İstanbul’u Akdeniz kentlerinin ‘mikrokozmos’u olarak niteleyen Mies
van der Rohe Vakfı, Akdeniz Kentleri Programı Kürsü Başkanı Eduard Bru Bistuer,
İstanbul’un bu özellikleriyle ilk atölye çalışması için seçilebilecek en
isabetli kent olduğunu doğruluyor.
Barselona'daki Mies
van der Rohe Vakfı ve Catalunya Politeknik
Üniversitesi tarafından geçtiğimiz yıl faaliyete geçen Akdeniz
Kentleri Programı, ilk uluslararası atölye çalışması için İstanbul'u
mekân seçti. Türkiye’den 4 okulun işbirliği (İTÜ, YTÜ, Bilgi ve
ODTÜ) ile, 19 – 29 Haziran tarihleri arasında
gerçekleştirilen mimari ve kentsel tasarım atölyesinde İspanyol ve Türk
öğrencilerin yanı sıra Fransa, İtalya, Lübnan ve Mısır’dan toplam 25 öğrenci yer
alıyor.
Çalışma alanı olarak Süleymaniye'nin
belirlendiği atölyenin amacı; İstanbul kenti için genç mimarlarca yeni kentsel
senaryolar üretiminde kamusal ve özel mekan ilişkisine odaklanılarak ve mevcut
kamusal mekân kalitesinin artırılması olarak sunuluyor.
Akdeniz Kentleri
Programı Kürsü Başkanı ve Barselona Teknik Üniversitesi öğretim üyesi
Eduard Bru Bistuer ile Emre Arolat’ın
öncülüğünde düzenlenen atölye çalışması; Xavier Llobet (Escuola
Técnica Superior d'Arquitectura de Barcelona-ETSAB), Enric
Llorach (ETSAB), İpek Akpınar (İTÜ), Ebru
Omay (YTÜ) ve Pol Martin Carbonell’in ( Mies van der
Rohe Vakfı) koordinatörlüğünde gerçekleştiriliyor. Atölye çalışmasında yer alan
5 tasarım grubu ve yürütücüleri ise şöyle:
Urban Structure
(Kentsel Strüktür): Robert Saliba (AUB, Beyrut) Junctions
(Bağlantı Noktaları): Banu Tomruk (İTÜ), Evren Aysev
(İTÜ) Layers (Katmanlar): Cenk Dereli (İTÜ) Grids
(Gridler): Berke Debensason (İTÜ) Big Buildings (Büyük
Yapılar): Nicola Canessi (UNIGE, Cenova)
Çalışmalarını İstanbul
Metropoliten Planlama Merkezi'nde (İMP) sürdüren atölye ekibini ziyaret ederek
hem etkinliğe ilişkin görüş aldık hem de Akdeniz Kentleri Programı'nın bundan
sonraki projeleri hakkında birinci ağızdan bilgi
edindik.
İstanbul’da nitelikli kamusal mekânlar
yaratılabilir
Mikrofonumuzu ilk olarak çalışmanın İspanyol
koordinatörleri Enric LLoarch (ETSAB-UPC), Xavier
Llobet ( ETSAB) ve Pol Martin Carbonell (Mies van der
Rohe Vakfı), İstanbul atölyesinin odak noktasını oluşturan kamusal mekân
kalitesinin kolaylıkla iyileştirilebileceğini vurguladılar.
Soldan
sağa: Pol Martin Carbonell, Xavier Llobet, Enric Llorach
Atölyenin
ana hedeflerinden birinin Akdeniz kentlerindeki mimari ve kentsel formlar
arasındaki ortak noktaları ortaya çıkarmak olduğunu dile getiren Enric
Lloarch, araştırmalarını yalnızca mimarlık ve planlama ekseninde değil
daha bütüncül ve toplumsal bir gözle yürütmeyi tercih ettiklerinin altını
çizdi. Farklı ölçeklerde spontane olarak çalışmanın önemini vurgulayan Lloarch,
bina detayının, kentsel ölçeğin, ulaşım şemasının, peyzajın vs tümünün aynı
öneme sahip olduğunu belirtti. Lloarch İstanbul'un; binaları, kamusal mekânları,
sokakları ve meydanları ile diğer Akdeniz kentlerine çok benzediğini sözlerine
ekledi.
İstanbul'un
tarihi ve coğrafi konumu ile simgesel bir öneme sahip olduğunu dile getiren
Xavier Llobet ise, bu özellikler göz önünde bulundurulduğunda,
Akdeniz Kentleri Programı'nın ilk atölye çalışması için İstanbul'un
seçilmesinin doğal olduğunu söyledi. İki kıtanın birleşme noktası olan
İstanbul'un, farklı kültürleri kendine çeken kültürlerarası bir kent olduğuna
değinen Llobet, kaliteli kamusal mekânların yaratılabilmesi için pek çok fırsat
olduğunu belirtti.
Büyük kentlerin kaçınılmaz gerçeklerinden olan
'gentrification'ın (soylulaştırma) yok
sayılamayacağını dile getiren Pol Martin Carbonell
de, müdahalede bulunmamanın bir çözüm olmadığını ve bunun binaların
yıkılmasından başka bir işe yaramayacağını söyledi. Carbonell
sorunun, söz konusu alanlara sosyal konutlar dahil edilerek
giderilebileceğini savundu.
Çalışmaya katılan öğrenciler hakkında da
bilgi veren İspanyol koordinatörler, iletişimde bulundukları okulların önerdiği
isimler doğrultusunda yüksek lisans ve doktora seviyesindeki öğrencileri
İstanbul Atölyesine dahil ettiklerini belirttiler.
Öğrenci
gözüyle…
Joan Maroto Sales (ETSAB,
Barselona)
Barselonalı
Joan Maroto Sales, yüksek lisans eğitimini Barselona Mimarlık
Teknik Yüksek Okulu’nda sürdürüyor. Atölye çalışmasına, Evren
Aysev ve Banu Tomruk’un yürütücülüğündeki
'Junctions' (Bağlantı noktaları) grubu ile katılan Sales, İstanbul
üzerine fikir üretirken, konuya, kendi kentini temel alarak bakmaya çalışmış.
İstanbul’daki en önemli kamusal mekanların eskiden yapılmış olanlar olduğunu
vurgulayan Sales, kendisini en çok şaşırtan öğenin ise külliyeler olduğunu
belirtiyor. Sales, sahilin kullanımının da tipik Akdeniz kenti tarzında olduğunu
gözlemlemiş. Çalışma alanındaki asıl sorunun, binaların ve sokakların durumu
olduğuna dikkat çeken Joan Maroto Sales, yoğun kentsel doku içinde külliyelerin
orasında yer alan açık alanların önemli bir potansiyel olduğunu söylüyor.
Çalışma grubunun teması doğrultusunda, kentsel dokudaki kopukluğu ve kamusal
mekân eksikliğini; külliyeler ve sahil şeridi ile yaratılacak bağlantılar ile
gidermeyi kurguladıklarını sözlerine ekliyor.
Greta Solari
(UNIGE, Cenova)
Atölye
yüksek lisans ve doktora öğrencilerine açık olmasına karşın Greta
Solari istisnai bir duruma sahip. İtalya’da mimarlık eğitimi, diğer
ülkelerdeki 4 yıllık eğitimi aşan bir sürede verildiği için Solari de İstanbul
Atölyesine kabul ediliyor. Sales gibi o da 'Junctions'
(Bağlantı noktaları) grubu ile çalışmaya katılıyor. Her ne kadar atölye
programının yoğunluğu nedeniyle, çalışma alanı dışında kenti yeterince
gözlemleme fırsatı bulamadıklarını ifade etse de Solari, İstanbul’un abidevi
binaları ile şaşırtıcı ve cezbedici bir İslam kenti olduğu
görüşünde.
Greta Solari, atölye çalışmasına ilişkin olarak ise sahil
şeridi ile bağlantı kurarak bölgede bir süreklilik yaratmayı amaçladıklarını
söylüyor. Sahilin ve tepelerin topografyadaki önemli öğeler olduğuna dikkat
çeken Solari, boş alanlara belli donatılar getirerek, kentlinin kullanılmayan
noktaları kat etmesini sağlayacaklarını, böylelikle pozitif etkinin tüm semt
parçasına yayılmasını öngördüklerini ifade etti.
Haberin devamını
okumak için lütfen ilerleyiniz...
|