Taksim Meydanı’nda, Çağlayan’dakine Benzer Birşey Yapılmasından Korkuyorum



Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) Yönetim Kurulu Başkanı ve Has Mimarlık Kurucu Ortağı Doğan Hasol, bir projenin nasıl gelişeceği ve değişeceğini anlamak için hemen ondan önce yapılmış benzerlerine bakmanın yeterli olacağını kaydederek, "Bu projenin karşılaştırılabileceği en yakın örnek, Çağlayan Meydanı’dır. Çağlayan’da ne yapıldı ise, Taksim Meydanı’na da benzer bir şey yapılmasından korkuyorum" dedi. İstanbul kent gündeminin son haftalardaki en önemli konu başlıklarından olan ve Taksim Meydanı'nın yayalaştırılmasını, Gezi Parkı'nda da Topçu Kışlası'nın yeniden inşasını hedefleyen projeyi değerlendiren Hasol, meydanın altının köstebek yuvasına dönüştürülmesinin ve kaldırılmış bir kışlanın yeniden yapılmasının büyük bir hata olacağı uyarısında bulundu.

Taksim’i, şehircilik ve mimarlık bilgisi üzerinden değerlendirdiğinizde ve kurduğu kentsel/kamusal ilişkiyi göz önüne aldığınızda bir “meydan” olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğan Hasol:Öncelikle şunu belirtmek gerek: Ne Osmanlı’da ne de Türkiye’de meydan geleneği var. Bu nedenle meydanlarımızı bir türlü düzenleyemiyoruz. Taksim Cumhuriyet Meydanı her şeye rağmen, akıllı bir meydandır. Taksim Meydanı’na çıkan yollar aynı noktaya yönelir ve o noktada Cumhuriyet Anıtı konumlanır. Meydana çıkan yolların adları da ilginçtir: biri Cumhuriyet Caddesi, diğeri İstiklal Caddesi… İşte onlar, Cumhuriyet Meydanı’nda buluşurlar ve Taksim, İstanbul’un bir bakıma hala merkezini temsil eder.



Taksim Meydanı’nın halihazır durumunun birtakım sorunlar barındırdığını düşünüyor musunuz? Burada geniş ölçekli bir yenileme gerçekten elzem mi?

DH:Bazı şehirler zaman içerisinde beklenenden hızlı geliştiği için ulaşım ön plana çıkmaya başladı. Öyle ki, her şey adetâ “insan” için değil de taşıtlar ve ulaşım için düşünülür hale geldi. Bizim meydanlarımız da “ulaşımın merkezi” –yani bir tür “terminüs”- halinde... Türkiye’de “meydan” denince, otobüslerin yığıldığı alanlar düşünülüyor. Taksim Meydanı da uzun yıllardır bu şekilde kullanılmaya devam ediyor. Dolayısıyla meydanın düzenlenmesi tabii ki gerekli… Ancak bunun şehircilik, kentsel tasarım ve mimarlık ilkelerine uygun şekilde ve insan faktörünü ön plana alarak yapılması gerekiyor. Şu anda Taksim Meydanı için uygulanmak istenen ve tartışılan proje ise –gördüğümüz, anladığımız kadarıyla- bu anlayışın ışığı altında yapılmışa benzemiyor.
  Peki Taksim Meydanı’na ilişkin olarak gerçekleştirilmesi planlanan projede –şimdilik açıklanan detaylar üzerinden- gözünüze çarpan sıkıntılar neler?

DH: Trafiğin, yollarda birtakım yarmalar yapılarak yerin altına alınmasından bahsediliyor. Bunlar son derece anlamsız… Ne kentsel tasarım ne de mimarlık ile bağdaşacak şeyler bunlar. Eski karaktere sahip kentsel mekânlarda bu tip uygulamaların yapılmaması gerekir. Oyacaksınız, yerin altına gireceksiniz; e, sonuç ne olacak? Taksim Meydanı’nda trafiği yer üstünden yer altına almış olacaksınız. Aslında yapılabilse, trafiğin Taksim Meydanı’na hiç sokulmaması doğru olur! Fakat yine, her şey otomobil için yapılıyor. Bence en büyük sorun bu… Artık otomobil sevdasından vazgeçmek ve toplu taşımacılığı ön plana çıkararak deniz taşımacılığını ve raylı sistemleri geliştirmek gerekiyor. Örneğin, şu son karlı günlerde Metrobüs’ün zaman zaman nasıl iflas ettiğini gördük. Metrobüs yine de iyi hizmet veren bir sistem, kötü değil. Ama yeterli de değil! Keşke metrobüs yerine tramvay yapılabilmiş olsaydı. Çok da akılcı bir çözüm olurdu.




Toplu taşıma aracı olarak tramvaylara öncelik verilmesini neden önemsiyorsunuz?

DH: Ben Galatasaray Lisesi’nde gündüzlü olarak okudum. Üsküdar’da evden çıkardım, tramvayla iskeleye iner, vapura binerdim. Vapur köprüye yanaşırdı. Bir merdiven çıkardım ve yukarıdaki tramvay durağına ulaşırdım. En karlı günde dahi o tramvay beni hiç geciktirmeden Galatasaray’ın kapısına kadar getirirdi. 1961 yılında tramvayları büyük bir gösterişle kaldırdılar. Yerine ise kötü troleybüsler konuldu ve troleybüsler, İstanbul’un başına dert oldu. O zamandan beri yalpalıyoruz! Dolmuşlar, minibüsler derken hala lastik tekerlekli araçlarla ulaşıma çözüm getirmeye çalışıyoruz. Oysa ki bugün, Avrupa raylı sistemlere döndü. Paris’te, Barselona’da, Zürich’te, Alman şehirlerinde hep tramvay var. Biz ise bu gelişmeleri göz ardı ettik.Taksim Meydanı ve yakın çevresinde, planlamanın odağına otomobilleri yerleştiren “yayalaştırma projesi” dışında da proje önerileri bulunuyor. Bu geniş ölçekli dönüşüm girişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

DH: Şu anda Taksim Meydanı’nda yapılmakta olan iki büyük hata var: Biri, az önce de değindiğim gibi, meydanın altını köstebek yuvasına çevirmek ve bunun için de çevreyi, oluşmuş düzeni, Taksim’e çıkan bağlantı yollarını zedelemek. İkincisi ise oraya yapılmak istenen kışla... Eski Kışla keşke yıkılmamış olsaydı. Dönemini yansıtan bir yapıydı. Ne var ki o tarihte Henri Prost’un “2 numaralı park” planına göre, Taksim’den başlayarak Nişantaşı’na uzanan kesintisiz bir yeşil alan halinde “İnönü Gezisi”nin yapılması söz konusuydu. Gezi, plana göre Maçka-Taşkışla-Dolmabahçe arasındaki yeşil alan ile bütünleşiyordu. Bugün vadideki bölümleri de bir miktar zedelendi ama yukarısı, gezi tamamen yok edildi. Hilton Oteli ile başlayan, Sheraton Oteli, Orduevi sonra da Hyatt Oteli ve Harbiye Kültür Merkezi ile devam eden bir ‘kemirme’ yaşandı. Bu büyük bir hataydı ama bugün, daha da büyük bir hata yapılıyor: Kaldırılmış bir kışla yeniden inşa edilmek isteniyor. Üstelik nitelikleri tartışılır başka işlevler için…

Nasıl işlevlendirilecek dersiniz?

DH: Ticari yapılar gelecektir; başka ne düşünebilirsiniz ki? Kültürel işlevlerden söz ediliyor ama o, işin göstermelik tarafı! AKM duruyor orada; önce onu düzeltip işler hale getirsinler. Yapılacak bina Topçu Kışlası olmayacak, onun komik bir replikası olacak. Anlamsız bir iştir bu.

Önerilen uygulamayı kamusallığa yaklaşımı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

DH: Bir projenin nasıl gelişeceği ve değişeceğini anlamak için, hemen ondan önce yapılmış benzerlerine bakmak yeterlidir. Bu projenin karşılaştırılabileceği en yakın örnek, Çağlayan Meydanı’dır. Çağlayan’da ne yapıldı ise, Taksim Meydanı’na da benzer bir şey yapılmasından korkuyorum. İstanbul’un kalbi konumundaki bir alan böyle ele alınmaz. Daha ciddi olunması lazım. Taksim Meydanı’nda düzenlemeye ihtiyaç olduğunu da yineliyorsunuz. Bir mimar olarak burada ne önerirdiniz?

DH: Tek ve kesinlikle zorunlu gördüğüm önerim, meydanın yarışmaya açılarak projenin topluma mal edilmesidir. İstanbul dünyanın en güzel şehri… Taksim ise İstanbul’un en önemli meydanı… Dünyanın çok önemli bir kentinin en önemli mekânı böyle mi ele alınır? Daha önce Taksim için bir yarışma yapılmıştı. Hatta yalnızca Taksim için değil, Üsküdar ve Beşiktaş için de yarışmalar düzenlenmişti. Nerede şimdi o yarışma projeleri? Neden tekrar yarışma yapılmaz? Neden yepyeni fikirler toplanmaz? Bugün gündemde olan projeyi yapan kimdir, kimlerdir? Yetkinlikleri nedir? Yetenekleri, uzmanlıkları nedir? Hangi görüşleri, hangi üstün mimari dehaları ile Taksim Cumhuriyet Meydanı’na el atmak cesaretini gösterebiliyorlar?

Süreçleri kamuya açmak bağlamında, Dalan döneminin Tarlabaşı operasyonu ile Taksim Meydanı’nın ele alınışını karşılaştırmanızı rica edebilir miyim?

DH: O tarihte de işin gereken ciddiyetle ele alındığını düşünmüyorum. Neden düşünmediğime ilişkin hemen bir ipucu vereyim: Tarlabaşı Bulvarı ilkin 30 metre genişliğinde kurgulanmıştı. Çalışmalar buna göre başladı, projeler belediyede askıya çıkarıldı. Ancak sonra ani bir kararla genişlik 36 metreye artırıldı. Neden, bilmiyorum. Daha şık olsun diye herhalde… (gülüyor) İşte kentsel kararlar, bu kadar sudan bir şekilde alınabiliyor. Dediğim gibi, dünyanın en güzel şehrinin en önemli meydanını yapıyorsunuz... Bu konuda sorum gayet açık: Bu iş böyle mi yapılır?

Peki salt bir kent kullanıcısı olarak Taksim Meydanı’nda nasıl bir düzenleme/iyileştirme hayal ediyorsunuz?

DH: Üzerinde çok çalışmak, konuyu olabildiğince çok fikirle irdeleyip geliştirmek lazım! Özellikle insan varlığını odağına alan bir proje hayal ederim. Taksim Cumhuriyet Meydanı bugün trafik kargaşası içerisinde… İstanbul için çok hoşuma giden bir yaya geçidi tanımım vardır, “İnsanların ancak koşarak canlarını kurtarabildikleri geçit” diye… Taksim de, insanların ancak kaçarak canlarını kurtarabildikleri bir meydan (gülüyor). Taksim Cumhuriyet Meydanı ele alınmalı, ama kesinlikle böyle değil!