Su Savaşlarında Türkiye Cephesi Açılıyor



Antalya’ya çıkartma yapan Fransız ulusötesi su tekellerinin geri püskürtülmesinden sonra İzmit’de karaya ayak basan düşmana, Edirne’de açılan cephe ile takviye kuvvet geldi. Ulusötesi sermaye insanların en temel hakkı olan suya çoktandır gözünü dikmiş ve eski ismi ile Üçüncü Dünya’nın halklarına karşı Su Savaşı olarak adlandırılan saldırıları başlatmıştı. Simdi bu savaşın Türkiye cephesinin açıldığına tanık oluyoruz.

AKP hükümeti, Osmanlı’nın gelişme dönemi söylemi ile yıkılma dönemi eylemini birleştirerek, ulusötesi su tekellerinin halkımıza karşı giriştiği Su Savaşını yurt sathına yayıyor. Yalnız bu savaş bildiğimiz diğer savaşlardan ciddi bir farkla ayrılıyor. Bu savaşta halkın karşına gerçek düşman bu sefer kendi kimliğini gizlemeden -sermaye olarak- çıkıyor. Ve bu sefer, gelişkin ulusal sermayemiz, göstermelik bile olsa anti-emperyalist bir tavır takınmak yerine, açıkça halkın suyuna ulusötesi tekellerden önce el atma niyetinde olduğunu gösteriyor. Yani hem ulusal hem de ulusötesi sermayenin aynı hedefi güttüğü açık, iki sermaye unsuru da açıkça gelişmeleri kendi çıkarına yontmanın peşinde.

Geçen ay Edirne’de Genel-İş’in yaptığı basın açıklaması ile haberdar olduğumuz saldırı girişiminin Edirne ile sınırlı olmadığını, Türkiye genelinde hazırlanan bir saldırının başlangıcı olduğunu, dün (9 Mart) gözaltına alınan Ahmet Özal’ın açıklamalarından teyit ediyoruz. Ahmet Özal’ın su şebekelerinin ve belediyenin dağıtım hizmetlerinde planlanan özelleştirmenin 100 milyar dolarlık bir pazar açtığına yönelik ifadesi, daha önce Referans gazetesine demeç veren Akfen Holding’in CEO’su Hamdi Akın tarafından dile getirilmişti. Akın demecinde “devletin motivasyonunun kaybetmemesi” şartı ile bu pastanın realize olacağı müjdesini veriyordu. Anlaşılan o ki, bu pasta üzerine sermaye içi savaş başlamış durumda.

Ulusötesi sermayenin çanağına su taşıyan Koç’un ve Doğan’ın borazanı Hürriyet, Edirne cephesinde yaşananları manşete taşıyışı ile devletin motivasyonunu kaybetmediğini ve su savaşının başladığını ilan eder gibi. Haber adeta ulusal sermaye gruplarının yolsuzluk ve alavere içinde olduğu mesajını geçerken, ulusal sermayeye böyle yapmamaları gerektiği uyarısını yapıyor. Özal Junior’un ifadeleri ne kadar bir kahraman edası ile; sanki ihalelere fesat karıştırırken uluslararası şirketlerin ele geçirme müdahalesine set çekiyormuş veya bunlarla ulusal gruplar arasında bir bağlantı kurma misyonu ile yapıyormuş gibi; verilmiş olsa da, Hürriyet daha çok baba Özal’ın izinden yürüyerek ulusal gruplara ulusötesi sermaye arzularına rıza gösterme çağrısı yapıyor.

Sonuçta ortaya çıkan tablo küresel, uluslararası, veya ulusötesi -ne dersek diyelim- sermaye ile ulusal sermayenin insanların su hakkı üzerine verdiği bir savaş görünümü alıyor. Aslında bu savasın asıl cephesi ezilenlere, emekçilere ve suyun asil kullanıcılarına karşı açılmış durumda. Bu yüzden, küresel sermaye karşısında ordu ve ulusal sermaye ile ittifak arayanların bu süreçte bir tercihe gitmek zorunda kalacakları gün gibi açık. Özellikle Nurol, Yaşar, Akfen vb. gibi holding şirketleri ile temsil edilen sermaye gruplarının ne kadar halktan yana olabilecekleri bu gün yaşanan sermaye içi savaş ile daha da net ortaya çıkıyor. Sermaye Kürt-Türk, Alevi-Sunni ayrımı yapmadan hepimizin yaşamsal ihtiyacı suya, diğer her şeye olduğu gibi sahip olmak istiyor. Toprağa, emeğe, insan beynine ve genlerine sahip olmakla yetinmeyen sermaye bu sefer yaşamın kendisi demek olan suya saldırısını şiddetlendiriyor.

Önümüzdeki hafta İstanbul’da Dünya Su Konseyi eliyle önemli etkinlikler gerçekleştirilecek. Ulusötesi su şirketleri ile el ele veren AKP hükümeti, AKP’li belediyeler, bürokrasi ve bazı büyük yapı-inşaat şirketleri harıl harıl, 2009’da İstanbul’da düzenleyecekleri 5. Dünya Su Forumuna hazırlanıyorlar. Bu gayrimeşru Forumun temel hedefi gaz, elektrik, ulaşım gibi kamu hizmetlerinde yaşananlara paralel şekilde suyun üretimini, depolanmasını (barajları) ve dağıtımını; yani su ile ilgili tüm hizmetleri sermayeye devretmenin yollarını inşa etmek. Bu nedenle bir sermaye organizasyonu olan Dünya Su Foruma karsı çıkmak ve suyumuzu talep etmek hepimizin görevi olmalı. Bu süreçte alternatiflerin geliştirilmesi ve suya sahip çıkacak bir halk hareketi oluşturmanın aciliyeti açık: Kapitalizme, neoliberalizme ve her türlü özelleştirmeye karşı olmak ortak paydasında bir işbirliğinin yollarını yaratmamız gerekiyor. Kardeşleşmenin önemi, birbirimizin sorunlarına sahip çıkmanın ve birbirimize destek olmanın ne kadar yaşamsal olduğu gerçeği de apaçık ortada.

Eğer önümüze hedef olarak sermayeyi ve sermaye yanlılarını, devlet içindeki ortakları ile birlikte, koyarsak: Yani bu sermaye bloğunun insan ve emek karşıtı stratejisini engellemeyi ana hedef olarak belirler isek, güç birliği yapmak da mümkün olabilecektir. Su Savaşında bir halk cephesi açmanın ve bu savaşı kazanmanın tek yolu bu gibi görünüyor.

www.yapi.com.tr: Bu yazı, sendika.org'ta 11.03.2008 tarihinde yayınlandı.