Su Sarnıçlarına İnin Bir Başka İstanbul Görün



Fatih'in Çarşamba semtinde 1600 yıllık bir uykudan henüz yedi yıl önce uyanmış bir güzel var. Mermer ve granit sütunlarıyla geniş, ferah bir su sarnıcı... Sarper Kumbaracı gibi bir tarih tutkunu onu fark etmeseydi uyumaya devam edecekti, inanılır gibi değil, toprağın altından çıkan bir testi değil ki bu, devasa bir su sarnıcı! Gerçi, rastlanmamış şey değil İstanbul'da, otellerin, halı mağazalarının, restoranların altında tesadüfen keşfedilen nice ayazma nice saray kalıntısı var. Tarihî Yarımada'da dolaşın, hep aynı cümleyi duyarsınız zaten; "Dükkânı genişletirken çıktı abla, kaç kamyon moloz boşalttık." Fatih'teki su sarnıcı düpedüz ortada, yol üstünde duruyormuş gerçi, hayat öpücüğü bekleyen bir masal prensesi gibi, "Biri gelse" diyormuş: "İçimdeki molozu, ıvır zıvır malzemeyi boşaltsa, sütunlarımdaki işçiliği, kemerlerimdeki güzelliği ortaya çıkarsa."

Su sarnıcında evlenmek...

Bizans döneminde bölgenin su ihtiyacını karşılayan sarnıç, bir dönem limon deposu olarak kullanılmış, bir zaman iplik bükücülere bir zaman da marangozlara atölye olmuş ve bilinmeyen bir sebeple terk edilmiş. Neyse ki geçti artık, virane günler geride kaldı. Bugün Fatih'te onu işaret eden tabelalar var artık: 'Sultan Sarnıç'... Kaybolması imkânsız, kaybolmak ne kelime, onu görmek için yollara düşenler var. Bizimki merak; ama kimilerinin daha esaslı sebepleri var; bir su sarnıcında evlenerek binlerce yıldır ayakta duran sütunları nikâh şahidi tutmak gibi ya da ebru, tezhip, hat icazetini bir Bizans sarnıcında alarak iç içe geçmişliğimize, karmaşamıza vurgu yapmak gibi... Sultan Sarnıç'ın işletme Müdürü Lemis Gökçeören, nişan, kına, düğün organizasyonları dışında, şirket yemekleri ve iftar yemeklerine de açık olduklarını söylüyor. Buradan ne anlıyoruz; bir öğlen yemeği ya da ikindi çayı için Sultan Sarnıç'a gidemezsiniz, üç yüz kişilik mekânın hiç değilse yarısını doldurabilecek bir mazeretiniz olmalı.

Ama gezmek isterseniz, eyvallah, sarnıcın kapıları ardına dek açık, ister bilhassa onu görmek için gidin, ister Şeyh Resmi Mahallesi'nde dolaşırken tesadüf edin, içeri girebilir hatta sütunların kaçı mermer kaçı granit diye sorabilirsiniz. Nitekim sarnıç, yabancı turistleri gezdiren rehberlerin listesine girmeye ve Fatih camilerini dolaşan yerli turistlerin ilgisini çekmeye başlamış. Fotoğraf çekenler, kılı kırk yararcasına inceleyenler, hatta "Duvarları niye boyamadınız?" gibi talihsiz sorular soranlar oluyormuş; olabilir; ama bizce bu ziyaretlerin en hoş yanı; bu tarihî eseri, bir müze gezer gibi sükûnetle, hayranlıkla dolaşan bir gencin şayet isterse düğününü burada yapabileceğini öğrenmesi, fiyat uygun bulunursa tabii... Lemis Hanım, bir fiyat vermek istemiyor zira maliyet seçilen menüye, kişi sayısına ve mevsime göre değişebiliyor. Biz en azından, mekânın alkolsüz olduğunu söyleyelim.

Mum ışığında, piyano eşliğinde yemek

Sarnıç deyince akla Yerebatan gelir elbette. İstanbul seyahatinin vazgeçilmez duraklarından biridir; ama Sultanahmet'te daha ziyade Batı Avrupalı ve Amerikalı turistlerin akşam yemeği için tercih ettiği bir başka sarnıç daha var. Soğukçeşme Sokağı'nın başında, Ayasofya Konukevi'nin hemen karşısında bulunan bu sarnıç, rahmetli Çelik Gülersoy'un keşiflerinden. Bir dönem araba tamirhanesi olarak kullanılmış sonra kim bilir neden, taş ve moloz yığınlarıyla dolmuş ve 23 sene önce eli yüzü düzeltilip, tozu pisi temizlenip restorana dönüştürülmüş. O gün bugündür yalnızca akşam yemekleri için açılıyor ve tarihin karanlıklarında kaybolmak isteyen yabancı turistleri ağırlıyor. Üç yüze yakın mumla aydınlatılan; ama yine de loş kalabilen Sarnıç Restoran'dan kişi başı 60-80 liraya çıkılabilir; ama önünden geçerken mekânın büyüsüne kapıldıysanız ve çok aç da değilseniz bir çorbayla yetinmenize kimse itiraz etmeyecektir.

Sinema filmleri ve müzik kliplerinin çekildiği sarnıcın restoran şefi Mustafa Aydın, İstanbul'da beş gün kalan ve her günün akşamında sarnıca uğramadan rahat edemeyen Avrupalılar tanımış, daha da hoşu, geçenlerde bir turist, on beş yıl önceye ait bir broşürle çıkagelmiş ve restoranı yerli yerinde bulduğu için pek mutlu olmuş. Türkler, Sarnıç Restoran'ın Ekim 15'ten sonra tutuşturulan şöminesiyle ilgili daha ziyade. Haftanın her günü akşam saat sekizden sonra başlayan piyano dinletisinden söz etmemek olmaz. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden Özden Çairli, çoğunlukla Batı klasiği çalıyor; ama Gülnihal'den Sarı Gelin'e uzanan renkli ve yerli bir repertuvarı da var.