İstanbul’da denizde çalışacak "taksiler" hizmete girmiş.
Gazetelerde haberini okudum, fotoğrafını gördüm. Bir banyo küvetini almışlar,
üzerine tersten bir başka banyo küvetini giydirmişler, olmuş sana "deniz
taksi".
İstanbul Boğazı, "tekil" bir örnek! Bir benzeri yok. Çanakkale Boğazı, ancak
"biraz andırabilir", hepsi o kadar! Ve bu Boğaz’ın ayrılmaz parçaları var: Boğaz
vapurları. Martılar. Kıyıdaki simitçiler. Günün her saatinde balık tutan
insanlar. Balıkçı kayıkları. Birisi olmazsa, Boğaz ile ilgili bir resim
yapıyorsanız, eksik yapıyorsunuz demektir.
Ve biraz estetik duygusu olan bir kişi, Boğaz’da bir "taksi" çizecek olsa,
böyle bir şey çizmez.
Evet, içi konforluymuş. Temizmiş vs! Oysa Boğaz’a çok yakışan bir sürü tekne
modeli olabilirdi. Eski dolmuş motorları modernize edilebilirdi. Boğaz vapurları
çizgisine uydurulmuş bir "lobster" modeli bulunabilirdi. Boğaz’ın 50 küsur
yıldır en güzel teknesi olan Hiawatha taklit edilebilirdi.
Ama herhalde en son düşünülebilecek olan şey, bu banyo küveti olmalıydı!
Bu kent, Tanrı’nın bize bir armağanı! Onu sadece kendimiz için değil, bütün
insanlık için, çocuklarımız, torunlarımız için de korumak zorundayız. Ve her
taşının üzerine titremek zorundayız. Çünkü bu kentin "her sengine yekpare Acem
mülkü feda edilebilir"!