Mimarlık eğitimi, bilginin hızla değiştiği, yaşam çevresinin giderek yozlaştığı günümüzde çevresel duyarlılık ve farkındalık kazandırmaya yönelik konulara öncelik vermeli. Mimarlık alanına giren bütün sorunlara ilişkin çözümlerin göreceli olduğu bu ortamda, kesin bilgi aktarımı yerine, öğrencinin kendi düşünce ve duygularını bir arada kullanarak karar mekanizmalarını geliştirebileceği bir eğitim modeline gereksinim var. Öğrencinin belirli klişelere başvurmadan, bazı ipuçlarından hareketle tamamen deneyimsel, iz sürerek bir farkındalık kazanması ancak bu şekilde bir eğitim modeliyle olası. Birinci yıl tasarım stüdyosu bu anlamda bir eğitimin ilk tohumlarının atıldığı bir başlangıç olmalı; öğrenciye mimarlığın "büyük resmi"ni görebilmesini, her tasarım problemine bu büyük resmin bir parçası olarak yaklaşabilmesini sağlayacak bir formasyon kazandırmalı.
2003-2004 öğrenim yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü birinci yıl tasarım stüdyosunda, söz konusu "büyük resmi" tamamlayan 12 kısa tasarım problemi üzerinde çalışılmıştır. Her bir tasarım problemi, kent ölçeğinden kullanım nesnesine uzanan ölçekteki problemlere nasıl yaklaşılması gerektiğine ilişkin bir kapı aralarken, ait olduğu bütünle ilişkisini kurmada gerekli bilgilere ulaşma yolunda bir farkındalık kazandırmaya yöneliktir. Problem çözme yerine, muğlak olanla başa çıkabilme becerisi, karmaşık yapıları ve çelişkileri görebilme alışkanlığı kazandıran bilmece çözme yaklaşımı benimsenmiştir. Mekânsal farkındalığın ve çevresel sorumluluğun geliştirilmesini ön plana alan çalışmalardan biri, Süleymaniye'de mevcut bir tünel mekânı için önerilen tematik mekân tasarımlarıdır. Tarihi Yarımada'da "mimarlığı ve kenti anlama", kente ilişkin çokkatmanlı okumalarla hayal ve düşünce dünyasını genişletme, daha önce göremediklerini, saklı duran boyutları aklın gözüyle görebilme olanağı -kısaca çevresine soru sorarak yaklaşma bilinci- sağlayan bir "deneyim" ile tasarım sürecine başlanmıştır. Kente ilişkin en küçük bir tasarımın nasıl bir işaret olduğunu, onun nedenselliğini sorgulayan bu çalışma, mimarlığın "büyük resmi"ni tamamlayan bir parça olarak düşünülebilir. Bu çalışmada kentin önemli bir projesi olan metro yapımının çevresel etkenleriyle durdurulmuş bir bölümünde -kentin bir parçası konumunda- mevcut tünel mekânına yeni bir mekânsal karakter kazandırmak amacıyla yapılan tasarım çalışmaları tanıtılacaktır.
Yazının başlığında yer alan "anlatı" nosyonuna ilişkin tartışmalar tematik tasarımların ortaya çıkışında önemli rol oynadı. Her adımda geçmişin mirasını saklayan Tarihi Yarımada'da metro inşaatı için açılan tünel, mimarlık eğitimine yeni başlayan öğrenciler için farklı bir mekânsal deneyim olanağı sağladı. Duvar, tavan, döşeme gibi mimari arketiplerin farklı bir araya gelişleriyle ortaya çıkan mekânsal karakteri deneyimlemek, hayalgücünü ve yaratıcı düşünceyi harekete geçirdi. Alışılmışın dışında bir mekân deneyimini tematik tasarımlarla "anlatı"ya dönüştürmede tünelin mekânsal deneyimi itici güç oldu. Anlam katmanlarını performansa dönüştüren tematik mekânları tasarlarken öğrenciler, insanla çevresi arasındaki interaktif ilişkiyi nasıl "olay"a dönüştürebileceklerini -programı mekânsal karakterle buluşturma becerilerini- bu bağlamda mevcut tünel mekânının sağladığı olanakları keşfetme fırsatını yakaladılar. Kentin hızla ve farkına varmadan katedilen karanlık bir boşluğu olan tünel, mimarlığa yeni başlayan öğrenciler için anlama-yorumlama-tasarlama deneyimine katkıda bulunan yolculuğa ışık tutan, aydınlık bir boşluğa dönüştü.
Seçilen çalışma alanı -tünelin bulunduğu yer- kentin yoğun eski dokusu içinde kente eklenmiş farklı kotta bir mekândır. Öğrencinin hayal gücünü kışkırtacak, anlam katmanlarını okumasına yardımcı olacak Süleymaniye ve çevresinde yer alan tünel, farklı zamanlarda üst üste yığılarak oluşan katmanlaşma sıralamasında ters yönde, onların altında bambaşka bir amaçla oluşturulmuş; ancak kısa vadeli düşünce sisteminin, politikaların değişkenliğinin ürünü olarak kente yayılan yap-boz durumu sayesinde bir anda kente eklenivermiş bir mekân... "Lineer" bir gelişim ve değişim sürecinin yaşandığı kentlerde, böyle bir rastlantısallığın yaşanmaması, bu tür bir mekânın kente kullanılmayan boş bir alan olarak katılmasını hemen hemen olanaksız kılar. Bu rastlantısallık, her nekadar kente zarar verici etkileri yanında getirse de, kenti dinamik kılan fırsatlara da dönüştürülebilir. Bu anlamda, bu kullanılmayan tünel mekânının kentin bir parçası haline geliş öyküsü de ilginçtir.
İstanbul Metrosu'nun ikinci aşaması olan, Haliç geçişini de içine alan 8 kilometrelik Taksim-Yenikapı güzergâhıyla ilgili, 1990 yılında başlayan süreç, basına çeşitli haberlerle uzun süredir yansımakta. Bu güzergâh üzerinde Süleymaniye'den geçen tünel, İstanbul 1 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından değişik tarihlerde alınmış durdurma kararlarına karşın inşa edilmiştir. Son olarak, Unkapanı Köprüsü'nün doğusunda projelendirilen yeni metro köprüsünün, deniz düzeyinden 13 metre yüksek olduğu ve bunun tarihi silueti bozacağı gerekçesiyle, metronun güzergâhının değiştirilmesi koşuluyla projenin onaylanabileceği yönünde haberler çıktı. Metro hattının önerilen güzergâha kaydırılması durumunda, inşa edilen metro hattının büyük bölümü güzergâhın dışında kalacak ve bugüne kadar yaklaşık yüzde 90'ı tamamlanan sekiz kilometre uzunluğundaki tünel, kullanılmayan boş/atıl bir alan olarak kente katılacak. Koruma Kurulu'nun önerdiği köprü projesinin, eski güzergâhı 100-150 metre batıya kaydırması ve Süleymaniye Camisi'nin Haliç tarafında, yerin 30-40 metre altında metro amacıyla inşa edilen yaklaşık 500 metre uzunluğundaki tünelin atıl durumda kalması olasılığına karşın, bu durumun yeni alternatif mekân kullanımları için bir fırsat olabileceği düşünüldü.
Elimize ulaşan son bilgilere göre, 500 metre uzunluğundaki tünelin İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından farklı amaçlarla kullanılacağına -örneğin otopark, depo, eğlence merkezi, yeraltı çarşısı, metro trenlerinin triyaj alanı vb.- ilişkin çeşitli spekülasyonlar var.
Ayrıca, Süleymaniye Camisi ve Tarihi Yarımada'nın siluetini bozacağı gerekçesiyle karşı çıkılan köprü projesi sorununun taraflar arasında henüz çözülmüş olmadığı anlaşılıyor.
Leonardo da Vinci'nin 502 yıl önce çizdiği Haliç köprüsü tasarımından esinlenerek geliştirilen ve Unkapanı köprüsünün batısında yer alması düşünülen bir köprü projesinin Kurul tarafından onaylandığından söz edilirken, aynı zamanda "Altın Boynuz" şeklinde bir köprü tasarımından da söz ediliyor.
Bu ilginç öyküyü arka plana alarak kentin çelişkilerini derinlemesine anlama; Süleymaniye'de yeryüzü ve yeraltı paradoksunu tasarıma dönüştürme projesi, birinci yıl mimarlık öğrencisine çevresel duyarlılık ve sorumluluk kazandırması açısından önemlidir. İstanbul'u bugünü ve geçmişiyle bir arada okuma, anlama ve yorumlama çalışmaları için seçilen bölge, bu anlamda bir farkındalığı tetikledi. Öğrenciler, ayrıca günlük yaşamın bir parçası olan kentsel bir soruna tarihi çevre bilinciyle yaklaşmanın önemini kavramaya başladılar. Görünen ve görünmeyen boyutlarıyla tünel mekânını deneyimlerken mevcut tünelin sağladığı sonsuz olanakların ve olasılıkların farkına vardılar. Zıtlıkların dengeli birlikteliğini, karşıtlığın bitmez tükenmez potansiyelini keşfettiler… İçinde bulunduğu konum itibariyle, eski yeni diyalektiğinin yol açtığı gerilimin nasıl coşkuya dönüştüğünü fark ettiler…
Farklı bir mekânsal deneyim sunan tünelde, alışılmışın dışında duvar, tavan ve döşeme ilişkisi, öğrencilerin hayal dünyasına farklı açılımlar sağladı; algılamanın sınırlarını bilinenin ötesine taşıdı. Mevcut fizik mekânı algılanan özellikleriyle deneyimlerken çevresine soru sorma, örtüyü kaldırma, görünmeyen özelliklerini keşfetme becerisi kazandırdı... Tünelin gizemli mekân karakteri, Süleymaniye çevresinin kışkırtıcı mekân okuma potansiyeli, öğrencinin gereksinim duyduğu bilgiye yönelmesine yol açan merak duygusunu kamçıladı; bilgiye ulaşma yollarını keşfetmesini kolaylaştırdı. Söz konusu kazanımlar göz önüne alındığında, mekânsal deneyime ilişkin elde ettiği -keşfettiği- bilgileri hem unutmaması, hem de yeni durumlara uyarlayabilmesi, kısaca bilgiyi dönüştürebilmesi açısından bu projede izlenen yolun önemli olduğu düşünülmektedir.
Sonuç olarak, mevcut tünel mekânının şiirsel imgesini deneyimleyen öğrenciler, onun fizik dünyaya ait maddi varlık karakterinden görünmeyen özelliklerini yakalama becerisi kazandılar. Bu çalışma, bu açıdan bakıldığında, sezgisel bilgiyi yakalama biçimi üzerine odaklanan kentin ve mimarlığın şiirsel imgeleri üzerine fenomenolojik bir sorgulama olarak düşünülebilir. Bu bağlamda, mevcut mekânı dönüştürme, onu anlamlandırma, kent içinde o mekânı çekim noktası haline getirmek amacıyla; nasıl düşünmek, hayal etmek, yapmak gerektiğine ilişkin yoğun bir tasarım süreci yaşanmıştır. İnsanların içinde bulunmaktan zevk alacakları farklı bir mekânsal deneyim yaratma endişesi ön plana çıkmıştır. Bu anlamda tasarlanan mekânlar bir tür "anlatı" -kültürel performans- olarak da düşünülebilir. Anlatı, anlam katmanlarının performansa dönüşmesi, başka bir deyişle insanla çevresi arasındaki interaktif ilişkiyi "olay"a dönüştürmesi sonucu ortaya çıkar; bu nedenle anlatı, tematik bir mekânla okunur kılınır. Durağan mekân etkisi ve canlı anlatı arasındaki dinamik ilişki, öğrencilerin anlamdan performansa doğru ilerlemesine, zıtlıkların dengeli birlikteliğiyle güç kazanan bir "anlatı"ya dönüşmesine neden olmuştur. Yeraltında "anlatı"ya dönüşen mekânsal deneyim tasarımına yönelen öğrenciler "yeni" olanı yaratmada yaratıcı düşüncelerini geliştirmişlerdir. Farklı olanı tasarlama becerisinin mekânsal karakter yaratma becerisiyle örtüştüğünü anlaması, öğrencinin stilistik tavırlardan uzak durmasını sağlamıştır.
Öğrenciler tasarım sürecinde ilk olarak, kentte var olduğunu hayal bile edemeyecekleri bu özel mekânla gerçek anlamda tanıştılar. Doğrudan deneyimledikleri tünel mekânı onlar üzerinde güçlü bir etki yarattı. Tünelin fiziksel özelliklerine bağlı sonsuzluk etkisi, bir anlamda mekânın sınırlarının yok olması, hayalle gerçek arasındaki sınırı kaldırır hale getiriyordu. Mekânın boyutları, plastik etkisi, sonsuzluğa gider gibi kıvrılarak şekillenen açık uçlu tüneller, öğrencilerin görsel hafızalarına yeni bir boyut kattı, farklı ufuklar açtı. Tünelde zihinlerinde oluşan yer/yersizlik duygusu, "yer"in anlamı üzerine yeniden düşünmelerine ve sorgulamalarına yol açtı. Sonsuz mekân etkisi veren eğrisel yüzeyleri yalayarak süzülen ışığın mekân içinde dolaşımıyla ortaya çıkan mekânsal deneyimler, düşleri özgür bırakan gerçeküstü imgelerin yaratılmasına neden oldu. Sürecin devamında, tünelin farklılaşan kesitlerinden yararlanarak oluşturulan 1/50 ölçekli büyük maket, boşluğa dışardan bakmayı sağladı. Temsil boyutuyla ilk günden beri birlikte tartışılan ve ilk proje önerilerinin gerçek mekânla ilişkisini sağlayan proje süreci içinde stüdyoda duran maket, projenin yaratım-yorumlama sürecine, mekânın ölçeğinin kavranmasına, mekânın zihinde yaşanmasına önemli katkı sağladı. Projenin başlangıç aşamasında, duyularla deneyimlenen, içinde yürüyerek algılanan tünel boşluğunun stüdyodaki temsili bu maket aracılığıyla gerçekleşti. Ek olarak, başka bir mekânsallıkla kurgulanan tünel mekânı üzerine yapılan kısa film-animasyon atölye çalışması, öğrenciler için farklı temsil olanaklarını keşfetmek, yaratıcılığın sınırlarını başka alanlarda da zorlamak açısından keyifli ve öğretici bir başka durak olmuştur.
Öğrenci projelerinin mevcut tünel mekânını kullanma biçimlerine göre çıkış noktaları, aşağıdaki başlıklar altında gruplanabilir:
1.Mekân içinde mekân yaratma: Mekânın içinde kendi bağımsız kabuğunu oluşturan mekânlar...
FRP oyunu için özelleşmiş mekân dizisi (Proje 1); farklı kokuları deneyimleme mekânları-hücreleri (Proje 2).
2.Mekân içinde başlangıcı ve sonu olan bir sistem oluşturma: Mekânın "lineer" yapısını kullanan dizgisel mekânlar kurgusu...
Top şeklinde bir kapsülün içinde, ortamın değişken fiziksel özelliklerine göre farklı hareket biçimleriyle deneyimlenen oyun mekânı (Proje 3); bedenin hareket olanaklarının deneyimlendiği oyun mekânı (Proje 4); tünel boşluğunda ardışık mekân kurgusu içinde projeksiyonlar-yanılsamalar aracılığıyla bir temayı anlatma (Proje 5).
3.Mekân içinde dönüşebilir mekânlar oluşturma: Kullanım amacına yönelik olarak esnek, büyüyüp küçülen strüktürlerle mekânı kurgulama…
Modüler dört ayaklı sistemlerden oluşan gösteri/sergi/performans mekânı (Proje 6); bölücü elemanların hareket etmesiyle farklı büyüklükte ara mekânların oluşturulduğu sergi-çalışma mekânı (Proje 7).
4.Mekânın çeperlerini kullanma: Tünel çeperinin özgün formu ve yapısını tasarımda çıkış noktası olarak kabul eden yaklaşımlar…
Çeperin en kesitini renkli levhalarla vurgulayan ve sıkışıklık-kapalılık hissi yaratan oyun tasarımı (Proje 8); mekânın tümüyle suyla doldurulduğu ve bir yürüme tüpü aracılığıyla balıkların izlendiği bir kent akvaryumu (Proje 9); tünel çeperi ve tasarlanan çeper arasında oluşturulmuş farklı iklim koşullarının deneyimlendiği kafe mekânı (Proje 10); tünel çeperinin eğrisel biçimini paten ve "roller-skating" olarak kullanan pist tasarımı (Proje 11).
5.Mekânı bir konuyla tanımlama: Mekânın kurgusunu içerikle oluşturma…
Doğal taşların yeraltında farklı bir biçimde sergilenmesi (Proje 12); insanlığın evrimini DNA sarmalı metaforundan yola çıkan bir strüktürle sergileme (Proje 13); metro ile kan dolaşım sistemi arasında metaforik bir bağlantı kurarak, mekânın kendisinin bu sisteme dönüşerek sergilendiği kurgu (Proje 5).
6.Mekân içinde temaya dayalı deneyim oluşturma: Mekân içinde farklı duyuların ve duyguların algılarına yönelik tasarımlar oluşturma…
Işık (Proje 14); renk-yansıma (Proje 15); renk-korku (Proje 8); korku (Proje 2) temalarının algılarına yönelik tasarımlar.