Zonguldak Merkez Lavuarı Alanı: Kent Kimliğine Sahip Çıkan Zonkişotların Başarı Öyküsü



Geçtiğimiz günlerde (30 Haziran 2010) belediyece düzenlenen “Zonguldak Lavuar Koruma Alanı ve Çevresi Koruma, Planlama, Kentsel Tasarım, Mimarlık ve Peyzaj Düzenleme Proje Yarışması”nın ödül töreni gerçekleştirildi Zonguldak’ta. Toplam 32 projenin katıldığı yarışmada birinciliği kazanan Dr. Oktan Nalbantoğlu başkanlığındaki ekibe ödülü canlı bir tartışma ortamında gerçekleşen kolokyumla verildi. Ülkenin endüstrileşme sürecine ilk giren kentlerinden biri olan Zonguldak’ın “emekçi” kimliğine gönül vermiş çevrelerin konuya yakın ilgisi, kent dışından katılan yarışmacı ve diğer konukların da dikkatini çekti. Katılımcılarca da dile getirilen bu ilginin nedeni sürecin gelişiminde saklıydı. Sivil toplum örgütleriyle bir avuç aydının, kentsel gelişimin dönüştürücü aktörü olabileceğini gösteren bir başarı öyküsü vardı aslında ortada...

ZONGULDAK MERKEZ LAVUARI

Zonguldak’a yolu düşenleri, 2005 yılından bu yana şehir terminalinin 4 ila 500 metre ilerisindeki metruk yapılar karşılar ilkin. Topografik olarak yerleşimi son derece zor bir coğrafyada, birbirine yaslanmasa yıkılacakmış gibi duran sıkışık yapıların arasındaki bu kalıntılar, son derece anlamsız gelir ilk görene. Büyükçe bir arazinin tam ortasındaki üç kule ile kent bir bombardımana uğramış da, yaşanan dram unutulmasın, ibret alınsın diye bırakılmış gibi bakan bu büyük yapı, Zonguldak Merkez Lavuarı’ndan yeraltı siloları ile birlikte geriye kalan son kalıntılardır. Biraz araştırılınca büyük bir savaşın sonucu olarak orada kaldıkları anlaşılır gerçekten. Sosyoekonomik yapısını değiştirip, değerlerinden arındırarak kimliksizleştirdikleri kenti, kapitalizmin deli bozuk yerleşkelerinden birine çevirmek isteyenlerle, temelinde sırılsıklam ter olan ve yüzlerce yıllık bir kültürün ürünü olarak ortaya çıkan “emeğin kenti” imgesini korumak isteyenler arasında yapılan savaşın anıtıdır onlar...

Mülkiyeti Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait olan ve 1950’li yılların teknolojisi ile İngiliz Simon-Carves konsorsiyumunca kentin tam ortasına kurulan kömür yıkama tesisleri (lavuar) 1957 yılında işletmeye alındı. Kapladığı 141 bin metrekare alanda, günde yaklaşık 5 bin ton kömür yıkayan lavuar, ekonomik ömrünü tamamladığı gerekçesiyle sökülmeye başlandı. 2006 yılında başlayan söküm kentte canlı bir tartışmanın fitilini de ateşledi. Zonguldak gibi arazi yoksulu bir kentte, açığa çıkan alan, doğal olarak, birçok kişinin iştahını kabartıyordu. Yıkımı ellerini ovuşturarak seyreden kimi çevreler, alanı sözlü olarak parsellemişlerdi bile. Kaç metrekaresinin yola, kaç metrekaresinin yeşil alana ayrılıp, kaç metrekaresinin ticaret alanı olarak belirlendiği en yetkili ağızlarca açıklanmaya başlanmış, yapılması düşünülen sitelerin adı bile konulmuştu.

ZONKİŞOTLAR

“Zonguldak’ta yaşayan herkes, o lavuarın elediği kömürün tozunu soludu, ekmeğine katık etti. Birçoğumuzun dedesi, babası orada çalıştı. Her birimizin hatırasında izi olan bu yer rant alanına çevrilmemeli, kenti var eden üretim süreçlerini simgeleyen düzenlemeleri de içeren bir rekreasyon alanı olarak kullanılmalıdır.” diyen Zonguldaklı bazı aydınlar seslerini yükseltmeye başladı. Daha sonra kendilerine “Zonkişotlar” adını verecek olan aydınlara, sivil toplum örgütlerinin bileşimiyle oluşan Zonguldak Demokrasi Platformu da destek oldu. “Avrupa kentsel şartı”ndan, “düşük yoğunluklu yapılaşma”ya, “endüstriyel miras”tan, “kent-kentli kimliği”ne uzanan ve o zamana değin dolaşımda olmayan pek çok sözcük ve kavramın üzerinden yapılan tartışmaya ilgili ilgisiz pek çok çevre hararetle katıldı.

MİMARLAR ODASI DEVREYE GİRİYOR...

Tartışmaların ve yıkımın en yoğun yerinde tüm sürecin seyrini değiştiren bir gelişme yaşandı. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS), 2006’yı “Dünya Endüstri Mirası Yılı” ilan etmişti. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, bağlı 16 temsilciliğiyle bu gündemle Zonguldak’ta bir toplantı yaparken, sökümü sürmekte olan lavuar tesislerini de gündemine aldı. Yapılan incelemenin ardından, “Cumhuriyet dönemi ilk sanayi tesislerinden biri olduğu, kentin bir döneminin kültürünü belirlediği, geçmiş değerlerin gelecek nesillere aktarılması sorumluluğuyla yeni işlevler ve tasarımlarla yaşatılması” için, “taşınmaz kültür varlığı” olarak tescili istemiyle, Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvurdu. Bizzat yerinde inceleme yapan kurul, istemi yerinde buldu ve yıkımdan arta kalan bir yapı, üç kule ve yeraltı silolarını koruma altına aldı. Haber Zonguldak’ta bomba gibi patlamıştı.

Kenti yaşanan ve hatıralar biriktirilen yaşam alanları olarak değil de, otobanlar arasına sıkıştırılmış alışveriş merkezleri ile çok katlı yapıların toplamından ibaret sayan çevreler yaylım ateşi başlattı hemen. “Yıkım cephesi”nin sözcülüğünü üstlenen yerel basının önemli bölümü, hakaretin sınırında dolaşan cümlelerle saldırıya geçti “korumacılara” karşı. Başta Mimarlar Odası Zonguldak Temsilcisi Turan Demirtaş olmak üzere Zonguldak Demokrasi Platformu bileşenleri ile Zonkişotları “kent haini” ilan eden yazılar kaleme aldı. Yıkımı durdurulan metruk binaların üzerine provokatif amaçlı pankartlar asılarak Zonkişotlar’ın kenti böylesi bir viraneye mahkûm ettiği ima edildi. Olduğu şekliyle bırakılıp hiçbir çevre düzenlemesi yapılmayan alanla ilgili “ucube yapılar”, “sarhoş, tinerci yatağı” gibi tanımlar manşetlere taşınırken, korunması için mücadele edenler, Kentin Önünü Tıkayanlar (KÖT) ilan edildi. Mülkiyeti elinde tutan TTK ile Zonguldak Belediyesi de boş durmuyordu bu arada. Belediye Başkanı Secaattin Gonca, “Zonguldak’ı hançerlediler” diye feryat ederken, en büyük desteği de TMMOB Şehir Plancıları Odası Zonguldak Temsilciliği’nden alıyordu. Halen Kent Konseyi Başkanı da olan Zonguldak Temsilcisi Yesari Sezgin kentin önünün açılması için lavuarın yıkılmasını desteklediklerini açıkladı. Farklı akademik çevrelerden getirilen bilirkişiler heyetinin tüm olumsuz görüşüne karşın Koruma Kurulu kararından dönmedi. Gerek TTK, gerekse Zonguldak Belediyesi’nin mahkemelerde açtığı davalar da reddedilince, “yıkım cephesi” çaresiz, teslim olmak zorunda kaldı.

KENT DÜŞLERİ YARIŞMASI VE LAVUAR ÇALIŞTAYI

Tescil kararının alınmasını sağlayan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi örnek bir çalışma daha gerçekleştirdi. Her türlü takdirin üstündeki alkışlanası çaba ile mimarlık eğitimi yapan öğrenciler arasında daha önce Ankara Ulucanlar Cezaevi ile Hasanoğlan Köy Enstitüsü için yapılan  “Kent Düşleri” fikir yarışmasının üçüncüsü burası için düzenlendi. Kentin önüne ufuk açıcı bir vizyon koyan tasarımlar, yıkımdan kurtulan yapıların hiç de ucube olmadığını, yapılacak kimi düzenlemelerle rahatlıkla kente değer katan objeler haline dönüşebileceğini gösteriyordu. Çalışma ayrıca, bütünlüklü bir planlama ile kente hem estetik düzeyi yüksek, hem de gereksinimlere yanıt verecek işlevsellikte bir alan kazandırılabileceğini tüm açıklığıyla anlatmıştı kamuoyuna…

Bu süreçte öne çıkan bir diğer çalışma ise Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı’nın (ZOKEV) düzenlediği “Lavuar Çalıştayı” idi. Ana teması “kentin ortak aklını üretmek” olan çalıştayda, mülkiyet sorunu ve alanın kente geri kazandırılması için çizilecek hukuksal çerçeveden, planlama ilkeleri ve mimari yaklaşıma kadar sorun tüm boyutlarıyla masaya yatırıldı. Çalıştayın en önemli yanlarından biriyse, sorunun tüm tarafları ile alanında uzmanlaşmış biliminsanlarının bir masa etrafında bir araya getirilmiş olmasıydı. Orada çıkan sonuçlar, bugün gelinen noktanın yapı taşlarını oluşturdu.

YEREL YÖNETİM EL VE VİZYON DEĞİŞTİRİYOR

24 Mart yerel seçimleri yapılmış, AKP’li Secaattin Gonca’nın yerini, CHP’li İsmail Eşref almıştı. Eşref’in alanla ilgili en büyük vaadi, sorunu Kent Konseyi ile birlikte çözmekti. Konsey’in belirlediği ilkeler doğrultusunda ulusal düzeyde bir yarışma açılacak, alandaki düzenleme yarışma ile ortaya çıkan projeye göre yapılacaktı. Koruma Kurulu kararı ortada iken başka türlü bir şey de mümkün değildi zaten. Seçimlerin ardından yeniden yapılandırılan Konsey, oluşturduğu komisyonlarda sorunu tartıştı ve daha önce ortaya çıkan yaklaşımların ışığında bir yol haritası çizdi. Yarışma şartnamesi belirlendi. Daha önceki dönemlerde vahşi bir şekilde yapılandırılmış kente, deli bozuk bulvarlardan birini daha eklemeyi düşleyen belediye, bu kez kent imgesinden, çağdaş koruma ilkelerinden, kentlilerin yaşam kalitesini yükseltecek yaklaşımlardan söz ediyordu.

Kolokyumdaki canlı ortam, bu sürecin içinden süzülüp gelen birikimin ürünüydü işte. Ülkenin önde gelen biliminsanlarından oluşan seçici kurul, değerlendirmesini yapmış, bir dolusunun yanı sıra “gerçekleşme süreci kısa, kolay uygulanabilir, çağdaş, yalın ve güçlü bir mimari dile sahip olduğu, kentin mekânsal ve görsel kalitesini artıran, özgün niteliklerini ortaya çıkaran mekânlar ürettiği” gerekçesiyle Oktay Nalbantoğlu’nun ekip başı olarak görev üstlendiği grubun projesini birinci seçmişti.

Zonkişotlar için ise süreç bitmemişti daha. Kesin ve uygulama projelerinin yapımı ile inşaat aşamalarında da kimi olumsuzluklar ortaya çıkabilir, onca tartışma ile üretilen planlama ilkeleri kaş ile göz arasında aşılabilirdi pekâlâ. Kamuoyunun ilgisini diri tutmak, sürecin her aşamasına müdahil olup, olumsuzlukların önüne geçmek gibi zorlu görevler önlerindeydi yine. Seçici kurul üyeleri ile proje müelliflerinin de verilmiş sözleri vardı zaten. Son çivi çakılıp, son beton dökülünceye kadar çalışmanın takipçisi olacaklardı. Kolokyumda elde edilen en önemli sonuçlardan biri de buydu galiba...

Türkiye’nin şehirleşme tarihine geçecek bir süreç yaşandı Zonguldak’ta. Kentin hangi acılı süreçlerden geçerek bugüne ulaştığını bilen bir avuç insan, hatıralarına, Zonguldak adını duyan herkesin ilk anda aklına gelen “emekçi” kimliğine duyduğu derin sevgiyi, kentin kaderini değiştiren bir güce dönüştürdü. Sivil toplum örgütlerinin kararlı duruşu, kendini kentin asli unsuru sayan çevrelerle onların yönetimlerdeki uzantılarının hevesini kursağında bıraktığı gibi, mütevazı çabalarla bile rant hırsıyla talan edilen çarpık kentleşmeye müdahale edilebileceğini gösterdi. Darısı başta Sulukule olmak üzere, diğer “kentsel dönüşüm” mağdurlarının başınaydı elbette…

Ahmet Öztürk, ZOKEV Mütevelli Heyeti Başkanı
ahmetozturka@gmail.com