Y. Mimar Oktay Ekinci: "İstanbul "Gurbet Elde Yoksullar Metropolü"dür."

Sempozyumun birinci günü gerçekleştirilen Kent ve Yaşam adlı oturumda Y. Mimar Oktay Ekinci, "İstanbul’da Kentleşme ve Kültürel Değişim" başlıklı konuşmasına kültürel yozlaşmanın tek sebebinin göç olmadığını belirterek başladı. Anadolu'dan İstanbul'a göç eden on iki milyon kişinin kültürsüz olamayacağını, yüzyıllara uzanan Anadolu kültürünün yadsınamayacağını söyleyen Ekinci’ye göre, İstanbullular, kültür yozlaşmasının tek sebebini Anadolu'dan göç eden insanlar olarak algıladıkları için son 30 yıldır Anadolu’dan kopuk yaşıyorlar. Mimarlar Odası'nın eski Genel Başkanı olan Ekinci, Anadolu mimarisine vurgu yapan konuşmasına şöyle devam etti:
Oktay Ekinci
“Ancak son beş-altı yıldır Anadolu yeniden keşfediliyor. Artık Avrupa değil, Anadolu görmüş insan daha değerli. Anadolu’daki sivil mimarinin bu kadar görkemli olmasıyla, yeme-içme kültürünün zenginliği arasında bağlantı var mı? Evet, bu bir rastlantı değildir. Çünkü kültürel yaşamın tümü konfordur. Oralarda müzik de, halıcılık da gelişmiştir. Mimari gelişmişse diğer alanlar da gelişmiştir. Bugün televizyon dizilerinde tanığımız Anadolu ve o coğrafyanın mimarisinden kopup İstanbul’a gelenler neden bu kültürü İstanbul’da yaşatamıyor? Buna İstanbul’un kendisi mi izin vermiyor? Hayır, bu soruya şöyle cevap vermek mümkün: kültür yerinde güzeldir. Yoksulluk ise gurbette elde hissedilir ve bu kültürel erozyona yol açar. İstanbul diğer göç alan metropollerden bu özelliğiyle ayrılıyor çünkü İstanbul “gurbet elde yoksullar metropolü”dür.” Ekinci, ekonomik girdilerin bir kent için çok önemi olduğuna dikkat çekti ve kültürün, tarih boyunca olanaklarla sağlanmış bir olay olduğunu dile getirdi. 2000 yılında yapılan bir araştırmaya değinen Ekinci, İstanbul’da en zengin yüzde 1 ile en yoksul yüzde 1 arasındaki farkın 322 kat olduğunu ve İstanbul’da aylık geliri 25 milyarın üstünde olan 18 bin aile bulunduğuna dikkat çekti. İstanbul’daki kadın nüfusun yüzde 70’inin tamamen tüketici kimliğinde ev kadını, aile reislerinin yüzde 80’inin ilkokul mezunu ve ortaöğretim çağına gelen her 4 öğrenciden 1’inin okula gitmediğini belirten Ekinci, adi suçların yüzde 30’unun İstanbul’da işlendiğini ve İstanbul’da çalışanlardan sadece yüzde 35’inin sabit gelirli bir işte çalıştığını vurguladı. Ekinci, “Kuzeyle Yaşayan Kent” adını verdiği konuşmasının ikinci bölümünde , Marmara-Karadeniz arası 30 kilometreye sıkışmış İstanbul’da 2600 yıldır yaşandığını ve kentin 2600 yıl boyunca göç almasının temel nedeninin sahip olduğu yaşam kaynakları olduğunu söyledi. Ekinci konuşmasına şu şekilde devam etti: “Kuzeyi işgal eden yollar yasadışı kentleşmeye yol açtı. Cumhuriyet dönemine has bir zihniyet olan, sanayinin çalıştırdığı işçiler için lojman yapma gibi uygar bir davranış bugün sanayiciler tarafından terkedilmiş durumda. Sanayici, lojman yapma zorunluluğundan kurtulmak ve ürettiklerini Anadolu yerine İstanbul’da pazarlamanın getirdiği kar kazancı nedeniyle, gecekondulaşmaya göz yummuş, hatta teşvik etmiştir." Rant kültürüne de değinen Ekinci, Anadolu’da göç eden insanlarımızı gecekondulaşma ve çarpık kentleşme nedeniyle çok eleştirdiğimizi ancak İstanbul Anadolu yakasında Suadiye, Erenköy, Feneryolu gibi semtlerdeki eski köşkleri Anadolu’dan gelen insanların değil, bizzat İstanbulluların yıktığını belirtti. Ekinci: “Bugün bir önceki seçim sonuçlarına bakıldığında sosyal demokratlara oy veren ilçelerin genelde nüfus kaybına uğrayan ilçeler olduğu gözleniyor. Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy gibi göç almayan ya da nüfusu başka bölgelere kayan ilçelerde oyların büyük kısmı sosyal demokrat partilere giderken; gecekondu bölgelerinde yazgı ile bütünleşen gurbet eldeki yoksulluk hüküm sürüyor. Yoksulluk kadere inanılmasını, bilimsellikten uzaklaşmayı körüklediği için buralarda sosyal demokrat partilere oy aktarımı düşük. Dolayısıyla buradan İstanbul’un siyasal yaşamdaki önemi de ortaya çıkıyor. İstanbul olmasaydı bugünkü siyasal süreç yaşanmayacaktı.”