Siteni Söyle, Statünü Söyleyelim



Gsm sektöründe çalışan bir genç, maaşının yüzde 80’ini Ataköy’de tuttuğu bir stüdyo daireye ödüyor. BBG evinde yarışan bir genç kız, Avcılar’da değil, bu semtteki bir sitede, Denizköşkler’de oturduğunu söylüyor. Levent’teki gökdelenlerden birinde bulunan bir ofiste çalışmak için CV dolduran genç ise, adres hanesine Bayrampaşa yazmaya utanıyor. Çünkü artık ekonomik ve sosyal statünün göstergesi olan bu siteler, adres olarak referans niteliği taşıyor.

Kişinin ekonomik ve sosyal profilini göstermede adresin belirleyici niteliği, aslında çok yeni bir olgu değil. Eskiden kişinin oturduğu semt, bugünün steril toplu konut alanları olan bu sitelerinki kadar keskin olmasa da, o kişi ile ilgili bir ipucu verirdi. Ancak durum bugün oldukça farklı; eskiden siyasal görüş, inanç ve eğitim düzeyi bir kişinin toplumdaki yerini belirlerken bugün bütün bunların yerini ekonomik statü almış durumda. Hal böyle olunca da aynı markaları giyen gençlerin aynı arkadaş grubunda yer alması gibi, aynı üst gelir grubu içinde olanlar da aynı sitede yaşamayı tercih ediyor.

Bu süreç geçen bir yılda, ekonomik iyileşme ve inşaat sektöründe yaşanan canlanma ile büyük bir hız kazanmış durumda. Medyada her gün bir yenisinin reklamı ile karşılaştığımız bu lüks toplu konut alanları, eskiden olduğu gibi ‘cennetten bir köşe’yi değil, ‘Amerika’dan bir köşe’yi vaat ediyor. İsimleri yarı Türkçe, yarı İngilizce olan bu toplu konut alanları ‘hayatınızı değiştirmeyi, güvenlik ve denetimi, maksimum yaşamayı, bilgi çağının görünmeyen konforunu, akıllı ev teknolojisini, modern yaşama alışkanlıklarını’ teklif ediyor ve en sonunda vurucu cümleyi söylüyor: ‘Artık sitenizden dışarı çıkmak istemeyeceksiniz’. Teklife gelen cevap ise can-ı gönülden bir ‘evet!’ Çünkü henüz temeline kazma vurulmadan üretilecek konutların yüzde 80’i satılıyor.

Yaşanan bu süreç, şehir plancılarına ve toplumbilimcilere göre, şehri getto öbeklerine çeviriyor ve bu mekansal ayrışma, toplumsal ayrışmaya hizmet ediyor. Sürecin vahametini daha sert cümlelerle resmedenler de var: “Bir bakıma ortaçağa dönüş gibi aslında. İnsanlar kalelerinin içinde yaşıyor ve o kaleden dışarı çıkınca risk altında kaldıklarını düşünüyor.” İhtiyaca yönelik konut üretmekten ziyade, insanların statü değişim taleplerine cevap vermek ve onlara imaj sağlamak üzere yapılan lüks gettoların, şehre ve şehir ahalisine ne kattığını işin uzmanlarına sorduk: Sakinlerine kefil olan bu siteler neyin habercisi?

İstanbul’da ve sonra diğer büyük şehirlerde, kentin içinde ya da dışında; ama mutlaka kentten bağımsız bu ‘gönüllü getto’ların, bir statü sembolü olması, sakinlerine konuttan çok imaj hizmetinde bulunması ve ilişkilerinde referans teşkil etmesi geçen on yıl içinde gelişen toplumsal bir olguydu. İstanbul’da Kemer Country, Acarkent, Beykoz Konakları, Alkent 2000, Zekeriyaköy Evleri, Bahçeşehir, Ataşehir ve Soyak Sitesi bu anlamda sınıfsal imajlarını oluşturmuş gettolar. Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı ve kamuya kapalı bu yerleşme alanları, beklenen imajı sakinlerine yeterince sağlamış olmalı ki İngilizce isimlerle yeni versiyonlarını üretti. Mashattan, Pelican Hill, Narcity, Incity, Ataköy Park Evleri, Greenium, Uphill Court, Almond Hill, Olimpiyakent, Terrace Fulya, bunların arasında en çok tutulan, en çok satılanlar...

İnşaat sektöründe yaşanan canlanma ve kamu idaresinin kentsel dönüşüm amacıyla bu tür yerleşme biçimini desteklemesi, yeni orta ve üst gelir grubunda ‘gönüllü getto’ taliplerinin sayısını artırmışa benziyor. Çünkü ortalama fiyatları 500 bin ile 1,5 milyon YTL arasında değişen bu konutların pek çoğu, henüz inşaatına bile başlanmadan satılmış oluyor. Uzmanlar bu lüks gettoları tercihte, imaj kadar deprem korkusu ve güvenlik tehdidinin de etkili olduğunu belirtiyor.

Kapatılan Refah Partisi döneminde yapılmaya başlanan ve adını parti ambleminden alan Başakşehir ve Hilal Konutları, ‘şehrin lüks gettoları’ fotoğrafının sağında küçük de olsa görünen kısmı oluşturuyor. Çünkü artık biri ‘Başakşehir’de oturuyorum’ dediğinde o kimsenin büyük ihtimalle orta gelir grubundan muhafazakar bir kimlik taşıdığına hükmediliyor. Muhafazakar kesimin ekonomik gelir ve sosyal statü hiyerarşisinde, daha üstte duran ‘referans adres’ler de var, Anadolu yakasında bulunan ünlü Erzurum Sitesi, politik kulvarın sağında at koşturan pek çok siyasinin ya da muhafazakar kesimin önde gelenlerinin ve zenginlerinin oturduğu bir site. Ankara’daki eski Özelif Sitesi, AK Parti hükümetinin Meclis Lojmanları’nı kullanmama kararından sonra kimi bakanların ve pek çok milletvekilinin taşındığı Birlik Sitesi de sosyal statüyü yansıtan önemli ‘referans adres’ler.

Maslak’ta yapılacak, semtin adıyla Manhattan şehrinin bileşiminden elde edilen Mashattan, son bir yılda inşaatına başlanan modern ve lüks gettoların arasında, ‘en taklitçi proje’ olarak öne çıkıyor. Projeyi ortaya koyan Taşyapı’nın genel müdürü, kurduğu model üzerinden İstanbul’u dönüştürme konusundaki niyetinde oldukça ciddi: “Ruhsatlı ya da ruhsatsız bütün gecekonduların yıkılması lazım. Yerlerinde ise böyle projelere yer açılması lazım.” Bu proje ile İstanbul’a ‘Amerika’dan bir köşe’ bağışlayanlar, şehir halkının sadece yüzde 5’inin ödeyebileceği bu konutların, gecekondulaşmaya alternatif olacağını da söylüyor.

Yeni kentli seçkinlerin banliyöleşme eğiliminin önüne geçmek halihazırda pek mümkün gibi görünmüyor. Yerel yönetimler de altyapı, kentsel hizmetler ve kent planlaması açısından bu eğilimi destekliyor, bu modeli kente çekidüzen vermede bir enstrüman olarak görüyor. Orta gelir grubunun altında olanlara ise en iyi ihtimalle bu imaja özenmekten, en kötü ihtimalle ise de bulunduğu bölgeyi yeni kentli zengine terk etmekten başka bir şey düşmüyor. Çünkü eski kentsel alanların çöküntü bölgelerinde ya da gecekondu alanlarında yaşayan insanların yaşam kalitesini yükseltecek projeler henüz ufukta görünmüyor.

Üniversiteyi himayesi altına almış kamu idaresi Süleymaniye ve Sulukule’de yürüttüğü dönüşüm projelerini, dedelerinden, babalarından kalma evlerinde oturan semt sakinlerinin kent dışına çıkararak gerçekleştirecek. İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Mimar Korhan Gümüş, bu proje ile ilgili olarak şöyle diyor: “Kamu idaresi buradaki insanları dışarı atarken ‘yoksullara burada yer yok’ diyor. Kamu, güvenliksiz kenti güvenlikli hale getirmeye çalışıyormuş gibi görünüyor; oysa karşımızda gizli bir ırkçılık var ve bunun faili yokmuş gibi görünüyor.”