Ve Halikarnas ‘Sel’le de Tanıştı



“Bodrum böyle sel görmedi.” Yerel basın o “kâbus” saatleri için bu manşeti yeğlemişti... 28 Ocak’ta akşamüstü başlayan 7 saatlik “aşırı yağış”ın selleşmesini, “Evler sular altında kaldı; Araçlar Kocadere’ye sürüklenip kayboldu” haberleriyle veren internet gazeteleri keşke başlıklarını şöyle atsalardı: “Halikarnas bile böyle sel görmedi; Betonlaşma, yağışı sele dönüştürdü...”

Çünkü Bodrum, tarihinde böylesine doğaya düşman bir yapılaşmayı da ilk kez yaşıyordu.. Binyıllardır yağmur sularını yamaçlardan inen dereleriyle denize akıtan uygarlık kentinin, İS 21. yüzyılın başlarında sele teslim olması, asla afet değil; belki de gecikmiş bir ders gibiydi. Yıllardır dur durak bilmeyen gözü kara yapılaşmadan yer kalmayınca, dere yataklarının “yol”laşması nedeniyle akamayan sular, sele dönüşmeyecek de buhar mı olacaktı?

Mimarlar Odası Bodrum Temsilcisi Mahmut Yıldırım, olanı biteni şöyle özetledi: “Emniyet Müdürlüğü’nün altından bile dere geçiyor. Kent, derelerin üstünde yapılaşıyor. Rant uğruna faciaya davetiye çıkarıldı. Dere yataklarının etrafı acilen yapılaşmaya kapatılmalı, istimlak ve ıslah edilmeli. Seli yaratan yağış, çok daha büyük bir felaketin habercisi olarak algılanmalı...”

AKP Muğla Milletvekili Mehmet Hıdır ise bu gerçeklerle ilgilenmek, seli yaratan doğa düşmanı yapılaşmayı sorgulamak yerine, her felaketten sonra işitmekten artık bıktığımız geleneksel “siyasal söylem”le yetiniyordu: “Ortakent, Yahşi ve Bitez’de zarar görenlere Ankara’dan kaynak aktarılmasının takipçisi olacağım.”

Oysa Bay Hıdır’ın asıl takipçisi olması gereken, yağmuru sele dönüştüren imar uygulamaları ve yarımadada, bunun daha da beterini yaygınlaştırmayı hedefleyen “Ankara onaylı plan”ların artık durdurulması değil midir?

Cennetten cehenneme

Ortakent, Yahşi, Bitez...

Selin en fazla vurduğu bu beldelerin, çok değil 15-20 yıl öncesini bilenler anımsayacaklardır. Narenciye bahçeleri içinde bir ya da iki tane küçük ve kübik Bodrum evi... aynı bahçelerin aralarından akan, bereket kaynağı dereler... iri dere taşlarından örülü bahçe duvarlarının önünden kıvrıla kıvrıla giden yollar… deniz kıyısında ise çoğu çardak altında hizmet veren, asmalarından üzümlerin sarktığı ve ahşap direklerinde ağların kurutulduğu “rakı-balık” lokantaları...

Bu “dingin” ve yeşil cennetin mavi gök-mavi deniz arasında kuşaktan kuşağa yaşayabilmesi için “sit” kararı alan Koruma Kurulu üyelerinin başına gelmedik kalmadı… Mimarlar, “iş yapmamak” pahasına, bahçelere dokunulmaması için çırpındılar...

Ne var ki başta belediye meclislerinin “planlı çullanma”larıyla; derken bakanlıkça hazırlanan “imha planları”yla, ne narenciye kaldı, ne dereler ne de o alçakgönüllü evler ve lokantalar...

Şimdi, aynı beldelere gidin, cennetin nasıl “cehennemleşti”ğini görebilirsiniz. Sanki büyükşehir gibi trafik bile tıkalı… AVM’sinden süpermarketine hepsi var; siteler, siteler... ve elbette ki dere yataklarında uzanan asfalt yollarda “sel”leşen yağmurlar..

Bu akıl almaz rant hırsının yarattığı betonlaşmaya, “kent merkezi”ndeki tüm boş alanların arsalaştırıldığı yapılaşma yarışı da eklenince, selin vurduğu yerler arasına tarihi yerleşimin odağı “Halikarnas” da giriyor.

Haberciler, m2’ye düşen 100 kilo yağmur yüzünden hal ve manavlardaki tonlarca yerli mandalinanın, sebze ve meyvenin denize sürüklendiğini; çöken köprüler yüzünden trafiğin kapandığını; en pahalı sözde “Bodrum evleri”nin bulunduğu sitelerin bile sular altında kaldığını; 25 derenin taşmasıyla birçok kişinin boğulma tehlikesi yaşadığını; hatta bir turistin yaşamını yitirdiğini; 100’e yakın balıkçı teknesinin battığını bildirdiler...

Bitez Belediye Başkanı İbrahim Çömez, Bitez Caddesi’nde (yani “dere”sinde) zarar gören esnafın serzenişleri üzerine demiş ki; “Felaket olunca anında tedbir istiyorsunuz. 50 yılın sıkıntısını 10 saniyede nasıl çözeceğiz?”

Başkan haklı ama o sıkıntıyı yaratan imar politikalarını sürdüren, “suskun” kalan, hatta destekleyenlerden, hiç değilse bir özeleştiri yapma zamanı da artık gelmedi mi?