Ucuz Paranın Ağır Bedeli



Merkez bankaları, beş yıldır finans piyasasına ucuz para pompalıyor. Karşılıksız emisyonun yan etkileri kendini yavaş yavaş belli etmeye başladı. DW ekonomi servisinden uzmanlar, aşırı gevşeklikteki para politikasına son verme zamanının çoktan geldiği görüşündeler.

Ekonomi tarihinde şimdiye kadar benzeri görülmemiş bir uygulama: Güdümlü faiz haddi ABD ve Japonya’da yıllardır yüzde sıfıra yakın. Merkez bankaları her ay milyarlarca dolarlık hazine bonosu alıyor. Avrupa Merkez Bankası nispeten eli sıkı davranmakla birlikte, yüzde yarımlık ana faiz oranını değiştirmeyip borçlu ülkelerin tahvillerini stokluyor. Sanayi ülkeleri merkez bankalarının bilanço toplamı 2007 yılında üç trilyon dolarken, günümüzde üç katı artarak on trilyon dolar sınırını aştı.

Münih’teki yatırım şirketi Assenagon Investments’in baş iktisatçısı Martin Hüfner bu şişmeyi, merkez bankalarının finans sistemine güven kazandırma ve sistemin çökmesini önleme gayretine bağlıyor.

Para piyasası merkez sayesinde ayakta

Lehman’ın iflası ortada güven bırakmadığından, bankalar karşılıklı borç vermeye yanaşmıyordu. Merkez bankaları finans krizinin reel ekonomiye bulaşmasını önlemek için bu boşluğu kapatmaya başlamıştı. Sisteme güven kazandırıldığının söylenemeyeceğini belirten Martin Hüfner, öncelikle Avrupa para piyasasının işler durumda olmadığını hatırlatıyor.

Öncelikle Güney Avrupa, merkez bankası parasına bağımlı. Çoktan iflas etmiş olması gereken bankalar, ucuz parayla suni olarak yaşatılmaya çalışılıyor. Ama Hüfner, zombi bankalardan çok neden genel olarak finans piyasasının geleceğinden endişe duyduğunu şöyle dile getiriyor: “Günümüzde makul finans piyasasından söz etmek mümkün değil. Para sıkıntısı çekmeyen zombi piyasalardan söz etmek daha doğru olur. Oysa paranın kıt olması, piyasa ekonomisinin başlıca şartıdır. Faizler yüzde sıfırlarda seyrettiği için fiyat mekanizması işlemiyor.”

Gayrı menkul balonu şişiyor

Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre gevşek para politikası, tasarruf sahibi açısından yavaş yavaş fakirleşmek anlamına geliyor. Çünkü mevduat faizleri enflasyonu karşılamaya bile yetmiyor. Bu nedenle çoğu mevduat sahibi kurtuluşu hisse senedinde arıyor ve böylece borsa endeksleri balon gibi şişiyor. Gayrı menkule yapılacak yatırımların etkili bir enflasyondan korunma aracı olduğu da şüpheli.

Mannheim Üniversitesi’nde para politikası öğreten Profesör Roland Vaubel, gayrı menkul fiyatlarının gerçekçi seviyeyi çoktan terk ettiğini ve Euro Bölgesi’ndeki parasal gelişmenin enflasyonun habercisi olduğunu hatırlatıyor ve ekliyor: “Gayrı menkul piyasasındaki balon patlayınca yeniden kriz baş gösterecek. Tedavüldeki para miktarıyla derhal paraya çevrilebilen banka hesapları bir yılda yüzde 7,5 oranında arttı.”

Avrupa Merkez Bankası ise dikkatini öncelikle uzun vadeli mevduat rakamlarındaki gelişme üzerinde topluyor. Uzun vadeli mevduat ise çok ağır işlediğinden, genişlemenin enflasyon üzerindeki tetikleyici etkisini gecikmeyle yansıtabiliyor.

Enflasyon kapıda

Enflasyonun para politikasına iki ila üç yıl arayla tepki gösterdiğini belirten Profesör Vaubel, Merkez Bankası'nın en geç 2014 yılının ilk yarısında para politikasını değiştirmesi gerektiğini, ancak bunun başarılabileceğini sanmadığını söylüyor. Çünkü finans piyasası, bankalar ve aşırı borç yükü altındaki ülkeler ucuz paranın tadını almış bir kere. Amerikan Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke de ucuz para politikasından çıkışın sinyallerini verdikten kısa süre sonra bu adımdan ürkmüş olacak ki, her şeyi olduğu gibi bıraktı. İktisatçı Vaubel, Avrupa Merkez Bankası’nın da sıkı para politikasına geçmeyi göze alamayacağı kanaatinde: “Çünkü Guvernörler Kurulu'nda, şok terapisi istemeyen Fransa’nın başını çektiği güney ülkeleri çoğunlukta. Öte yandan birazcık enflasyon kamu borçlarının reel değerini düşüreceğinden, borçlu ülkeler kadar Almanya’nın da işine gelir.”

Alman uzman içinde bulunduğumuz on yılın ikinci yarısında Avrupalının yüzde beşlik enflasyon oranına kendini alıştırması gerekeceğini belirtiyor. Enflasyon bu orana ulaştıktan sonra da artan fazla enflasyon beklentisinin paranın satın alma gücünü kırıp daha yüksek enflasyon doğuracağının tecrübeyle sabit olduğunu da sözlerine ekliyor.