Yarışmalar Üzerine Genel Bir Değerlendirme ve İki Aşamalı Yarışmalar
Bu ilk yazıda yarışmalarla ilgili güncel konular veya örnekler üzerinden detaya girmek yerine genel bir değerlendirme yapmanın başlangıç için daha yararlı olacağı düşüncesindeyim. İşe yasal çerçeveden başlarsak, şu anda geçerli tek veri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun uzantısı olarak çıkarılan yarışmalar yönetmeliğidir. Kanunun adından da anlaşılacağı üzere amaç kamunun mal ve hizmet alımlarını düzenleyen yasal çerçevenin oluşturulmasıdır. Bu kapsamda “ihale, teklif, doğrudan alım” gibi yöntemlere, proje hizmeti alımımları için ilave olarak “tasarım yarışmaları” eklenmiş ve bunun uygulanmasına yönelik “Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir Ve Bölge Planlama Ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği” çıkartılmış (yürürlük tarihi 1 Ocak 2003). Bu durumda hemen belirtmek gerekirki yarışmaların yasal çerçevesi ile ilgili temel sorun, konunun sadece kamunun hizmet alımı ile ilgili bir sürecin parçası olarak tariflenmiş olması. Bunun dışında, mimarlığın kendi içinden gelen ve yarışmaların mimarlıktaki yeri ve önemini dikkate alarak geliştirilmiş bir çerçevenin olmayışı önemli bir eksiklik. Tüm sorunlarına rağmen belli bir geleneğin oluşmasına bağlı olarak yarışma mekanizmasının diğer birçok alana kıyasla “temiz bir süreç” olma başarısını sürdürebilmesi, yasal çerçevedeki eksikliklerin daha vahim sonuçlar doğurmasını engellediği söylenebilir. Tabii ki bu olumlu saptamayı yapmak sorunları görmeye engel olmamalı. Sorunlar daha çok uygulamadaki aksaklıklara bağlı ve en önemli kaynağı yarışmayı açan kurumların, yarışma sürecine gereken hassasiyeti göstermemesi. Bu konuda istisna sayılacak kadar az sayıdaki uygulamayı bir kenara bırakırsak, örneğin en çok yarışma açan kurumlar belediyeler olmakla beraber, çoğu yerel yönetim hem yarışma sürecinde, hem sonrasında yarışmanın gereklerini yerine getirmek konusunda yeterince hassas değil. Hatta bazıları için yarışma “bir tanıtım aracı” olmanın ötesinde anlam taşımıyor. Açılan yarışma, bir sorunun çözümüne ilişkin en iyi projeyi elde edip uygulamaya geçme amacından çok, belediyenin reklam ve tanıtımı için bir aktivite olarak görülebiliyor. Bazı durumlarda ise yarışma, sihirli bir proje elde etme yöntemi olarak, bir meşrulaştırma aracına dönebiliyor. Herhangi bir idarenin, herhangi bir yöntemle elde edeceği projeye göre, görünürde tüm meslek alanının görüşüne sunularak, yani yarışma yolu ile elde edilen proje, kamuoyu nezdindeki olası tartışmaların önüne geçmek için iyi bir çıkış yolu olabiliyor. Bu durumda sözkonusu yatırım veya girişimin ne derece doğru olduğu sorunu geri planda kalabiliyor. Türkiye’de yarışmaların mimarlar nezdinde gerektiği kadar itibara sahip olamamasında ise kanımca yarışma sonrası süreçteki sorunlar ön plana çıkmakta.
Büyük kısmı uygulamaya dönük olarak açılan yarışmaların çok azı başarılı bir yapıya dönebilmekte. Önemli bir kısmı ya hiç uygulanmadan rafa kalkmakta, ya da uygulama aşamasında niteliğinden çok şey kaybetmekte. Bu yüzden uygulama alanında nitelikli iş üreten mimarların, yarışmalara biraz mesafeli durduğunu söylemek yanlış olmaz. Hatta bazılara, birkaç deneyimden sonra bu alandan tamamen uzaklaşmakta. Oysa dünyadaki örnekler tam aksini göstermekte. Kariyerinin en üst düzeyindeki mimarlar ve mimarlık ofisleri için yarışmalara katılmak oldukça önemli.
Bu değerlendirmeleri uzatmak mümkün. Ancak sözü sorunlara çözüm olabilecek ve daha önce de üzerinde tartışılan bir öneriyi bir kez daha gündeme getirerek, gerisini okuyanların yorum ve katkılarına bırakmak istiyorum. Yarışmaların hem katılımcı için hem de yarışmayı açanlar için cazip ve daha iyi işleyen bir yöntem haline gelmesi gerek. Şu andaki yönetmelik aslında bu konuda aşılmaz bir engel değil. Bu yönetmelik çeşitli yarışma tipleri tanımlasa da, uygulamada genel olarak başvurulan yöntem tek aşamalı ulusal yarışmalar. Uygulamadaki sorunları aşmaya olanak tanıyacak iki aşamalı yarışmalar veya fikir projesi yarışmaları yönetmelikte tanımlanmış olsa da pek başvurulan yöntemler değil. Yarışma uygulamasına ilişkin ayrıntıların genel olarak jüriye bırakılmış olduğunu dikkate alırsak, sadece yarışmayı açan kurumun ve jürinin insiyatifi ile daha iyi çalışır bir yarışma süreci oluşturmanın önünde önemli bir engel yok. İki aşamalı yarışmaların daha uzun sürmesi, yarışmayı açan kurumların ise çoğu zaman hemen ve şimdi proje istiyor olması bu yönteme daha az başvurulması sonucunu doğuruyor. Daha uzun sürse de daha olumlu sonuçlar elde etme olanağı tanıyan bu yöntem için kurumları ikna etmek konusunda iş jürilere düşüyor. Bu yönteme başvurulması halinde, ilk aşama katılımcıya çok az külfet getiren, ağırlıklı olarak tasarımın genel yaklaşımı ve düşüncelerinin ortaya konduğu bir aşama olabilir. İlk aşamayı geçen belli sayıdaki katılımcı, ikinci aşamada daha gelişmiş projeler sunar. Böyle bir yöntem hem katılımı artırır, hem de gerçek anlamda farklı düşüncelerin ortaya konmasına olanak sağlar. Zira şimdiki yöntemde, onlarca ekip paralel olarak kapsamlı avan projeler üretiyor. Değerlendirme aşamasında ise önemli bir kısmı ilk turlarda, sunduklarının çok azı üzerinden yapılabilecek genel değerlendirmelerle eleniyor. Yani çok önemli bir emek ve zaman ziyanı yaşanmakta. Birçok ülkede ve uluslararası yarışmada başvurulan bu yöntemin Türkiye’de de rutin olarak başvurulan bir yol olmasının yarışma ortamına büyük katkısı olacağı görüşündeyim.
Hüseyin Kahvecioğlu
Yrd. Doç. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü
www.yenimimar.com