80 Bienalde Devr-i Alem




Güncel sanat bienalleri canlandı: şimdi dünya çapında, bu megashowlardan 50 tane var.

Bienaller, galerilerin para ödeyerek sergi mekanları sağladığı sanat alışverişi fuarlarından farklı olarak, hükümet fonları ile, küratörlerle işliyorlar ve ev sahibi şehrin haritada yer alması için tasarlanıyorlar. Herhangi bir yılın herhangi bir gününde, bir sanat bienali, dünyanın bir yerinde sahneleniyor ve göçmen kavimler olan küratörleri, uzmanları, koleksiyoncuları ve meraklı yerli halkı kendilerine çekiyorlar. Peki, tüm bir yılı birinden diğerine giderek geçirmek nasıl olurdu?

Tebrikler! "Sanat Bienalleri Gizem Turu"nda bir yer kazandınız!

İlk hedef güneşli Tiran, Arnavutluk. Tiran Bienali 3’ün teması “Tatlı Tabular.” Ama seks, uyuşturucu ya da para gibi modası geçmiş tabuları beklemeyin; burada, Tiran’da tabu olarak görülen şey “standart organizasyon.” Açılış partisi ve kataloğu sona alarak, şovu tersine işletiyorlar.

Tiran’dan sonra sıra Venedik’te- 1895’deUlf Wuggenig’in deyimiyle "altın standart rejim çağı....küreselleşmenin başlangıcı" nda doğan tüm modern bienallerin zarif büyükannesi.

Bu yıl, Venedik 2 kadın küratöre sahip; Maria de Coral ve Rosa Martinez. Tema “kalıcı deha”, ama endişelenmeyin; “Büyük Beyaz Erkekler”le dolu odalarda değilsiniz.

“Arsenal”-Silahhane’de göreceğiniz ilk şey 1970’ler stili “Gerilla Kızları”ndan propaganda bürosu-agitprop; sonrasında ise yeni yerlerden yeni sanatçıların bir sürü video sanat gösterileri. Gregor Schneider’ın San Marko Meydanı’nı Mekke’ye çevirme planının Venedik yönetimi tarafında reddedilmesi ne yazık. Ama, tüm bienallerin ninesinin hala dişleri var.

Venedik’te kalacak çok zaman olmayacak: Çin’deki İkinci Pekin Bienali'ne gitmelisiniz. Teması “Hümanist Endişeli Güncel Sanat.” Bu kulağa -özellikle Çin’in insan hakları eleştirileri açısından-hoş geliyor!

Pekin küratörleri nereden geldiğinizi biliyor olmalı:"Bir çok mükemmel hikaye ve sembolik iş çıktı ve video sanata ilgi gösteren Venedik Bienali’nin geleneğini kırdı. İmgenin o metodu karşılaştırmalı olarak ele alınınca zaman kaybettirici ve izleyici üzerinde derin bir izlenim bırakmıyor.”

Dolayısıyla, Pekin, bienalde bir çok resim asmış. Hangi stilde olurlarsa olsunlar, küratörlerin son yorumlarında kesinlikle sosyalist bir gerçekçilik var: “Sanat değişik grupların dikkatini çekince, bu, girişimcilerin iş imkanları sağlamak, endüstrilerini genişletmek ve ünlerini artırmak için bir şans."

Asya’dayken, Kyusku adındaki Japon adasına, Üçüncü Fukuoka Asya Sanat Trienali’ne, sonra da Yokohama Trienali’ne gidelim. Yokohama’da, sanat işler durumdaki iki büyük antrepoda ve -küresel sanat alışverişinin küresel alışverişle ne kadar yakın ilgisi olduğunu hatırlatmatılmasına gerek duyarsanız diye- limanda gösteriliyor.

Sonra, Kore’deki Gwangju Bienali’nin sonuna yetişmek için ancak vakit kalıyor. Burada, Muiccia Prada’dan İngiliz çiftçi Ross Cherrington’a kadar 60 sanatçı olmayan kişi sanatçıları seçiyor. Sonrasında, Avrupa’ya geri dönüyoruz- daha doğrusu Türkiye’nin AB üyelik kriterlerini karşılaması halinde Avrupa’da olabilecek bir şehre: İstanbul.

İstanbul Bienali’nde, küratörler sanatçıları, birkaç ay boyunca şehirde yaşamaları ve çalışmaları için davet etmiş. “Mekanlar, bir apartman, eski bir gümrük deposu, eski bir tütün deposu, bir galeri, bir dükkan, bir tiyatro ve bir ofis binası..Bu venüler arasındaki yürüyüş de bienal deneyiminin bir parçası olarak görülmeli."

Bir sonraki durak: Fransa, sekizinci Lyon Bienali. Küratörler N. Bourriaud ve J. Sans tema olarak “Süreyi Deneyimlemek”i belirlemişler.

“Bu 2005 Bienali 70’lerin deneysel ruhu ile çakışıyor...bizim ilgimiz yeni yaşam formlarının laboratuvarı....feminizm, çok kültürlülük, seksüel azınlıkların çatışmaları, “yeni çağ” ruhu, kimliksel ve bağlamsal deneyim, ekoloji, oryantalizm, dekolonizasyon...Ama hepsinden önemlisi, tüketici toplumunu reddetmek için bir model oluşturuyorlar.”

Yerel ekonomiyi canlandırırken, tüketim toplumunu reddetmek, pastaya sahip olup, sonra da onu yemek gibi geliyor.

Eğer yorgun hissediyorsanız, Mart-Mayıs 2006 tarihlerindeki Angola’daki Luanda Trienali’ni geçebiliriz. Doğruca Robert Storr küratörlüğündeki beşinci Santa Fe Bienali’ne gidebiliriz. Ya da, bunu da geçip, New York’daki Whitney Bienali’ne yetişebiliriz. Bu bienalin başlığı “Day For Night?”-Gece İçin Gündüz?- ve küratörleri iki Avrupalı-Philippe Vergne ve Chrissie Iles.

Sonrasında, İtalyan küratör Maurizio Cattelan yürütücüğündeki dördüncü Berlin Bienali’ne gidebiliriz. Ama, yorgun düşerseniz, direkt Havana Bienali’ne ve sonrasında Sidney Bienali’ne. Sonra, tabii ki son moda Brezilya’daki Sao Paolo Bienaline.

O da ne? Tüm bu işi kısa mı kesmek istiyorsunuz? Ama, yapamazsınız, Hala, Kore’deki Busan Bienali, Singapur Bienali var. Eğer sanat havasında değilseniz, her zaman para var: Singapur Bienali web sitesinde bienalin “Singapur 2006: Küresel Şehir. Fırsatlar Dünyası...Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın Yönetim Toplantısı” ile çakıştığı haberi var.

Durun gitmeyin. Hala Liverpool Bienali var. Eylül-Kasım 2006’da. Evet, Liverpool, Beatles’ların şehri. Onları düşünün, şapkaları ile gerileyen post-endüstriyel şehirlerinde, limanda otururken ve Amerika’dan gelecek kültürel malzemeyi beklerken düşünün...Onları akorları, temaları, sözleri öğrenip, değiştirip, dünyaya “beat boom” olarak ihraç ederken düşünün..ve bu süreçte sadece şehirlerinin kaderini değil, ama tüm İngiltere’nin kaderini değiştirirken...

Evet, kültür bir şehri kurtarabilir, ve sanat da tüm dünyayı değiştirebilir. Haydi, “Gizem Turu"nda kalın!

Derleyen: Zehra Tonbul