WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma
Vakfı), Akdeniz Havzası'ndaki
Türkiye'nin; iklimsel değişikliklerden en fazla etkilenecek
ülkelerin başında geldiğini belirterek, bu bakımından mevcut altyapıların;
küresel iklim değişikliğinin sonuçlarını kaldırabilecek düzeyde olmadığı
konusunda uyardı.
WWF-Türkiye tarafından yapılan
yazılı açıklamada, Trakya Bölgesi'nde yaşanan, can ve mal kaybı
ile sonuçlanan yağışın "neden bir sel felaketine dönüştüğüne" dikkat çekilerek,
küresel iklim değişikliğine işaret edildi. Temmuz ayında
Artvin'de ardından dün Trakya Bölge'sinde yaşanan sellerin;
küresel iklim değişikliğinin etkilerine hazır olunmadığı gerçeğini ortaya
koyduğunun savunulduğu açıklamada, "Akdeniz Havzası'ndaki Türkiye; iklimsel
değişikliklerden en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Ancak mevcut
altyapılar; küresel iklim değişikliğinin sonuçlarını kaldırabilecek düzeyde
değil" denildi.
Açıklamada, bu tip yoğun
yağışların sel felaketine dönüşmesinin nedenleri arasında; dere yataklarının
doldurulması ve daraltılması, tarım alanlarının yok edilerek sel kontrolünü
sağlayacak doğal unsurların ortadan kaldırılması yer aldığı
kaydedildi.
Çözüm: Ekolojik sel
kontrolü
WWF-Türkiye Genel Müdürü Filiz Demirayak ise, son yıllarda
yaşanan küresel iklim değişikliğiyle şiddeti giderek artan yağışlar sonucu
oluşan büyük sellerin, mevcut uygulamaların yetersiz kalabileceğini gösterdiğini
vurgulayarak şunları söyledi:
"Sel sorununa
çözüm olarak, yeni barajların yapılması ya da setlerin yükseltilmesi önerilse
de, uzun vadede bu çözümler yeterli olmuyor. Diğer bir deyişle; artık geleneksel
su yönetimi uygulamaları küresel iklim değişikliği gerçeğiyle ortaya çıkan sorun
ve ihtiyaçlara çözüm sunmakta yetersiz kalıyor. Dolayısıyla, küresel iklim
değişikliğinin etkileriyle mücadele etmek için mevcut politika ve
uygulamalarımızı gözden geçirmeli ve bir an evvel adaptasyon planlarımızı
hazırlamalıyız. WWF-Türkiye olarak sellerin gittikçe artarak tekrarlanan yıkıcı
etkisine karşı en ekonomik ve güvenli çözümün ‘ekolojik sel kontrolü'
(nehirlerin yukarı ve aşağı kısımlarında bitki örtüsünün korunması, uygun
ağaçlandırmayı; mendereslerin, nehir ve dere yataklarının ve sulak alanların
korunması yoluyla su tutma kapasitesinin artırılması ve bu yolla su akışının
yavaşlatılması) olduğuna ve bu amaca yönelik kapsamlı ve iyi tasarlanmış
stratejilerin geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda son dört yıldır
sürekli uyarılarda bulunuyoruz."