Yeşilmiş gibi Yapmak mı, Yoksa Yeşil Olmak mı?



Türkiye yapı sektörü, son yıllardaki en popüler gündemlerinden birini, bir renk etrafında inşa ediyor: Yeşil. Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Duygu Erten'in bu yıl 20-21 Şubat 2014 tarihlerinde üçüncüsü düzenlenen 'Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi' öncesi yapi.com.tr'ye verdiği bilgilere göre, yaklaşık 400 bina yeşil bina olduğunu tescil etmeye çalışıyor. Bugün itibarı ile 314 LEED sertifika kaydı yaptırmış proje var. Bunların, 30'u 'Altın', 13'ü 'gümüş' ve 4'ü 'platin' olmak üzere; 47'si sertifika almış. 267 proje, herhangi bir seviyeden LEED sertifikası almak için kayıtlı. Bu projelerin 200'ü 'yeni inşaat' kategorisinden, 60+'sı 'core and shell', 10'u 'varolan bina' sertifikası (EBOM) için başvurmuş; geri kalanlar da hastaneler, okullar, perakende iç mimari projeleri. Bir de LEED V4’e başvuru yapmış hastane projesi var. BREEAM’de ise 45 proje ve yeni inşaat ağırlıklı olarak AVM’ler ve 'BREEAM-In-Use' yani varolan bina sertifikası alan projeler var. Bütün bu başvurular içinde yapı ölçeğinden çıkıp, bir yerleşkeyi kapsayacak tek bir 'BREEAM Communities' kaydı var. Bir karma kullanım proje ise DGNB sistemi ile ön sertifikayı almış. Elbette bu rakamlar sertifika alabileceği halde başvurmayan 'yeşil' binaları kapsamıyor.

Kişilerde ve kurumlarda geçmiş yıllara göre bir bilinç artışından bahsedilse de, pek çok sektör profesyoneli, Türkiye'nin henüz yolun başında olduğunda hemfikir. Bunu, hem dünya genelinde 'yeşil yerleşimler' tartışılırken bizde hala 'yeşil bina' ölçeğinin ötesine geçilememesinde; hem de sürecin paydaşlarının rollerini ve sorumluluklarını tam olarak tarif edememelerinde rahatça görebiliyorsunuz.

BerkayBerkay SomalıBerkay Somalı: Herkes ‘yeşil tasarım’ın iyi bir şey olduğuna inanıyor, ama aksiyon almıyor

Yeşil binalar, enerji verimliliği, ürün sürdürülebilirliği gibi konularda uzmanlaşan Altensis'in Enerji Yöneticisi Berkay Somalı, bu durumu, "Bir projeye başladığımız zaman çoğunlukla, diğer paydaşları neden yeşil bina yapılması gerektiği konusunda ikna etmemiz gerekiyor" diyerek özetliyor. "Aslında herkes ‘yeşil tasarım’ın iyi bir şey olduğuna inanıyor; ama iş bununla ilgili aksiyon almaya gelince nedense olmuyor. İşveren yeşil bina istese de mimar ikna olmayabiliyor, ikna olsa da 'kurallar zinciri' nedeniyle sertifika almaya sıcak bakmayabiliyor" diyen Somalı, bunun gerekçesini de şöyle açıklıyor: "Kendilerine ters gelen birtakım düşünceler, projede revizyon gerektirecek konular varsa, bir dirençle karşılaşabiliyoruz. Örneğin, ‘mühendisliği yapılmış doğal havalandırma’ konusu, hem mühendislik hem de mimarlık gerektiren zor bir süreçtir. Projeye bakış açınızı tamamen değiştirmenizi gerektirebilir; uzun, yorucu bir işe dönüşebilir. Projenin en başında birçok şeyi mimar çözdüğü için, mimarın bu işe gerçekten gönül veren, inanan biri olması diğer proje gruplarını da olumlu etkiliyor".

Somalı, inançsızlığın başlangıç noktası olarak hala standart proje çözüm tekniklerinin dışına çıkılamamasına işaret ediyor: "Bu, işverenle başlayıp, mimarı, mühendisi, peyzaj mimarı, danışmanı, hepsinin desteklemesi gereken bir süreç. Ama birçok projede önce mimar seçiliyor, o projeyi neredeyse uygulama aşamasına kadar getiriyor. Projenin bittiği bir noktada da mekanikçi sürece dahil oluyor ve konsepte uymak zorunda kalıyor. Aslında bu paydaşların, entegre çalışabilecekleri belli zaman dilimleri gerekiyor. Standart proje çözüm akışını değiştirebilmek, herkesin görüşlerini projeye aktarabilmek için zaman gerekiyor. Zaman, önemli bir tıkanma nedeni. İşveren de bunu anlayışla karşılamalı ve proje maliyetlerini ona göre düşünmeli".

Somalı'ya göre asıl inanç sorunu ise sertifikasyon sistemleri konusunda yaşanıyor. Söz konusu sistemlerin ‘gavur icadı’ gibi algılanabildiğini söyleyen Somalı, bu nedenle proje gruplarında bu sistemlerin özüne, yol göstericiliğine karşı bir direnç olabildiğini anlatıyor.

Reklam Goruntulenme Bolumu

C. Abdi Güzer: ‘Yapıların sürdürülebilirliği’, iyi ve nitelikli tasarımın zaten birincil önceliklerinden biridir

Ortadoğu Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi'nden Prof. Dr. C. Abdi Güzer ise 'çok girdili bir kavram' olarak nitelendirdiği 'yeşil bina' konusunun nereden baktığınıza ve önceliklerinize göre değişen esnekliğine vurgu yapıyor ve belli bir mesafeden konuşmayı tercih ediyor. Güzer, kavramın popüler ortamlarda binalara ve binaların enerji verimliliğine indirgenmiş bir çerçeve içinde algılandığına ve konuşulduğuna işaret ederek; oysa ‘yapıların sürdürülebilirliği’nin zaten iyi ve nitelikli tasarımın birincil önceliklerinden biri olageldiğine dikkat çekiyor. Nitekim sertifika sistemlerinin çoğunun da ağırlıklı olarak enerji verimliliğini ölçümlemeye odaklandığına değinen Güzer, kavramın popülerleşmesiyle birlikte ‘tüketim’ olgusunun da kendini daha çok gösterdiğini söylüyor: “Kavramın popüler olmasıyla birlikte, her şeyde olduğu gibi burada da bir tüketime açılma; sürdürülebilirlik kavramı üzerinden ek bir kimlik, pazar, tanıtım değeri elde etme durumu var. Dolayısıyla birçok kişi de bu sertifika programlarını bir öne geçme, bir ayrıcalık aracı gibi de görebiliyor”.

Güzer, bu anlamda tekil yapılardan ziyade genel üretime konsantre olmanın ve sürdürülebilirliğin fiziksel olmayan boyutlarını da içselleştirmenin öneminin altını çiziyor: “Çünkü siz TOKİ eliyle yılda yüz binlerle ölçülen sayıda konut üretiyorsanız ve bunları da hiçbir iklim, yer, yön kaygısı taşımaksızın, tek tip yapıyorsanız; geriye kalan altı-yedi tane ayrıcalıklı örneği öne çıkarmanın hiçbir anlamı kalmamaya başlıyor. O nedenle bunun kültürel kabul olarak yerleşmesi lazım. Sürdürülebilirlik kavramının aslında fiziksel olmayan boyutları da var. Yani biz hakikaten bu kavramın içinde, arkasında saklı olan, gömülü duran pek çok değer ve kavramı ne kadar içselleştiriyoruz; bu çok önemli. Çünkü aslında dünyayı tüketme yöntemleriyle ilgili bir anlayıştan, dünyaya bakış tarzından, bir ideolojiden bahsediyoruz. Dolayısıyla bunun, kullandığımız yapının dışında bir yaşam biçimine dönüşmesi çok önemli. Yani hayatınızın her aşamasında çok savruk olup, dünyayı gözetmediğiniz bir durumda; birkaç tane böyle akıllı bina yaparak her şeyi kurtaramazsınız. Onun için bir kültürel konsensüs, kabul, insanların benimsediği bir yaşama biçimine dönüştürülmesi meselesi çok önemli”.

FarukFaruk GöksuFaruk Göksu: Yeni dönüşüm sürecine herkesin özeleştiriyle başlaması gerek
 
Peki kentlerimizin planlaması ne kadar sürdürülebilir ya da yeşil? Kentsel Strateji Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Göksu, “Hep söylüyorum; yeni dönüşüm sürecine herkesin özeleştiriyle başlaması gerek” diyor. Göksu’nun, “Bize imar plancısı değil şehir plancısı, imar planlaması değil şehir planlama gerekiyor” demesinin altında; planlama yaklaşımının artık farklı bakış açılarıyla tartışılması gerektiği düşüncesi yatıyor. Türkiye’de ‘imar planlaması’nın çok yanlış bir yere odaklandığını, sadece ‘mülkiyeti yeniden nasıl düzenlerim, bunun üzerine parsel bazında ne kadar inşaat hakkı veririm’ yaklaşımıyla hareket ettiğini kaydeden Göksu, artık bu formülün başarılı olmasının mümkün olmadığının altını çiziyor: “Bununla kentlerimizi yeniden dönüştüremeyiz. Ölçek de yapı bazından ada bazına geçmeli. Hatta bu da yeterli değil; özellikle kentler için mahalle bazında dönüşüm senaryoları yazmamız lazım”.
 
Şu ana kadar ‘kentsel dönüşüm’ adı altında yapılanları daha çok ‘gayrimenkul geliştirme’ olarak tarif eden Göksu, bildik mimari tasarımdan yaşam tasarımına yönelmenin gerekliliğini ise şöyle özetliyor:

“Diyelim ki İstanbul’da hiç bina, deprem riski yok; dönüştürmeyecek miyiz? Çocuklarımız için hiç yeşil alan, nefes alma alanı yaratmayacak mıyız? Yaşam kalitesi riski var; ben, sırf bunun yapılması için kentsel dönüşümden yanayım. Binaları, diş çeker gibi çıkaracaksınız; mahallelerde bir açık alan sistematiği kuracaksınız. İlk yapılması gereken bu”.

Göksu’nun burada dikkat çektiği önemli noktalardan biri de politikacıların zihniyetinin değişmesi konusu. Göksu’ya göre sadece belediye meclislerindeki oylarla planlar, kararlar değişebiliyorsa; bunda bir yanlışlık var ve bunun değişmesi gerek.

OzanOzan TurhanOzan Turhan: Elinde data olan yatırımcı, neden yeşil binalara hazır olmasın?

Mesa Mesken Proje Müdürü Ozan Turhan ise ‘yeşil bina’ kavramının işveren, yatırımcı açısından içselleştirilmesinin önemine vurgu yapıyor ve bunun için de bazı donelere ihtiyaç olduğunu söylüyor. “Bu iş halk arasında yeşil çatı yapmaya; bizim gibi teknik insanlar arasında da ‘yeşil malzeme kullanıyor musun, o malzemeden puan alıyor musun’a indirgenmiş durumda” diyen Turhan, “Bu, kurumsal olarak içselleştirilmesi gereken bir konu. Yeşil bina sertifikaları, siz gerçekten yüksek standartlara sahipseniz ve bunu bir kalite hedefi olarak da koymuşsanız, marka-güven ilişkisini doğru çözümlemişseniz, kendi doğasında zaten rahatlıkla kazanılabilecek bazı dokumanlar” şeklinde devam ediyor sözlerine.

Yatırımcının daha kolay ikna olması, ‘yeşil bina’ hedeflenerek yaratılan değerin geri dönme süresini konuşabilmek için uzun döneme dayanan bir databanka ihtiyaç olduğunu kaydeden Turhan, “Bu datalardan yola çıkarak farklı senaryolardan oluşturulmuş fizibilite haritaları olan yatırımcılar, neden yeşil binalara hazır olmasın?” diye de soruyor ve ekliyor:

“Biz, 3 yıldır bu verileri kendimiz üretmeye çalışıyoruz. Eğer Çengelköy Evleri projesinde sertifika isteseydik, alırdık. Ama öncelikle bu konuyu sindirmemiz gerektiğini düşündük. Malzeme, cihaz satıcılarının verdikleri datalar üzerinden 3 yıllık bir çalışma yaptık. Şimdi, en azından bunların kullanımda olan aktif kısımlarının sonuçlarına sahibiz ki, ilerde yüklenici, geliştirici, işletmeci olduğumuz başka projelerde bunlardan hangisini nerede kullanmamız gerektiği konusunda bir bilgi akışımız var. Türkiye Müteahhitler Birliği’nin (TMB) yeni merkez binasında da data edinimini sürdürüyoruz. Bu bina yüzde 40 daha enerji etkin bir bina olarak tasarlanmış; bakalım hakikaten bu değerlere ulaşabilecek miyiz? LEED’de de bununla ilgili bir teşvik var; iki yıl boyunca binanın performansını izleme ve böylece ihtiyaç varsa iyileştirmelerde bulunma vaadi verenlere iki puan daha veriyor. LEED, entegre bir proje yönetim modelinin yeşil malzemeler, çevre üzerinden uygulanmış hali gibi. O yapıyı da inceliyoruz. Böylelikle sertifikalı ya da sertifikasız, birkaç projede bu tip değerlere gerçekten sahip olacağız. Ondan sonra büyük ölçekli projeler ya da master plan aşaması için elimizde fizibilite olacak”.