Set-Italicementi Group Yeni Ürünleriyle Yapı Fuarı'ndaydı



30. Uluslararası Yapı İstanbul Fuarı'nın son gününde de binlerce ziyaretçi girişiyle standlarda yoğunluk yaşandı. Ziyaretçilerden oluşan dev kitle, pavyonlar arasında mekik dokudu. Sinyalizasyonun ve hazırlanan kitapçıkların yardımıyla önlenen karmaşa ziyaretçilerin vakit kaybetmelerine de engel oldu.

Sektörün tüm elemanlarını bir arada bulma olanağı veren fuarın koridorlarında, son birkaç haftanın sektörel gündemine dair konular da tartışıldı. Biz de sektörün önemli kuruluşlarından Set-Italicementi Group Teknik Pazarlama Müdürü Levent Onat ve Pazarlama ve Satış Şefi K. Berkant Hekimci ile, beton kalitesi dolayısıyla Zeytinburnu’nda çöken üç katlı binayı, depreme dayanıklı yapıların standartlarını ve fuar izlenimlerini konuştuk.

Fuarın son günündeyiz, izlenimlerinizi paylaşır mısınız?
K. Berkant Hekimci: Elbette beklentilerimiz vardı. Firmamızı, firmamızın kurumsal yapısını mümkün oldukça insanlara tanıtabilmek ve anlatabilmek istiyorduk ve bunu gerçekleştirdik. Ziyaretçi sayısı zaten oldukça fazla. Bunun dışında 2000 yılından itibaren yeni ürünler hazır beton sektöründe çok fazla önem kazanmaya başlamıştı, firmamızın da bildiğimiz hazır betonun dışında; kendiliğinden yerleşen beton, hazır sıva, renkli beton gibi ürünleri piyasada ve fuarda bunları da anlatabiliyoruz. Üniversite öğrencileriyle yenilikleri paylaşıp, onların ileriye yönelik, sektörle ilgili düşüncelerini geliştirmek istiyoruz.

Levent Onat: Geçen sene Brüksel’deki bir fuara katıldım. Orada da böyle bir büyüklük söz konusu, katılım çok fazla. Kıyaslamak gerekirse buradaki fuar aynı kaliteyi yakalamış durumda. Aynı zenginlik burada da var. Her türlü katılımcı portföyünü görebiliyoruz. Fuarın sloganı olan ‘Yapıda Ne Varsa Bu Fuarda’ cümlesinin burada hayata geçtiğini çok rahat görebiliyoruz.

Son günlerde sektörün gündemini meşgul eden konularda da görüşlerinizi almak isterim. Örneğin Zeytinburnu’nda beton kalitesinden dolayı bir bina durup dururken çöktü.
K. Berkant Hekimci: Deprem öncesi yerel müteahhitler arasında belli bir kesim ucuz iş yaptı. O dönemde yapılan binaların bazılarında büyük sorunlar oldu. Bir de bu olayla ilgili çıkan haberlerde gördük ki, yandaki inşaatın hafriyatının alınmasından bile etkilenebilecek kadar zayıf yapılar bunlar.

Oysa ki bunun bir standardı var.
K. Berkant Hekimci: Tabii ki Türk standartlarına göre üretilmiş bir hazır beton olması lazım. Deprem yönetmeliği yüzde 25’in altında bir betonu kesinlikle öngörmüyor, ama 80’lerde ve 90’larda yapılan binaların çok büyük bir kısmında elle beton döküldü. Hazır beton sektörünün ilk girdiği yıllardı. Onlar zaten belli bir kaliteyi çok da sağlamıyordu ama hazır betonda da piyasa genelinde C14, belki C16 ya da C18 gibi betonlar kullanıldı. Bugün bu betonlar artık kullanılmıyor. Deprem sonrasında beton standardı çok fazla değişti. Daha üst sınıflar kullanılmaya başlandı. Neyse ki toplum beton kalitesi anlamında bilinçlendi ama maalesef bu, büyük kayıplar sonrası gerçekleşti.

Deprem konusu açılınca malzeme kullanımına ve çeşitlerine ilişkin bir konu daha aklıma geliyor. Çeliğin maliyet ve depreme dayanıklılık açısından betonla kıyaslandığını biliyoruz. Piyasada böyle bir rekabetten söz edebilir miyiz?
Levent Onat: Ahşabı da sayabilirsiniz bu ikilinin yanında. Ben daha önce katıldığım fuarda bunu yaşadım. Doğrudur, bu olabilir ama ülkenin gerçeklerini ön plana çıkarmak lazım. Bugün Türkiye’de, yanlış rakam vermiyorsam 39 tane çimento fabrikası, 19 tane de öğütme tesisi var ki, bu rakam dünyanın bir çok ülkesinde yok. Türk insanı çok zeki, pratik ve yeniliklere çok çabuk adapte oluyor. Mutlaka rekabet olacaktır. Çelik de ahşap da bu işin yapı taşlarıdır, ama hiçbir zaman betonun önemini ve sağladığı avantajları sağlayamayacağını düşünüyorum. Demir-çelik endüstrisi hali hazırda ancak bizim ihtiyacımızı karşılayabilecek imkanlara sahip. Bu gelişmelerin piyasayı renklendireceğine inanıyorum, ama ciddi bir rekabet yaratacağını düşünmüyorum. O kadar rekabetin olması da tercih ettiğimiz bir durum.



Çevre ve iş güvenliği politikaları konusunda oldukça hassas olduğunuzu biliyorum.
K. Berkant Hekimci: Doğrudur. 1996 yılında ISO 9002, o zamanki adıyla şimdi artık ISO 9001 olarak bilinen kalite belgesini aldık. 2000 yılına geldiğimizde tekrar sistem yenilendi ve ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi belgesini tekrar aldık. Geçtiğimiz yıllarda da ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesini ve yine aynı şekilde iş güvenliği ile ilgili OHSAS 18001 İş Güvenliği belgesini aldık. Sadece belgeyi almakla kalmıyoruz. En alt kademedeki çalışandan en üst kademeye kadar tüm grup, çalışmalarını bu standartlara uygun olarak yürütüyor. En basit bir iş kazasına bile en ufak bir tahammülümüz yok. Merkezimizden gelen AB standartlarındaki tüm direktifleri uyguluyoruz.

Set Grup’un madencilik kolu da var, bu konudaki çalışmalarınız da devam ediyor mu?
K. Berkant Hekimci: Taş ocaklarımız ve agrega ocaklarımızda çalışmalarımız sürüyor.
Levent Onat: Ama tabii yeni yapılanma nedeniyle artık bağımsız agregacılar piyasada çokça bulunmaya başladı. Büyük gruplar da artık bu konudaki önderliklerini bu gruplara devrederek, piyasadan çekilmiş gibiler. En azından şu an için görüntü öyle.

Set Grup’un pazardaki durumuna dair sağlıklı verilere ulaşabiliyor musunuz?
K. Berkant Hekimci: Çimento bu işe hazır beton ve agreganın biraz daha önünde başladığı için, çimentocular sektörel anlamda daha çok veriye sahip. Türkiye çimento müstahsillerinin web sitesine girdiğinizde oradaki bilgilere bakarak pazar payını aşağı yukarı tahmin edebilmek mümkün ama hazır betonda bu çok zor. Bir çok faktör var. Öncelikle çok genç bir sektör, kesin rakamlara ulaşmak biraz daha zor.

Yanılmıyorsam fuarda öne çıkan ürününüz TX Active, değil mi?
Levent Onat: TX Active’in lansmanını yaklaşık iki hafta sonra İstanbul’da büyük bir sempozyumda yapacağız. Yurt dışından arkadaşlar gelecekler ve orada detaylı tanıtımı yapılacak. Ürün, çimentonun içine katılan bir mineral maddenin binaların dış yüzeyinde kullanılması ve bunun da güneş ışığının vermiş olduğu enerjiyle duvar üzerine yapışan organik bileşikleri kısa sürede bertaraf etmesi prensibine dayanıyor. Şöyle düşünün; şehirlerdeki bina yüzeyine yapışan toz ve pislikler yapının ömrünü kısaltacak kadar kuvvetli etkiye sahip ve bu ürünle bu etkiyi büyük oranda ortadan kaldırıyoruz. Bunun yanı sıra gri ve beyaz çimentoyla uygulanan ürün, cephenin kendi kendini temizlemesini de sağlıyor.