Üsküdar Meydanı’na Ne Oluyor?



İskele Meydanı ise, Üsküdar’ın merkezi, kalbinin attığı yerdir. İstanbul’u, İmparatorlukları Asya Yakası’ndaki topraklarına ulaştırmada, o toprakların da İstanbul’a bağlanmasında önemli bir kavşak noktası olmuştur. Özellikle İstanbul’un fethinden sonra İskele Meydanı çevresi; hanlar, hamamlar, bedestenler, çeşmeler, türbeler ve camilerle zenginleşmiş, bugünkü özel tarihsel kimliğini kazanmıştır.

ÜsküdarÜsküdar Meydanı, 1950

Bu Meydan, 2005 yılında, Marmaray inşaatının başlamasıyla birlikte, adeta gözden çıkarılmıştır. Doğal olarak geniş bir alana gereksinimi olan Marmaray şantiyesi; meydandan gelip geçen on binlerce insanın dikkate alınmadığı izlenimini verecek şekilde genişletilmiştir. Bugün hâlâ, meydandan gelip geçen insanlar, trafik karmaşası arasında, yol bulabilmek için, oradan oraya koşarak, çile çekmeye devam ediyorlar.

Marmaray hizmete açılırken, geniş şantiye alanını çevreleyen perdelerin bir kısmı kaldırılmış, meydanın büyük bir bölümü görünür hale gelmiştir. Böylece Marmaray’ın giriş-çıkış ve servis yapıları olarak inşa edilen bloklar; oldukça iri kitleleri ve özensiz mimarileri ile ortaya çıkmıştır. Bu yapılar, gerek meydan içindeki yerleri, gerek Üsküdar’ın ölçeğine, tarihine saygılı olmayan mimarileri ile hepimizi rahatsız etmektedirler. Kanımca, mutlaka yeniden ele alınmaları gerekmektedir.

Marmaray gündeme gelmeden epey önce, Dalan’ın Belediye Başkanlığı döneminde, İstanbul’un Taksim ve Beyazıt Meydanları için olduğu gibi, Üsküdar Meydanı da uluslararası bir kentsel tasarım proje yarışmasına konu olmuştur. Yarışma sonunda, 1.’lik ödülünü kazanan Doruk Pamir ve arkadaşlarının güzel projesi, kamuoyunda kabul görmüşse de Dalan’ın Başkanlık döneminden sonra, unutulmuştur. Bugünkü iktidarımız döneminde ise, hepimizin bildiği gibi kentsel tasarım projeleri, bir yerlerde, kentlilerin fikri alınmadan hazırlanmakta ve bir oldu-bitti olarak, karşımıza çıkarılmaktadır. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Marmaray inşaatının başlamasından ancak 6 yıl sonra Üsküdar Meydanı için bir kentsel tasarım projesi hazırlayabilmiş ve 2011 yılı Temmuz ayında askıya çıkarmıştır. Bu proje de artık alışıldığı gibi, herhalde kimseye danışılmadan hazırlandığı için, tepki görmüştür. Sonuçta 2012 yılı Ocak ayında, Üsküdar Belediye Başkanı, bir basın toplantısı düzenleyerek, söz konusu projenin mahkeme kararı ile iptal edildiğini ve gündemden düştüğünü bildirmiştir.

Buna karşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 1 ay sonra 17.02.2012’de Üsküdar Meydanı inşaatının 50 milyon lira bedelle ihale edildiğini ilan etmiştir. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra 2013 yılı Ağustos ayında hizmete açılan sahil yolu, herhalde bu ihale ile gerçekleştirilmiştir. Ne var ki, hangi projeye göre inşa edildiği belirtilmemiştir.

Oldukça uzun bir aradan sonra, 18 Ekim 2014’te İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bu kez de; Üsküdar Meydanı derelerinin, ıslah edileceğini ve meydanın altyapısının değişeceğini bildirmiştir. Bu bildiriye göre; meydan yeniden trafiğe kapatılacak ve ıslah çalışmaları 150 gün yani Mart 2015 sonuna kadar sürecektir.

Bu arada, sosyal medyada Üsküdar Meydanı’nın nasıl düzenleneceğine ilişkin birtakım görseller yayımlandığı görülmektedir.

Resim Galerisi Burada Görünecek

Son olarak, Üsküdar Belediye Başkanı, Sayın Hilmi Türkmen’in resmî web sitesinde, Üsküdar meydanı ve sahil yolu projesi adı altında yayımlanan bu görsellerin, nerede ve kimler tarafından hazırlandığı anlaşılamıyor. Bunların Üsküdar Belediyesi’nin meydan düşüncesini yansıttığını, ama onaylanıp onaylanmadığının belli olmadığı söylenebilir. Ancak, bu görsellerin yalnızca bir niyeti ifade ettiklerini, uygulama projesi olmadıklarını ümit etmek istiyorum.

Gerçekte, Üsküdar Meydanı düşüncesinin kamuoyunda tartışılmasını, nelerin olabilip, nelerin olamayacağının tespit edilmesinin şart olduğunu düşünüyorum. Üsküdar Meydanı ile ilgili belirsizlik sürdüğü için, bilgi rica etmek ve düşüncelerimden söz edebilmek amacıyla Sayın Başkan, meslektaşımız Kadir Topbaş ile görüşmek istedimse de kendisine ulaşmam mümkün olmadı. Sayın Üsküdar Belediye Başkanı’ndan da hâlâ başvuruma yanıt bekliyorum. Bu nedenle, meydanla ilgili düşüncelerimi, ilgililerin ve kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.

Meydanın en önemli işlevinin, yoğun bir kavşak noktası olması dikkate alınırsa; bu kavşak noktasının özellikle otobüsler için bir bekleme yeri olmaktan çıkarılması, çeşitli yönlere gidecek araçlar için düzenlenecek yeteri kadar durak yerinin, uygun noktalara yerleştirilmesi gerekecektir.

Meydandan geçecek yoğun araç trafiğinin, Sn. Türkmen’in yayımladığı görsellerin bazılarında olduğu gibi; kısmen yer altına alınması, elbette meydandaki yaya akışını olumlu yönde etkileyecektir. Aslında bir olasılık ve fizibilite sorunu olan bu yeraltı geçitleri, olmazsa olmaz bir zorunluluk olarak görülmemelidir.

Londra’daki Piccadilly Meydanı’nı düşünüyorum. Küçük bir meydan, adeta bir yol genişlemesi gibi; ortada bir anıt ve çevresindeki yapılarla mekân, bir meydan haline geliyor. İnanılmaz bir otobüs, taksi ve insan kalabalığı, meydan ve meydana açılan yollardaki otobüs duraklarını kullanarak, olanca canlılıklarıyla Piccadilly’i yaşatmaya devam ediyorlar. 

Yayımlanan görsellerden anladığımıza göre; meydan, Üsküdar’ın kentsel ölçeği ile uyumsuz, büyük bir boşluk haline getiriliyor. Bu boşluğun nasıl doldurulacağı da gene görsellerden anlaşılıyor. Neredeyse bir çocuk parkı düzenlemesi. Bunların Üsküdar’ın ruhu ve tarihsel kimliğiyle hiç mi hiç bir ilişkisi yoktur.

Gene yayımlanan görsellere göre, meydanın en önemli öğesi Mihrimah Sultan Camisi, 3. Ahmet Çeşmesi, bir köşede kalmış, meydanın büyük boyutları yanında adeta ezilmiş, küçülmüş gibi görünüyorlar. Marmarayın giriş-çıkış yapıları ise; meydanın tam ortasında belki bir anıtın olması gereken yerde durarak, gözleri rahatsız ediyor. Meydan altındaki yapılaşma olanak verebilirse bunların bir kenara çekilmeleri çok iyi olurdu. Yeni düzenlemede meydan boyutları kavranabilir ölçülere indirgenmeli, yeni yapılar; çevreye saygılı boyutlar ve duyarlı bir mimari yaklaşımla ele alınmalıdır.

Üsküdar Meydanı’nın, Taksim Meydanı gibi İstanbulluları düş kırıklığına uğratmadan; tarihine, ölçeğine ve İstanbul’a yakışan bir projeye göre inşa edilmesini diliyorum.

Kaynak: Yapı Dergisi 400. sayısı