Soykırımın Mimari Boyutları



Mimarlık tarihçisi Sigfried Giedion, sanatçı Fernard Leger ve mimar Luis Sert 1943 yılında “Anıtsallıkta dokuz nokta” başlığında bir taslak yayınladılar. Bu taslağa göre, anıtlar, toplumların düşüncelerini sergileyen semboller, kolektif gücün tercümanları, geçmişi geleceğe bağlayan bağlar ve gelecek nesiller için miraslardır. Onlar dönemin ruhunu yansıtıp, mimarlık, kentsel planlama, kent ve bölge arasındaki karşılıklı ilişkide en güçlü vurguları ortaya çıkarırlar; halkın neşe, gurur ve coşkusunu tamamlarlar ve kamusal mekânın önemli bir parçasını oluştururlar. Bunlara ek olarak anıtlar, Türkçe’deki köküne bakarak anlayabileceğimiz gibi, toplumun bazı anılarını kutsayarak ideolojinin mimarlıkta yansımasını en uç şekilde sergilerler.

Toplumun politik gücü, kültürü ve sosyal yapısı, ideolojik yaklaşımı ve kolektif hatırasıyla bu kadar ilintili olan anıtlar, o toplumları anlamak için uygulanmakta olan araştırmalarda kullanılan en önemli mimari araçlar arasında yer alırlar. Aynı coğrafyada, aynı olayın anısına, farklı tarihlerde yapılmış olan anıtların farklılıkları, o toplumun o konuya bakış açısının tarihsel evrimini gösterir. Aynı şekilde aynı olay hakkında farklı iki toplumun ürettikleri anıtları karşılaştırarak her iki toplumun konuya farklı yaklaşımlarını çözümlemek de mümkündür. Bu yazıda Ermeni-Türk tarihindeki soykırım konuları üzerinde Erivan ve Iğdır’da yer alan soykırım anıtlarını kıyaslayarak, bu iki anıtın hikâyesini mimarlık süzgecinden geçirerek yeniden yazmak istiyorum.

Ermeni Soykırım Anıt ve Müzesi olarak bilinen yapının ana fikri, 24 Nisan 1965’te soykırımın 50. yılı anısına düzenlenen törenlerde binlerce göstericinin isteği üzere ortaya konuldu. Iğdır soykırım anıtının fikri ise, 1995’te dönemin Iğdır valisi Şemsettin Uzun’un düzenlediği ve Türklerin Ermeniler tarafından katliama uğradıkları hakkında birçok delil sunan “Tarihi Gerçekler ve Ermeniler” uluslararası sempozyumunda ortaya çıktı.

Erivan’daki anıtın mimarisi Devlet Tasarım Enstitüsü’nün açtığı yarışma sonucunda seçildi. Ancak mimarlar Arthur Tarkhanyan ve Sashur Kalashyan’ın tasarısı sadece anıt bölümünü içerdiği için, yapılışından 30 sene sonra, yeni kurulmuş olan Ermenistan Cumhuriyeti’nin politikacılarının davetiyle, halkın soykırım hakkındaki “farkındalıklarını yükseltmek” amacıyla yapıya bir müze eklenmesi kararlaştırıldı. Iğdır anıtının mimarisi ise sempozyuma davet edilen Azerbaycanlı mimar Cafer Giyasi tarafından ortaya kondu ve Erivan’daki soykırım anıtına bir cevap olarak, bu projenin gerçekleştirilmesi katılımcıların desteğiyle sempozyumun sonuç bildirisinde yayınlandı.

Erivan’daki anıtın yeri için Ermenistan’ın başkenti Erivan’da bir yükseklik seçildi. Iğdır anıtının yeri için ise Iğdır’ın doğu girişinde ve İran, Nahçivan ve Ermenistan’a giden yolların kavşağında, Ermeniler için kutsal anlam taşıyan Ağrı dağının eteğinde, politik ve ideolojik nitelik taşıyan bir arazi seçildi.

Anlamlar

Her iki binanın tasarımında mimarlar, bir taraftan taşların kullanımı ve aydınlık, karanlık kontrastından faydalanarak duygusal etki bırakmayı amaçlamış, diğer taraftan binaların sembolizasyonuna da çok önem vermiş ve bunun için ulusal ve etnik sembollere atıfta bulunmaya çalışmışlardı. Binaların her ikisinde de, tarihi kutsal mezarlara referans verilerek sirküler formlar kullanıldı. Erivan anıtının ana formunda 30 m. çapında bir sirküler ve açık piramid şeklinden faydalanıldı. Saat dilimlerini anımsatan ve zamanın geçişini simgeleyen, 12 adet eğimli bazalt dilimden oluşan bu piramidin merkezinde ateş yeralıyor. Aralarındaki boşluklarla birlikte bu 12 bazalt, 24 rakamına ve Nisan’ın 24’üne işaret ediyor. Iğdır anıtının müze kısmı da dairesel biçimde. Avrasya çöllerindeki hükümdarların hatıralarına dikilmiş suni tepeler-kurganları anımsatan bir tepe içinde yer alan müze salonunun merkezinde ise Müslümanların kutsal yapısı olan Kabe formunda, katliama uğramış insanlar anısına küp şeklinde sembolik bir mezar taşı bulunuyor.

Her iki bina onları roper noktası (landmark) haline getiren, yaklaşık aynı yükseklikte olan ve uzaktan fark edilen dikili öğelere sahip. Erivan anıtında sivri uca sahip bir dikilitaş yer alıyor ve mimarların cümleleriyle “hayatı ve canlanmayı” sembolize ediyor. Iğdır anıtının suni tepesinin ortasından üstten bakıldığında Türkiye bayrağının yıldızını andıran 36 metre boyunda beş adet kılıç yükseliyor. Kılıçların uçlarının üstte birleşmesi bir taraftan Selçuk türbelerindeki kubbelere işaret ediyor, diğer taraftan eski Türk askerlerinin kılıçlarını keskinleştirmek için üst üste bırakma törenlerine çağrışım yapıyor. Kılıçların ortasında göçebe Türklerin çadırlarını andıran bir piramidin tepesindeki Türk bayrağı ve kılıçların keskin taraflarının dışa dönük olması, Giyasi’nin cümleleriyle “hariçten gelecek saldırılara karşı her zaman hazır olma” anlamına geliyor.

Iğdır anıtı Türk etnisitesinin, İslam dininin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ve düşünsel sembollerine yer verirken, Erivan anıtı da milliyetçi mesajlar içeriyor. Bunun en uç örneği, müzenin içindeki beş metre yüksekliğinde taştan oyulmuş tarihi Ermenistan Platosu haritasıdır. Buna ek olarak ana formu girişe bağlayan, üzerinde tehcirin uygulandığı şehirlerin isimlerinin hakedildiği 100 m. uzunluğunda bir duvardan, bahsetmek mümkün.

Görüldüğü gibi, aslen kolektif hatıralarımıza tercüman olmaları amacıyla yapılmaları gereken, gelecek nesillerin mirası olacak bu anıtlar, siyasette olduğu gibi mimaride de biz ve öteki düşüncesinden yola çıkılarak, uzun yıllar birarada yaşayan halkların ortak hatıralarından yoksun, barış anlayışından uzak, dışlayıcı bir bakışla, tek taraflı mahkemeye gitmiş gibi yapılmıştır. Geleceğin, bu soykırım anıtları üzerine değil beraberlik ve barış anıtları üzerinde inşa edilmesi temennisindeyim.

Hossein Sadri / Gazi Üni., Mimarlık Bölümü