Sirya Sular Altında Kalmadan



Zeytinlik Köyü, daha çok kullanılan adıyla Sirya. Köyün eski adı olan Sirya’nın, “şarap” anlamına geldiğini söylüyor köyün yerlileri. Erzurum-Artvin yolu üzerinde, Çoruh Nehri kıyısında, yakında anılarda kalacak olan bir köy. Karadeniz’de ve Türkiye’nin birçok yerinde yapılacak olan 1601 hidroelektrik santralden (HES) sadece biri Sirya’yı sular altında bırakacak olan. Gezici İletişim Atölyesi olarak yolumuzu Sirya’ya düşürdük. Onlardan öğrenelim dedik baraj ne demek, topraksız kalmak ne demek...

Belgesel ve haber ekibimizle Hopa’dan Zeytinlik köyüne doğru yola çıktık. Birkaç saat süren yolculuk sonrasında köy muhtarı Yusuf Demirel karşıladı bizi. Muhtar, 61 yaşında. Yıllarca başka kentlerde çalışsa da emekli olunca köyüne dönmüş, 12 yıldır da muhtarlık yapıyor. “Biz barajı ilk defa 1960’larda Çoruh nehrinin debi ölçümlerinin yapıldığı sırada duyduk” diyor. O zaman anlamadıklarını şimdi anlamış Siryalılar: Barajın bazıları için yaşadıkları, geçimlerini sağladıkları, anılarını ve sevdiklerini verdikleri topraklardan atılmak olduğunu. “O zaman bilseydik belki daha farklı olurdu” demesine rağmen yine de mücadelesinden vazgeçmemiş. 160 hanelik köyden geriye 60 hane kalmış. Gidenler istemeden gitmiş, kalanlar “ne yapabiliriz ki gitmeyip?” deseler de, köyden ayrılmamanın bile bir şey yapmak, topraklarına sahip çıkmak olduğunu biliyorlar.

Çoruh’un

Çoruh Vadisi bu bölgede yüksek kayalıklarıyla karşınıza çıkar. Sarp kayalıklardaki küçük düzlükler üzerine serpiştirilmiş evler görürsünüz. Zeytinlik, bu vadideki en büyük köy. Vadinin özelliklerinden dolayı ılıman bir iklim yapısına sahip. Zeytin, kiraz, dut, üzüm, incir ve yenidünya yetiştiriliyor. Artvin’de meyvenin en erken yetiştiği yer. Burada üretilen meyve Artvin ve Erzurum’a gönderiliyor. Köyün en yaşlılarından Yusuf Varol, “Sadece biz değil, çevre iller de etkilenecek” diyor. Varol, yıllarca şoförlük yapmış, ülke ülke gezmiş. Şimdiyse köyünden ayrılmamak için direnenlerden. Yine de “n’olur n’olmaz” deyip yakınlarda, Ardanuç’ta bir ev almış: “En azından çok uzağa gitmemek için...”

Siryalılar, artık baraj yapılırken insan boyutunun düşünülmediğini biliyor. Kimse onlara gidebilecekleri bir yer göstermemiş, çözümü kendileri bulmaya çalışıyorlar. Köyün üst tarafında bulunan alana yerleşme istekleri de kabul edilmemiş. Sadece istimlakle ilgili bilgilendirme yapılmış. İstimlak bedeli olarak verilen para, birçoğunun ev alması ve iş kurması için yeterli değil. Köyleri sulara gömülürken, Siryalıları gelecek kaygısı saracak.

Sirya’yı dolaşırken Ömercan, “Abla benim de fotoğrafımı çeksene” diyerek geçiyor önüme. İlkokul 2. sınıfta ve okulunda sadece bir dönem daha okuyabilecek. Şimdilik bildiği, seneye bir başka kentte, bir başka okulda, “başka arkadaşlarla” okuyacağı. Yazın gelen arkadaşlarından Bursa’da okulların daha güzel olduğunu duymuş olsa da bir kısmı prefabrik olan kendi okulunda okumayı istiyor.

Köyün kahraman bakkalı

Köyün son sakinlerinden biri de, köy bakkalını işleten Zeynep. Zeynep de köy boşaltılınca Ardanuç’a gidecek. Gün boyu köyünü anlatıyor. “Eskiden biz burada yüzerdik” dediği yerde şimdi köprü var. Çoruh ise yol yapım çalışmaları nedeniyle çamur renginde akıyor. Tozun kirlettiği nehir değil sadece, meyvelerin birçoğu toz yüzünden kurumuş. Baraj gelmeden yapılan yol, Sirya’yı yavaş yavaş öldürmeye başlamış.

Sirya’yı bir de Çoruh’un karşı tarafından görmek istiyoruz. Zeynep nehrin karşı kıyısında bulunan iki eski su sarnıcına kadar eşlik ediyor bize. Kayalıkların üzerine kurulan sarnıçlar, Zeytinlik’in manzaranın en güzel olduğu yer. Köyün üst kısmında yapım çalışmaları devam eden Artvin-Erzurum yolunun yarattığı çirkin görüntüye rağmen, Sirya ve Çoruh bir arada güzel bir görüntü sunuyor.

Bu güzelliğin 25-30 yıl çalışacak bir baraj için feda edileceğini bilmek çok daha kötü bir etki yaratıyor. Zeynep’in, köyüne bakarken söyledikleri şimdi daha anlamlı oluyor bizler için: “Bir yerleri aydınlatmak isterken neleri kararttıklarının farkında değiller.”

Sirya’nın yerlileri bize kendi hikâyelerini anlattılar. Ali amca ile karşılaşmamız ise çok daha farklı bir durumla yüzleştirdi bizi. Ali amca 57 yaşında, 40 yıl önce Maden köyünden gelmiş Zeytinlik’e. Artık Siryalı olmuş. Yarıcı olarak çalışıyor. Onunla aynı durumda pek çok yarıcı var köyde. Yarıcılar köyde yaşamayan, toprak sahiplerinin topraklarını ekip biçen, bunun karşılığında ürünün yarısının gelirini alan tarım işçileri. Toprağı olanlar kamulaştırma karşılığında az da olsa bir miktar para alacakken, yarıcılar evsiz ve işsiz kalacak. Ali amca dört çocuğunu üniversitede okutuyor. Köy boşaltıldığında nerede yaşayacağını, nasıl geçineceğini bilmiyor. Sorularına cevap vermesi gerekenler, bu soruları duymuyor bile. Günde iki saat uykuyla dört çocuğuna iyi bir gelecek yaratmaya çalışan Ali amcaya nasıl bir cümle kurulacağını biz de bilemedik. Su altında kalanın sadece evler, mezarlar, ağaçlar değil insanların geleceği olduğunu da gösterdi bize. Bizi gülümseyerek karşılamıştı, her şeye rağmen gülümseyen yüzüyle yanımızdan ayrılırken, biz hâlâ o kuramadığımız cümleyi arıyorduk.

“Ne yapabiliriz ki?”

Belgesel ve haber ekibi olarak köyün kahvesinde çaylarımızı içip ayrılırken, yıllar sonra Sirya’ya gelip Zeynep’le, Yusuf amcayla, muhtarla ve Ali amcanın gülümsemesiyle tekrar karşılaşmayı umut ettim. Yüzlerce yıldır uyum içinde yaşadığı Sirya’yı yok edeceğini bilmeden akan Çoruh nehrinin kıyısında ilerlerken, “Ne yapabiliriz ki?” cümlesi çınladı kulaklarımda. Konuştuğumuz herkesin, tüm isyanlarına rağmen kurduğu son cümleydi bu: “Ne yapabiliriz ki?” Umutsuzluk muydu veya çözümü arayan bir soru muydu karar veremedim. Hiçbir şey için geç değildir belki de, çünkü Sirya ve Siryalılar hâlâ orada...

MEHTAP TEMİZ, Gezici İletişim Atölyesi öğr.