Sırada Mihrimah Sultan Camii mi var?



Haydarpaşa Garı ile başlayıp Mimar Sinan’ın eseri Kılıç Ali Paşa Camii ile devam eden ve son olarak da Bayezid Camii Hünkar Kasrı’nda gerçekleşen yangınlarla en değerli mimari eserlerimiz ehil olmayan ellerde yok olmaya devam ederken, yüzyılların bu yapılarda yol açmadığı zararın, birkaç ay gibi kısa bir süre içinde gerçekleştirildiğini izliyoruz. Kültür Bakanımızın ağzından duyduğumuz “Çalışanların galiba biraz daha dikkatli olması ihtiyacı gün geçtikçe artıyor” cümlesindeki “galiba” ve “gün geçtikçe artıyor” ifadelerini değerlendirmek ise oldukça zor.

Sulukule’den Mihrimah’a

Geniş bir kamuoyu tarafından yapılan itirazlara ve tartışmalara rağmen gerçekleşen Sulukule yıkımlarının ardından, TOKİ tarafından çok büyük bir hızla devam ettirilen toplu konut inşaatının yarattığı sorunlar, tahmin edilenin çok ötesine geçti. Alandan yerleşik insanlarının göç ettirilmesiyle yaratılan sosyal hafıza kaybı, kentsel doku ve morfolojinin tamamen ortadan kaldırılmasıyla gerçekleştirilen kentsel hafıza yitimi ve kentsel sürekliliğin yok edilmesi, hepimizin ‘Sulukule Yenileme Alanı’nda öngördüğümüz olumsuz etkilerdi. Yine, kent çeperlerindeki olumsuz etkisi yetmezmiş gibi, tarihi yarımadanın içerisinde de, site mantığında bir yapılaşmayla geçirgen dokunun sürekliliğinin geçirgen olmayan, yabancı bir dokuyla kesilmesi, kamusal alanların (yani herkesin dolaşabileceği sokaklar ve açık alanların) yok edilmesi de, projenin gerçekleşmeye başlamasından önce ortaya konan olumsuzluklar arasındaydı.

Bu süreçte, kentsel ve tarihi dokunun tamamen yok sayılmasının yanında, kentin en önemli simgeleri, İstanbul’u İstanbul yapan tarihi anıtların da, aynı vurdumduymazlıkla tahrip edildiğine tanık oluyoruz. Çalışmalar devam ettikçe, II. Theodusius Surlarının çok yakınına kadar gelen ve yükseklik olarak onu aşan yapılaşmayla surların algılanmasına ve etki alanına verilen zarar, bu süreçte ilk tanıklığımız oldu. Son aşamada gördüklerimiz ise çok daha geri dönülmez etkiler yaratabilecek bir hatayı gözler önüne seriyor. Şimdi de, 1562-1565 yılları arasında, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için, Mimar Sinan’ın inşa ettiği ikinci külliye olan, Edirnekapı Mihrimah Sultan Külliyesi tehlike altında.

Külliyenin camisi, çok büyük bir cami olmamasına karşın, zamanın başlıca kara kapısı ve gümrük kapısı olan Edirnekapı’ya yaklaşan ve bu kapıdan geçen yolcuları tüm zarafetiyle karşılayan bir giriş yapısı olarak, Mimar Sinan eserleri içerisinde çok özel bir yere sahip. Mihrimah Sultan Camii, İstanbul’daki Mimar Sinan yapıları arasında 1999 depreminden strüktürel olarak en ağır şekilde etkilenen yapı oldu. Bu tarihten 2010’a kadar strüktürel sağlamlaştırma ağırlıklı restorasyon çalışmaları dolayısıyla kapalı kaldı. Yapının depremden bu kadar çok etkilenmesinin sebepleri arasında, payandalarının bulunmayışının yanında, zeminiyle ilgili sorunlar öne çıkarıldı.

Bugün geldiğimiz durumda ise, hemen yanındaki TOKİ inşaat hafriyatı, caminin avlusuna ve medresenin beden duvarlarına dayanmış durumda. Zeminden metrelerce aşağıya inmiş olan kazıda, strüktürel sorunları güçlükle giderilmiş olan Mihrimah Sultan Camii’nin neredeyse temelleri ortaya çıkarılmak üzere. Bu hatanın düzeltilmesiyle ilgili hemen bir önlem alınmazsa (ki önlem alınsa bile yapıya şu ana kadar verilmiş olan zararı bilemiyoruz!), çok yakında gazetelerimizde “Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii devrildi!” şeklinde bir haberle karşılaşmamız mümkün.

Ege Uluca TÜMER / Yrd. Doç. Dr., İstanbul Kültür Üni.