Yapı-Yol Sen: Yeni yerleşim yerleri belirlenmeli ve planlama çalışmaları yapılmalı

Yapı-Yol Sen Merkez Yönetim Kurulu, deprem öncesinde, deprem riski göz önünde bulundurularak yeni yerleşim yerlerinin belirlenmesi ve planlama çalışmalarının gerçekleştirilmesi, hasar tespitleri ve hak sahipliği çalışmalarında adil, insani ve güvenilir olmayı sağlayacak yasal düzenlemeler yapılması gerektiğini bildirdi.
Sendika'dan, Merkez Yönetim Kurulu adına yapılan yazılı açıklamada, 17 Ağustos 1999 depreminde 18 bine yakın can kaybı yaşandığı, yüz binlerce ailenin evsiz kaldığı hatırlatıldı.
    
Depremin üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen sorunların devam ettiği savunulan açıklamada, ''Geçtiğimiz on iki yılda, ne yazık ki depreme karşı alınacak önlemler ile ilgili uygulanabilir projeler geliştirilmedi. Hükümet ve diğer siyasi partiler deprem tehlikesini önemsememekte, hatta yok saymaktadır. Geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak çözüm önerileri olmadığı gibi mevcut çözümlerin ikna edici bir yanı da maalesef yoktur'' görüşü savunuldu.
Açıklamada, depremden sonra, binaların fenni sorumluları ile müteahhitlerin yasal sorumluluklarının yıllarca tartışma konusu olduğuna işaret edildi.
    
Açılan davaların belirsizlik nedeniyle uzun süre sonuçlanmadığı, 7,5 yıllık yasal sürenin 2008 yılı Şubat ayında dolduğu ve zaman aşımı nedeniyle karara bağlanamadan düştüğü hatırlatılan açıklamada, ''Kocaeli'de açılan 900 davadan sadece 60'ı mahkûmiyetle sonuçlandı. Bunların büyük bölümü para cezasına çevrildi ve sadece 9 kişi hapis cezasına çarptırıldı'' ifadeleri kullanıldı.
    
Türkiye'de ancak 17 Ağustos Marmara Depremi sonrası depremle ilgili birtakım önlemlerin gündeme geldiği, deprem sorununa çözüm adına Afet-Kurtarma Hizmetlerinin güçlendirilmesi yolunda bazı adımların atıldığı vurgulanan açıklamada, bu adımlardan birinin de 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı Yasa olduğu anımsatıldı.
Bu yasayla kurulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının konuya çözüm olamadığı gibi kamunun eliyle yapılması gereken hizmetlerin özel sektör tarafından yapılmasının altyapısının oluşturulduğu iddia edilen açıklamada, bu oluşumla birlikte, 81 İlde Afet ve Acil Durum Müdürlükleri'nin kurulduğu, Sivil Savunma Birlikleri'nin de bu müdürlüklerin bünyesine verildiği ifade edildi.
    
Başbakanlığa bağlı bu kurumun illerde Özel İdareye bağlandığı aktarılan açıklamada, bunun da iki başlı bir durum oluşturduğu ileri sürüldü. Çalışanlar açısından ekonomik, özlük ve sosyal haklarında kayıplar olduğu gibi beraberinde bir yığın sorun yaratıldığı savunulan açıklamada, şunlar kaydedildi:
    
''Çalışanlar yemek, barınma, ekonomik, nakil, yol harcırahlarının ödenmemesi veya geç ödenmesi gibi birçok sorunla karşı karşıyalar. Belirsizlik ve muhatapsızlık; çalışanlarda geleceğe yönelik kaygı ve endişe yaratmakta, iş verimi ve motivasyonunu da olumsuz yönde etkilemektedir. Sivil Savunma çalışanlarının üst kuruluş ve asıl muhatabının, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı mı, yoksa İl Özel İdaresi mi olduğunun netleşmesi gerekir. 5902 sayılı yasa yeniden düzenlenerek, mevcut belirsizlikler ortadan kaldırılmalıdır. Asli görevleri gereği, söz konusu kurumda ağır ve tehlikeli işlerde çalışan kurum çalışanlarına İş Riski Tazminatı ve Fiili Hizmet Zammı olmak üzere, diğer haklarında acilen yasal düzenlemenin yapılarak verilmesi gerekmektedir.
    
Deprem öncesinde, deprem riski göz önünde bulundurularak yeni yerleşim yerleri belirlenmeli ve planlama çalışmaları yapılmalı. Deprem sonrası oluşturulan kriz merkezlerinden yardım dağıtımları aleni, kapsayıcı ve demokratik bir şekilde yapmalı. Hasar tespitleri ve hak sahipliği çalışmalarında adil, insani ve güvenilir olmayı sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalı. Sorumluların yargılanmasında toplumsal adalet gözetilmeli. Yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak isteyenlerin önüne geçilmemelidir.''