Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Cami Gazino Değildir, Huzur İster

Şakirin Camisi'nin mimarı Hüsrev Tayla'yı aradık ve camiyi birlikte gezip, onun gözüyle keşfettik. Ankara'daki Kocatepe Camisi'nin de mimarı olan, Anıtlar Kurulu üyeliği yapmış, Türk-Osmanlı mimarisine uygun restorasyon uzmanlığı ve yapıtlarıyla tanınan 84 yaşındaki Tayla, bizi kırmadı ve güneşli bir öğleden sonra camide buluştuk. Girişte gözümüz

Sabah PAZAR
Cami Gazino Değildir, Huzur İster

Bitti, bitiyor derken, nihayet geçen haftaki açılışına Başbakan Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın da katılması, 'çağdaş mimari'yle yapılan Şakirin Camisi'nin Anadolu yakasının protokol camisi olacağının da işaretini verdi. İçmimarının Les Ottomans Otel gibi popüler mekânların yapımından tanıdığımız Zeynep Fadıllıoğlu olması, onu daha da ilginç hale getirdi. Çünkü iddia edildiğine göre; "İçi bir kadın tarafından tasarlanan ilk cami''ydi. Fadıllıoğlu da camilerin çağdaşlık ve estetikten uzak kullanımlarından rahatsızlık duyduğu için örnek oluşturması adına bu işe girdiğini söylüyordu. Sonuçta cami gerek mimarisi gerekse iç tasarımı açısından çok beğenildi.

Güzel ama bu caminin projesini çizen bir de mimarı yok muydu? Niye projede adı olduğu halde hiç ortalarda görünmüyordu? İç tasarımında Fadıllıoğlu ile işbirliği içinde mi çalışmışlardı? Yoksa kimsenin ondan söz etmemesinin çok başka nedenleri mi vardı?

Biz de Şakirin Camisi'nin mimarı Hüsrev Tayla'yı aradık ve camiyi birlikte gezip, onun gözüyle keşfettik. Ankara'daki Kocatepe Camisi'nin de mimarı olan, Anıtlar Kurulu üyeliği yapmış, Türk-Osmanlı mimarisine uygun restorasyon uzmanlığı ve yapıtlarıyla tanınan 84 yaşındaki Tayla, bizi kırmadı ve güneşli bir öğleden sonra camide buluştuk. Girişte gözümüz ziyaretçilere verileceği söylenen galoşları aradı, ama yoktu. Ayakkabı dolapları da kilitli değildi. Sonra içeriye girdik ve 60 yıldır tutkuyla mesleğini sürdüren Tayla ile camiyi dolaştık.

İçmimarını sonradan öğrendim

"Şakir ailesi yüzlerce hayır yapmış bir aile. Okulları, hastaneleri var. Onlara teşekkür etmeli bu millet. Oğulları da bir cami yaptırmak istemiş. Bir öğrencimin ağabeyiyle beraber bir şirketleri var. Onların da tanıdığı bir mühendisle birlikte benim danışmanlığını yaptığım şirketin ismini vermişler. Bana sordular, ben zaten o yolun yolcusuyum, 50 seneden beri çağdaş projeler yapıyorum. Bu yüzden çok cami projesi de geldi bana. 'Elimizden geldiğince oraya yakışan bir cami yaparız. Karacaahmet için şereftir,' dedim. Böyle başladı. Proje ortaya çıktı."

Aynı projenin üçüncüsü

"Bu, aynı cami projemin üçüncüsü. Birini Adana'da, diğerini İstanbul'da İSTOÇ'ta yaptım. Burada Mezarlıklar Müdürlüğü vardı, ama statü itibarıyla mezarlıktı. Ali Müfit Bey'in (Gürtuna) belediye başkanlığı zamanında plan tadili yapıldı, mezarlık halinden çıkartılıp, cami arazisi haline getirildi, ruhsat verildi. Her şey usulüne göre yapıldı. Projeyi çizdikten sonra inşaat tabelasında, 'Mimar Hüsrev Tayla, içmimar Zeynep Fadıllıoğlu' yazısını ilk orada gördüm. Niye olmasın? Zeynep Hanım ve eşiyle de tanışmıştık. 'Bakalım marifetini görelim,' diye düşündüm.''

Ağır şartlar yüzünden çekildim

"Anlaşmaya o kadar ağır parasal şartlar koymuşlar ki... Mesela şöyle bir madde var: 'Bize haber verilmeden bir tadilat yapılırsa, kalitesi ne olursa olsun, o güne kadarki masrafın iki katı ödenecek.' 'Gerektiğinde milyon dolar tazminat hakkımız var.' Bu şartları görsem imzalamazdım. Şartnamede mimarla ilgili bölümü okuyup, imzalamıştım. Ama sonra bu maddeleri görünce projeden çekildim. Mimar Fatih Kesgün'e devrettim. Bina neredeyse bitmişti. Alem, minare yapılmıştı. Sadece havuzun detayları çizilmemişti. Ondan sonra da Zeynep Hanım bana hiçbir şey sormadı. Kendi ekibine yaptırdı. Bana nasıl yaptığını söyleseydi, ben ona 'Kızım orasını şöyle yap, burasını şöyle,' derdim. Benim kimse için 'Yapmasın,' gibi bir itirazım yok, ama bunlar aramızda konuşulmalıydı. Bana gelir, tanışırdık, tartışırdık. Ama beni adam yerine koymadı. Onun bazı fikirlerini kabul etmeyeceğim endişesinden gelen bir durum da var."



Altın varak servet teşhiri

"Pencereyi ben başka yorumlarım. Aralarına altın varaklar koymuşlar. Bu, servet teşhirinden başka bir şey değil. Benden başka kaç kişi bilecek bunun altın varak olduğunu? Pirinç olmadığı ne malum? Leke gibi duruyor. Sanki almış eline bir şeyi buraya sürmüş. Camide gereksiz bir şey yapmanın manası yok. Bir motif de yok onun arkasında. Bir tek pencerelerin bir bölümüne motif yapmışlar.''

Minberle mihrap uymamış

"İçeride sükunet yok. Mihrap başka tarafa bakıyor, minber başka tarafa. Camlar, başka bir dünyanın malları. Kırmızı mı, kahverengi mi yazılar? Hepsi kendini başka tarafa çekiyor. Birlik, beraberlik yok, sırrı yok. Cami huzur yeridir. Cami bir gazino değildir, eğlence yeri değildir, gösteriş yeri hiç değildir. Benim şikâyetim bu. Her şey ölçülü olacak. İçeride güzel şeyler de görüyorum, ama güzel şeylerin bir araya gelmesi güzellik değildir. Mihrabı, mimariden esinlenerek yaptıklarını söylüyorlar. Minber, güzel bir yorum ama ikisi birbirinden çok farklı. Oysa ikisi de imamın kullandığı yerler. Birisinde imam namazı yönetiyor, diğerinde hutbeyi okuyor. Vaaz kürsüsü de ahşaptan yapılmış. Birbiriyle ilintili üç eleman, bu kadar birbirinden ayrı olmaz. Sanki biri şarap, biri şerbet, öbürü başka şey. Klasik minberin taç kısmını yapmamış. Yapmayabilir, bir itirazım yok. Ama mihrapla minberin birbiriyle ilişkisi var. Bunu başkasına, diğerini başkasına yaptırmış. O da sanki 'Bu caminin böyle bir kubbesi var, ona benzer bir şey yapayım,' demiş. Bir gün bana bir kadın, yapılmış minber projesiyle geldi. Bir katalogdan seçmişler, 'Ben Zeynep Hanım'ın ahbabıyım. Bunu yapalım mı?' diye sordu. Sonra o minberi yapan kadın da geldi. Meğer bizim Kocatepe'nin taş ustası ölmüş, onun kızları işini devam ettiriyormuş. Ben de 'Bak bu güzel bir minber, ama buraya yakışmaz, bu klasik bir minber. Halbuki cami, klasik değil,' dedim. Bu cami çağdaş bir yapı. Çağdaş yapıda, çağdaş yorumlar yapacağız.''

Kubbe beyaz olur

"Bizde geleneksel olarak kubbeler beyaz bırakılır, ben de o fikirdeyim. Kubbe yazıları mübalağalı, sağa sola kaçırılmış. Hattatı güzel bir yazı yazmış, ama çok sıkışık. Tek tek güzel ama çok yoğun geldi bana. Ben olsaydım daha rahat bırakırdım. Haddim değil hattatın yazısına karışmak, ama benim de zaman içinde oluşan bir bakış açım var. Elifler birbirinin içine girmiş. Kubbelerin alınlarını da bu kadar kaba yapmazdım, daha zarif yapardım. Kubbe ile rekabet eden kemer kalınlıkları var. Bunların her birinin bir nedeni var, mimarlık başka bir şey.''

Konuşabilseydik iyi olurdu

"Camlar meyilli gidiyor. Ben saçaklı düşünürdüm. Kafese karşı değilim, ama saçaktan başlatılmasına karşıyım. Bu bir mimari proje, kimsenin değiştirmeye hakkı yok. Zeynep Hanım, camilerde yokmuş gibi 'Diğer camilerde kadınlar için namaz kılınacak yer yoktu, biz yaptık,' diyor. Oysa hepsinde vardır. Benim projemde de vardı. Biz kadınlar mahfilini ahşap yorumladık, onlar betonarme yorumlamış. Şimdi, 'Demir parmaklıktan eski yazıları hatırlatan motifler koyduk,' diyorlar. Bunlar bizim eski pencere, kapı parmaklıklarını hatırlatıyor. Pekala da uymuş. Ne olurdu, 'Ben böyle yapıyorum, ne dersiniz?' dese. 'Yapma,' demeyeceğim, ama mesela 'Saçakları kapatma,' diyeceğim. Zeynep Hanım, 'Birçok camiyi gezdim, helaları çok kötü yapıyorlar. Biz burada kendimiz yaptık,' demiş. Hayır, biz yapmıştık, sadece fayanslarını koymak kalmıştı. Bunlar gereksiz sözler.''



Süslemeler ayrı bir mesele

"Beni rahatsız eden şu; ben hiçbir zaman 'Caminin içmimarlığını da yaparım,' demem. Mimar Sinan da demezdi. Süslemeler ayrı bir mesele. Ben projeyi Zeynep Hanım girdi diye bırakmadım. Ama bunun bir şartı olur, mutlaka mimara danışılır. Sinan, Topkapı Sarayı'nda enderunda yetiştirilmiş. Köprü, cami, medrese yapmasını öğreniyor. Hat, nakış dersi alıyor. Süleymaniye'yi yapmış, hepimizin yapmayı hayal bile edemeyeceğimiz bir şaheser. Sinan gibi bir üstat da süslemelerine özenmiştir, ama o akıllı bir adam, süslemeleri Kara Hisari gibi bir adama bırakıyor.''

Adı niye Şakirin Cami?

"Caminin adının Şakirin Cami olmasını da yadırgıyorum. Burası İstanbul'un Karacaahmet Mezarlığı... 500-600 senedir yaşamış. Türkiye'de bir örneği olmayan, İstanbul'da hiç olmayan bir yer. Bu caminin adı da Karacaahmet Camisi olmalı. Bunlar hep proje bittikten sonra ortaya çıktı. Avizelere gelince... Kocatepe'nin avizelerini ben yaptım, ben çizdim. Benim yaptığım 5 metre avize kubbeyi kapatmıyor. Burada bana mübalağalı geliyor bazı şeyler, avizeler de..."

Müze fikri nereden çıktı?

"Arka tarafta üstü kapalı, dışı camlı kafesli bir alan yapacaktık. Çünkü bunun yağmuru, çamuru, kışı, sıcağı var. Cenaze için gelenlerin beklerken barınması için bir yer lazım. Tam onu yapacakken, sebebini bilmediğim şekilde orada bir tadilat yapıldı, boyu kısaltıldı. Biz orada yine de 50-60 kişilik kapalı bir yer düşünmüştük. Şimdi orayı müze alanı yapmışlar. Aşağıda dünya kadar yer var. Niçin bu bölüme yapılıyor? Yapılmaması lazım. Buraya eski eserler, Kabe örtüleri koyacaklarmış. Oysa bu bölümün başka görevi vardı.''

http://www.yapi.com.tr/haberler/cami-gazino-degildir-huzur-ister_69048.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!