yapmış oldu dersek yanlış olmaz. Bunun ne sakıncası olabileceğini şöyle açıklayayım…

Sözgelimi bir yerin imar planı onaylanıp ilan edildiğinde, plandaki parkların durumuna bakarak plan hakkında bir değerlendirme yapabilirsiniz. Planda yeterli park alanı bırakılmış olduğunu düşünelim. Eğer o planda bir plan notu ile parkların altına otopark yapılmasına izin verilmiş ise fikriniz değişebilir, itiraz edebilirsiniz. Otoparkların üstündeki parklarda ağaçların kuruyacağını veya büyüyemeyeceğini düşünebilirsiniz. Belediye meclisi itirazınızı kabul etmezse, planın iptalini mahkemeden talep edebilirsiniz. Oysa tüm parkların altına otopark izni bir yönetmelik tarafından verilirse, sizin herhangi bir yerdeki imar planında bu sorunu tespit ederek itiraz etmeniz imkansız hale gelir. Yerel yönetimler tarafından onaylanan imar planlarında park alanı olarak görülen yerler uygulama sırasında katlı otopark haline getirilebilir.

Düşünsenize; bir yerel yönetim imar planını yaparken geniş alanları park olarak ayırmış, üstüne ağaç dikmiş, var olanları koruma altına almış olsun. Bakanlık bir gün yönetmeliğe birkaç cümle koyarak, bu parkın altında otopark ve yüzme havuzu, üstünde de muhtarlık yapısı, güvenlik kulübesi, açık spor tesisi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı ve trafo yapılmasına izin verdi. Bu durumda, kağıt üstünde park olan bir yere gittiğinizde, aşağıya doğru katlı otopark, üstünde de halı saha ve diğer yapıların olduğu bir fiili durum ile karşılaşabileceksiniz.

İmar planlarının imar yönetmeliklerinden öncelikli olmasının nedeni, bu tür sorunların yaşanmasını engellemekti. Eğer parkların altına otopark yapmak isterse yerel yönetim imar planlarında bir not olarak bunu belirtiyordu. Orada yaşayanlar bunu benimserse uygulanıyordu, benimsemezlerse itiraz edebiliyorlardı.

Nitekim geçtiğimiz yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir meclis kararı alarak İstanbul genelindeki bütün park ve meydanların altına otopark yapılmasının önünü açmak istedi. İtirazlar oldu, davalar açıldı. İtirazın nedeni, imar planında o yere özgü yapılacak etütler doğrultusunda ihtiyaç olup olmadığına karar verilecek bir işlemin genel bir karar ile hayata geçirilecek olmasıydı. Yani böyle bir otopark uygulaması her bir imar planındaki her bir park ve meydanın durumu incelenerek imar planı doğrultusunda yapılabilirdi. Sözgelimi bazı parkların altında uygulanabileceği gibi, bazı parkların altında uygulanması sakıncalı olabilirdi. İdare mahkemesi bu gerekçeyi haklı bularak belediye meclisinin genel kararını iptal etti. Şimdi aynı şeyi tüm ülke geneline yayarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmak istiyor.

Tektip yönetmeliğinde bunun başka örnekleri de var. Sözgelimi imar planında ibadet yeri olarak görünen bir yerde fiilen yurt veya lojman yapılabilecek. Planda stadyum olan yerde fiilen büyük bir alışveriş merkezi, planda mezarlık olan yerde otopark, planda piknik ve rekreasyon alanı olan yerde iki katlı kalıcı yapılar ve otokros alanları, planda konut alanı olan yerde özel hastane veya ticari katlı otopark yapılabilecek.

Bir yerel yönetim imar planına farklı bir not koyarak, diyelim ki, bir semtteki konut alanında sadece konut kullanımını bundan böyle sağlayamayacak. Yerel yönetim bir bölgeyi konut alanına ayıracak, belediye hizmetlerini bu doğrultuda planlayacak, ama Bakanlığın yönetmeliğine dayanarak özel hastane yapımı için o bölgede izin istenebilecek... Oysa konut alanındaki belediye hizmetleri ile hastane bulunan bir bölgedeki belediye hizmetleri arasında ciddi farklılıklar var. Bu izni belediyenin vermesi veya vermemesi bu bakımdan çok önemlidir.

Oysa tektip yönetmeliğine göre özel hastaneler her yerde yapılabilir. Yerel yönetimin imar planında konut alanı olarak gösterdiği yerde yapılabileceği gibi, ticaret alanı olarak gösterdiği yerde de yapılabilir. Yani yerel yönetim nasıl bir planlama yaparsa yapsın, özel hastane yapmak isteyen bir yatırımcı kentin herhangi bir yerinde planda hangi amaca ayrılmış olursa olsun özel hastaneyi inşa edebilir, işletebilir.

Buradaki sorun özel hastanenin yapılıp yapılmaması değil, nereye hangi koşullarda yapılacağına ne şekilde hangi kurum tarafından izin verileceğidir. Bu sistemde yerel yönetimler tümüyle işlevsiz hale getirilmiş oldu. Yerel yönetimin kentine sahip çıkma noktasındaki etkinliği vahim bir şekilde sınırlandırılmasına karşın, çöpleri toplama görevi olduğu gibi duruyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tanımlandığı şekilde, inisiyatifi olmayan ama çöpleri toplayan bir yerel yönetim vizyonunu paylaşmak mümkün değil. Bu hem modern belediyecilik hem de şehircilik anlayışları ile bağdaşmıyor.

Altını kalın çizgilerle bir kez daha çizelim: Bu yönetmelikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerel farklılıklara tektip ayarı yaptı. Bunun sonucunda, yerel planlar üzerinden ağır aksak yürüyen kamuoyu denetimini de büsbütün zorlaştırdı.