Kısaca, “İSKİ” diye bilinen ve 5.6.1986
tarihinde kabul edilen 3305 sayılı yasa ile değiştirilerek diğer Anakent
belediyelerinde de uygulanmaya başlanan 2560 sayılı İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Yasa’nın “Tarife Tespit Esasları” başlıklı 23’üncü
maddesine, “..... tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleri ile
amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve
tevsi masrafları ve yüzde 10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas
alınır ....” kuralı getirilerek halen uygulanmaktadır.
2560 sayılı İSKİ Kuruluş Yasası’na 3305 sayılı Yasa ile eklenen Ek 4’üncü
madde uyarınca kurulan Ankara Anakent Belediyesi ASKİ Genel
Müdürlüğü’nün 2560 sayılı Kuruluş Yasası’nın 23’üncü
maddesine dayanılarak düzenlenen ve 2.12.1991 tarihli Genel Kurul’da kabul
edilen ASKİ Tarifeler Yönetmeliği’nin 26’ıncı ve 30’uncu
maddelerine göre; konut, işyeri, sanayi vb. abonelerine uygulanacak su satış
fiyatlarına en az yüzde 10 kâr oranı uygulanmaktadır. Tarifeler Yönetmeliği’ne
göre su satış fiyatlarına uygulanacak olan söz konusu en az yüzde10 kâr; yönetim
ve işletme giderleri ile amortismanlar, aktifleştirilmeyen yenileme, iyileştirme
(ıslah) ve genişletme (tevsii) giderleri ile yönetmeliğin 26., 27., 28. ve 29.
maddelerinde belirtilen gider ve kayıpların toplamının üzerine eklenmektedir.
Ancak, ASKİ’nin en az yüzde 10 kâr oranının üzerinde su satış fiyatına
uyguladığı kâr oranının ne olduğunu bilmiyoruz. Gerek, 3305 sayılı Yasa ile
değiştirilen 2560 sayılı İSKİ Yasası’nın 23’üncü maddesindeki “Yüzde 10’dan
aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır” ibaresinin anayasaya
aykırılığı nedeniyle yürürlüğünün durdurulması istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne
başvurulmasına gerekse ASKİ’nin Tarifeler Yönetmeliği’nin yukarıda belirtilen
ilgili maddelerinin hukuka aykırılığından dolayı yürütmesinin durdurulması ile
iptaline ilişkin Tüketici Hakları Derneği, Çevre Mühendisleri Odası ve Ekoloji
Kolektifi Derneği tarafından 28.07.2009 tarihinde Danıştay’a dava açılmıştır.
Dava dilekçesindeki gerekçelerin bir kısmı aşağıda aynen okurlarımızın
görüşlerine sunulmuştur:
Sözleşmeye aykırılık
Su hakkının yasal temelini oluşturabilecek en önemli uluslararası hukuk metni
B.M. EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ’NİN 11. ve 12.
maddeleri düzenlemeleri ile 2002’de BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Komitesi tarafından yayınlanan 15 no’lu Genel Yorumdur. Bu belge Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklar Konusunda Uluslararası Anlaşması’nın bir yorumudur (EK
9: B.M. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, EK 10: 15 Nolu Genel
Yorum; Su Hakkı).
B.M. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası
Sözleşmesi, B.M. Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1966 tarihli ve 2200 A
(XXI) sayılı kararıyla kabul edilmiştir. 3 Ocak 1976 tarihinde de yürürlüğe
girmiştir. Türkiye, sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. Bugüne
kadar BM üyesi 188 ülkeden 137’sinin imzaladığı sözleşme, 4 Haziran 2003
tarihinde TBMM’de onaylanmış, 17 Haziran 2003 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer tarafından onandıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Sözleşmenin düzenlemelerini yorumlayan 15 Nolu Genel Yorum’un
girişinde açıkça; “Suyun, hayat ve sağlığın esası olan kısıtlı bir doğal kaynak
ve bir kamu malı” olduğu kabul edilmiş “Bir insan hakkı olarak su hakkının
insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için zorunlu” olduğu
belirtilmiş ve “su hakkının, diğer insan haklarının gerçekleştirilmesinin bir
önkoşulu olduğu” vurgusu yapılmıştır.
15 No’lu Genel Yorum’a göre; “Bir insan hakkı olarak su hakkı, herkesin
yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziksel olarak erişilebilir ve
karşılanabilir suya hakkı vardır. Yeterli miktarda güvenli su, susuzluktan
kaynaklanan ölümleri önlemek, su ile ilgili hastalıkların riskini azaltmak ve
her türlü tüketim, yemek pişirme, kişisel veya ev içi sağlık gereksinimlerini
karşılamak için gereklidir.” “Su hakkı, hakları ve özgürlükleri içeren bir
haktır. Su hakkı için gerekli olan mevcut su kaynaklarına devamlı olarak
erişebilme hakkı ile keyfi su kesintileri ya da keyfi biçimde su kaynaklarının
kirlenmesine maruz kalmama hakkı dahil müdahale edilmeme hakkı da özgürlükler
arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra, ilgili haklar, insanların su hakkını
kullanabilmelerinde fırsat eşitliği sağlayacak bir su kaynakları sistemi ve
yönetimine sahip olma hakkını içermektedir.”
Bilindiği gibi, anayasa madde 90/son; usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. (Ek cümle;
5170-5/7/2004) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas
alınır. 2560 sayılı Yasa ile ASKİ Tarifeler Yönetmeliği’nde belirtilen, “....
yüzde 10’dan aşağıya olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır.....” kuralı
yukarıda belirtilen Uluslararası Sözleşme’ye aykırıdır.
Anayasaya aykırılık
Yasadaki kârı esas alan düzenleme, anayasa ile güvence altına alınmış hakları
ihlal etmektedir; anayasanın başlangıç bölümünün 6’ıncı paragrafına göre; “…her
vatandaşın anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet
gereklerince yararlanarak, onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi
varlığını geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu…” kabul edilmiştir.
Anayasanın 17’inci maddesi “herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkını”, 56’ncı maddesi de “herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkını” güvence altına almıştır. Diğer yandan anayasanın 2’inci maddesi
devletin biçimini “sosyal hukuk devleti” olarak tanımlamıştır. Anayasanın bu
düzenlemeleri karşısında, yasama organı yasa yaparken, anayasada güvence altına
alınan hakların korunmasını gözetmek zorundadır. Yeterli ve temiz suya
erişilemeden insanın maddi varlığını sürdürmesi mümkün değildir. 2560 sayılı
Yasa’nın 23’üncü maddesindeki, kâr elde etmeyi hedefleyen düzenlemeye
dayanılarak belirlenen fiyatlandırma ile özellikle yoksul yurttaşlar gereksinimi
olan suyun bedelini ödeyemeyecekler, bunun sonucunda da suları kesilecektir. Bu
şekilde yasanın düzenlemesi suya erişim hakkını ortadan kaldıracak niteliktedir.
Yasanın anayasaya aykırılığının yanı sıra, dava konusu yönetmelik hükümleri
başka nedenlerle de hukuka aykırıdır:
a)Yukarıda sayılan anayasaya aykırılıklar aynı zamanda işlemin de hukuka
aykırı olduğunu göstermektedir. Yukarıda 2560 sayılı Yasa’nın 23’üncü
maddesindeki “Yüzde 10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı” ibaresinin
anayasaya aykırı olduğuna ilişkin itirazlarımız, aynı hükmü içeren yönetmeliğin
dava konusu ettiğimiz 7’nci ve 9’uncu maddesinin de açıkça hukuka aykırı
olduğunu göstermektedir.
b) Anayasa madde 90/son gereğince öncelikle sözleşme uygulanmalıdır. Yukarıda
bir kez daha belirttiğimiz gibi, anayasa madde 90/son; usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. (Ek cümle;
5170-5/7/2004) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas
alınır.
c) Dava konusu işlem daha da yoksullaştıracaktır. Kişi başına günlük su
gereksinim ortalama 180 litredir (Kaynak: Environmental Health (Çevre Sağlığı) -
Yazar: Dade W. Moeller).
İnsanın gereksinim olan su miktarını göz önüne aldığımızda da dava konusu
işlemin hukuka aykırı olduğu açıktır.
Turhan Çakar / Tüketici Hakları Derneği Genel
Başkanı
|