br/>
Duvarların dili olsa da söylese... Üstelik bildiğimiz duvarlara da benzemiyor bu duvarlar. Yılların değil yüzyılların ağır yükünü, acılarını barındıran, atılan çığlıkları sadece denizin ve gökyüzünün duymasına izin veren taş duvarlar... Kah acısını, hasretini kağıda kaleme dökenlerin özgürlüğünün önündeki set, kah hapsettiği usta kalemlerin, uçsuz bucaksız gönüllerin, acıya, zorbalığa direnen bedenlerin, beyinlerin esin kaynağı.
Ünlülerin olduğu kadar sıradan, yaşamın içinden öylesine akıp geçen ve hatta kıyısına itilen yolcuların da uğrak yeri, 'sürgün'ünün adı olmuş yine yıllar boyu. İşkencelerin, çekilen yağlı ilmiklerin gizli perdesi olmuş aynı zamanda. Sakladığı, duvarlarının nemine hapsettiği sırlarla yüzü hâlâ Karadeniz'e, Karadeniz'in sert, vurdukça kırbaç sesi çıkaran dalgalarına dönük. Karşısında şimdilerde sırlarını nemli duvarlarından söküp almaya çalışan gözler var. O ise nemli duvarlarıyla, mazisi kara da olsa, yediden yetmişe konuklarına tarihin perdesini aralamaya ve cezaevi kimliğinden sıyrılıp müzeliğe terfi etmeye çalışıyor.
Zindandan cezaevine
Neredeyse bulunduğu şehirle bütünleşmiş Sinop Cezaevi. İçinde bulunduğu coğrafyanın en uç noktasında kurulu olan şehirle birlikte anılıyor, onun tarihinde ayrı bir yer tutuyor. Hücreleri, koğuşları, taş duvarları ve genizleri yakan kesif nem kokusuyla tarihin izlerini taşıyor. Küçücük bir hücrede duran ve yine sürgün yolcularının sırtındaymış izlenimi veren zincirli dalgıç elbisesi ise ziyaretçilerin yüreğine korku salıyor. Her şey Hitchcock'un korku filminden çıkmış ya da geçmişin ağır ve acı dolu izlerini taşıyan zaman tünelinden geçip günümüze ulaşmış gibi... Sinop Cezaevi, bugün turizme hizmet etse de geçmişi karanlık. Cezaevi olarak değil ama zindan olarak tarihi Selçuklu dönemine kadar dayanıyor. Uzun süre tersane ve zindan olarak kullanılan İç Kale, 1887'de cezaevine dönüştürülmüş. Cumhuriyet döneminde de hapishane olarak kullanılan bina, 6 Aralık 1997'de boşaltılmış ve 2 Ağustos 1999'da da "Adalet ve Deniz Müzesi" yapılmak üzere Kültür Bakanlığı'na devredilmiş. Yapılan 2 katlı ve 9 koğuşlu ıslahevi ile cezaevi 1939'dan itibaren çocuk sesleriyle tanışmış. Farklı millet ve bölgeden gelen mahkûmlar nedeniyle cezaevi hakkında "Nuh'un Gemisi" tanımlamaları yapılmış.
Sinop Cezaevi'ni akıllara kazıyan bir başka yönü de çok sayıda usta kalemi hapsetmiş olması hiç kuşkusuz. Hapsettikleri arasında 1713'te Kırım Hanı Devlet Giray'dan 1932 yılında Sabahattin Ali'ye kadar birçok ünlü var.
Sabahattin Ali, 8-9 ay yattığı Sinop Cezaevi'ni, hem "dışarda deli dalgalar/gelip duvarları yalar/seni bu sesler oyalar/aldırma gönül aldırma" diyerek mısralara dökmüş hem de "Duvar" isimli öyküsünde olduğu gibi "Tüylerinden sular damlayarak surların arkasında yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı" şeklindeki cümlelere. Sabahattin Ali'yle de sınırlı kalmamış Sinop Ce-zaevi'nin edebiyata katkısı... Cezaevinde yatan usta kalemlerden Refik Halid Karay'ın "Memleket Hikayeleri" adlı kitabında yer alan "Şaka" öyküsüne, Ahmet Bedevi Kuran'ın "Meşrutiyet Zamanının Fizanı Sinop" adlı anılarına, Kerim Korcan'ın kızına yazdığı dizelere ve "İdamhklar"adh öyküsüne esin kaynağı olmuş, özgürlüğü hapsetse de edebiyata katialar vermiş.
İdamları da gördü taş duvarlar
Hazır Sabahattin Ali'nin "İdamlıklar" öyküsünden bahsetmişken, Cezaevi'nin geçmişindeki en acı olaylara yani idamlara da değinmek gerekiyor. Kayıdara göre, cezaevi tarihinde avluda dört idam gerçekleşmiş. Avluya kurulan darağacında idam 1971 yılında Vanlı Nurettin Kahraman ile başlamış, aynı yıl Kızılte-peli Cemil Yıldız, Taşköprülü Mustafa Türkoğ-lu darağacında can vermişler. Cezaevinin gördüğü son idam ise 1982 yılında Balıkesirli Sahabettin Ovalı'nın idamı. Cezaevi'nin tarihindeki tek isyan ise 1979 yılında gerçekleşmiş ve isyan sonucu çıkan yangın nedeniyle cezaevi tamir görmüş.
Tarihi pek yüz ağartmasa da, günümüzde artık turizme hizmet veriyor. Cezaevi ağustos ayında Sinop Belediyesi'nin katkılarıyla düzenlenen bienale de ev sahipliği yaptı. Bienal kapsamındaki en dikkat çekici etkinliklerden birisi de "Özgürlüğe çağrışım" çalışmaları oldu. Özgürlüğü çağrıştıran resimlerin sahibi ise Seyit Saatçi ve onun öğrencileriydi. Saatçi'yi diğerlerinden farklı kılan 1980'li yıllarda Sinop'ta yargılanmış ve Sinop Cezaevi'nin tutsaklığını yaşamış olması...
Sinop Belediye Başkanı Zeki Yılmazer, mevcut kasvedi haliyle bile turisderin büyük ilgi odağı olan Sinop Cezaevi'nin önümüzdeki günlerde Deniz ve Cezaevi Müzesi'ne dönüştürüleceğini söylüyor. Cezaevinin müzeye dönüştürülmesi çerçevesinde proje çalışmalarının hazır olduğunu belirten Yılmazer, çevre tasarımının yapıldığını ve projenin Kültür ve Turizm Bakanhğı'na sunulacağını bildiriyor. Yaklaşık 7 yıldır cezaevinin kaderine terk edilmesine ise Yılmazer, "Geçmiş hükümeder sorumlu. Hiç kimse bir çivi bile çakmamış. Biz buranın hem müze hem de sosyal tesisler olarak turizme katkıda bulunması için çabalıyoruz. Bakanlığımızın da uygun görmesi ile burası turizm merkezi haline gelecek" diyor.
|