"Siz Kirleterek Zenginleştiniz Sıra Bizde!"



Kapitalist sanayileşmenin olağanüstü bir şekilde hızlandırdığı iklim değişikliğinin gezegeni bir felaketin eşiğine getirdiğinin bilimsel olarak ortaya konmasının üzerinden yıllar geçmesinden sonra bu gidişi durdurmaya dönük bir adım olarak yapılan konferansın en önemli çıktısının dünyadaki sıcaklık artışının 2 derecenin altına, mümkünse 1.5 derece civarında tutulması için çaba gösterilmesi maddesi oldu. Evrensel'den Özer Akdemir'in haberine göre, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Doğanay Tolunay ve Prof. Dr. Yusuf Serengil konferanstaki anlaşmanın iklim değişikliğini önlemede ya da hızını durdurmada yetip yetmeyeceğini anlattı. Her iki bilim insanına sorduğumuz sorulan arasında bu anlaşmanın Türkiye'nin politik tercihleri, sanayileşme ve çevre politikaları bakımından ne anlama geldiği de vardı.

'Umut verici bir adaım ancak...'

ABD ve Çin gibi yüksek sera gazı emisyonlarına sahip olan ülkelerin de imza atmasıyla oybirliği ile imzalanan sonuç bildirgesini "umut verici bir adım" olarak değerlendiren Prof. Dr. Doğanay Tolunay hemen ekliyor; "Ancak bildirgede bir bağlayıcılık olmaması, sera gazı azaltımlarının ülkelerin kendi koşullarına göre belirlenecek olması sorun yaratabilecek gibi görünmekte". Konferans sekreteryasına sunulan raporlara bakıldığında 1,5 ya da 2 C'lik sınırın gerçekleştirilmesinin oldukça zor göründüğünü aktaran Tolunay, "Küresel ısınmadan kaynaklanan ısınmanın şimdiden 1 C'ye yaklaştığı dikkate alınırsa 1,5 C sıcaklık artış limitine önümüzdeki 20-25 yıllık dönemde ulaşılabilir. Dolayısıyla sonuç bildirgesi sıcaklık artışlarının sınırlandırılması niyetlerinin ortaya konması açısından önemli. Ama sıcaklık artışına neden olan başta fosil yakıtlardan vazgeçilmesi olmak üzere, ormansızlaşma ve  arazi kullanım değişikliklerinin azaltılması konularında da somut adımlar atılması gerekiyor" dedi. 

Türkiye yalnızlaşacak

Sonuç bildirgesinde öne çıkan kararlardan birisinin de 100 milyar dolarlık Yeşil İklim Fonu Kurulması olduğunu söyleyen Tolunay, henüz aktif hale gelmeyen bu fonun yeterli olmadığı görüşünde. Türkiye'nin enerji ve sanayi politikalarına bakıldığında sera gazı salımlarının gelecekte de hızlı bir şekilde artacağının görüldüğünü belirten Tolunay, "2023 yılına kadar bütün kömür rezervlerini kullanmak gibi bir enerji politikamız var. Paris Sonuç Bildirgesi ülkelere bir yaptırım getirmemekte. Bu nedenle ülkemizi doğrudan enerji ve sanayi politikalarını değiştirtecek şekilde etkilemiyor. Ancak fosil yakıt odaklı ve ormansızlaşmaya neden olan kentleşme süreçlerinin devam etmesi durumunda ülkemiz uluslararası düzeyde yalnızlaşacaktır" diye konuştu.

Azaltım oranı neden önemli?

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Havza Yönetimi Ana ilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Serengil, "2 derece mi 1.5 derece mi" tartışmasının ülkelerden istenecek azaltım miktarının seviyesiyle ilgili olduğunu belirterek, "Eğer doğrudan 1.5 derece hedeflenseydi gelişmiş ülkelerden daha fazla bir azaltım istenecekti" dedi. Mevcut durumda ısınmanın 1880 yılına göre 0.85° C ve yüzyıl sonunda 3.0-3.5 ° C’ ye ulaşacak şekilde arttığına dikkat çeken Serengil, "Dolayısıyla yeni anlaşma önemli bir başarı olmasına karşın İklim Değişikliğinin etkilerine doğrudan maruz özellikle deniz seviyesine yakın bazı ada ülkeleri için çok tatminkar değil" diye konuştu.

Anlaşmanın mekanizması

Serengil anlaşma mekanizmasını şöyle özetledi; "Gelişmiş olsun gelişmekte olsun her taraf ülke 5 yılda bir “azaltım katkısı” adında hedef sunacak ve bu sunduğu azaltım hedefini tutturmaya çalışacak. Bu arada her azaltım katkı hedefi bir öncekinden daha güçlü bir azaltımı ifade etmeli. Hedeflenen azaltım miktarı tutturulmak zorunda aksi takdirde yaptırımı olacak". 12 sayfalık kısa bir metinden oluşan anlaşmanın çoğu detayının önümüzdeki aylarda yapılacak toplantılarda belirginleşeceğini kaydeden Serengil, "Şu an kafalar biraz karışık çünkü gelişmekte olan ülkeler daha net ve detaylı bir anlaşma istiyorlardı. Daha önceki bağlayıcı anlaşma olan Kyoto Protolünde (2008-2020) sadece gelişmiş ülkeler içinde az sayıda ülkenin azaltım hedefi vardı. Paris anlaşmasında ise tüm taraf ülkeler azaltıma “özel koşulları” çerçevesinde katkı yapacak. Gelişmekte olan ülkeler azaltım hedeflerine ulaşmak üzere finansal, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme desteği alacaklar. Bu desteğin en önemlisi 2020 de 100 milyar dolar/yıl’ a ulaşması hedeflenen Yeşil İklim Fonu".

Türkiye ormanlarını korumalı

Türkiye'nin sera gazı salımları en hızlı artan Ek-1 ülkesi olduğuna vurgu yapan Serengil,  enerji sektörünün ana salım kaynağı olduğunu belirtti. Türkiye'nin 2030 yılında salım değerini olması gereken değerin %21 altına yani 929 milyon tona düşürmeyi hedeflediğini dile getiren Serengil, Türkiye'nin çok daha fazlasını yapabileceği eleştirilerine ise; "bu bir müzakere ve pazarlık masası ve buna en alttan başlamak ve diğerlerinin ne yapacağını görmek de fena bir strateji değil" diye yanıt veriyor. Anlaşma ile Türkiyede yeni yasa ve mekanizmaların ortaya çıkacağını söyleyen Serengil, "Türkiye bugüne dek İklim Değişikliği ile Mücadele kapsamında yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmada azaltım taahhüdü almamıştı. Türkiye kendi iç piyasasında her sektörde sera gazı salımlarına çeki düzen verme yoluna gidecektir, gitmelidir. En önemlisi de Türkiye orman ve benzeri ekosistemlerini koruyarak tutum kapasitesini artırmalıdır. Çünkü ormanlar sayesinde tutulan karbonun artırılması da sanayi sektöründe salımın azaltılması da azaltım mekanizmaları gibi görünse de aslında aralarında büyük fark vardır. Ormanlar karbonu tutmanın yanında su üretimi, biyoçeşitlilik, yaban hayatı gibi birçok hizmeti insanlara sunmaktadırlar" dedi.

'Anlaşma pozdan öte gitmez'

Öte yandan İklim Konferansını değerlendiren Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı Türkiye eski Müdürü ve kalkınma ekonomisti Bartu Soral kararların pozdan öte gidemeyeceğini dile getirdi. Sonucu "fiyasko" olarak niteleyen Soral, anlaşma metninde karbon salımının hedefin altında olmasına somut bir bağlayıcılık getirilmediğini belirtti. Ancak maalesef sonuç fiyasko oldu. Önce ilan edilen ve en önemli konu yasal bağlayıcılık. Soral; "Bir kere en önemli madde diye sunulan maddenin içi boş. ABD ve Çin’in beş sorumlusu olduğu aşırı karbon salınımının iklim üstündeki olumsuz etkilerini sorumluluğu hemen hiç olmayan Gabon halkı da eşit derecede yaşıyor" dedi.

Siz kirleterek zenginleştiniz sıra bizde!

Karbon salınımını azaltacak protokolleri ABD’nin yıllarca, “adet yerini bulsun” diye bile imzalamadığına dikkat çeken Soral, 'Paris’teki en önemli tartışmalardan birisi de sorumluluk paylaşımıydı. Sanayileşen ülkeler İngiltere, ABD, Almanya, Japonya vs. bir yandan zenginleşirken, bir yandan bugün yaşadığımız iklim değişikliğine sebep oldular. 1980’den sonra ise Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler işin içine girdi. Şimdi Çin önderliğindeki gelişmekte olan ülkeler, zenginlere “siz 250 yıldır sanayileştiniz, zenginleştiniz, dünyayı kirlettiniz. Şimdi sıra bizde, biz de sanayileşeceğiz, zenginleşeceğiz” diyor. İşte zurnanın zart dediği yer burası" dedi. Paris’teki iklim değişikliği konferansında 250 yıldır doğanın dengesini bozan gelişmiş ülkelerin, kendilerine yetişme çabasındakilere,“sınırlamalar” getirmeyi teklif ettiğini vurgulayan Soral, "Karbon gazı salınımını düşürecek yeni üretim teknolojileri ve uygulamalardan, çeşitli kotalara kadar pek çok tedbir tartışılıyor. Ancak bunun maliyetini kim üstlenecek belli değil. Paris’te yapılan açıklamaların benzerlerini biz daha önce görmüştük. Göreceksiniz 10 yıl sonra üretim ve tüketim de pek bir değişiklik yokken, doğa bize kestiği faturayı büyütmüş olacak." diye konuştu.

Türkiye enerji politikasını derhal değiştirmeli

Soral, "Bize gelince ülke olarak son 15 yıldır  enerji üretmek için arttırdığımız doğalgaz ve petrol bağımlılığını, derhal ve hiç zaman kaybetmeden düşürmek, yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye almak zorundayız. Başta ABD üretimlerini düşürmedikçe, karbon salınımlarını azaltmadıkça ve 200 yıldır yarattıkları tahribatı onarmak için ortaya ciddi bir finansman koymadıkça yapılan konferanslar fotoğraf çektirmekten öteye gitmez.