Bienalde Meydan Savaşı



Halil Altındere bienale küratörlüğünü yaptığı "Serbest Vuruş" sergisinin yanı sıra, "Miss Turkey" adlı videosuyla da katılıyor. "Serbest Vuruş" sergisi, bienalin Antrepo'daki "Misafirperverlik Alanı"nda konuşlanıyor.

Üç farklı jenerasyondan 34 sanatçıyı bir araya getiren sergi, bienalin en sert etkinliklerinden biri. Sergideki yapıtların büyük bir bölümü, yakın Türkiye tarihinin konuşulmayan, ertelenen, es geçilen pek çok sosyal, siyasi meselesini ele alıyor. "Serbest Vuruş"u, bienale ayrıca "Miss Turkey" adlı video çalışmasıyla da katılan küratörü Halil Altındere'yle konuştuk.

"Serbest Vuruş", bienalin en sert sergilerinden biri. Daha önce de kimlik sorununu ele alan bir işle katılmıştınız. Bienalin yaramaz çocuğu siz misiniz?
Aslında bienalin yaramaz çocukları zaten var, bana düşen onları bir araya getirmek oldu. Buna, kenarda, yeraltında duran, uygun zamanı bekleyen, kolektif olmayan, ama birbirlerinin üretimini takip eden insanları birleştirme de diyebiliriz.

Sergi, politik ve muhalif yapısıyla dikkat çekiyor. Yani "Serbest Vuruş" pek rastladığımız türden bir sergi değil...
Zaten İstiklal Caddesi üzerinde sıralanan kurum ve özel galerilerde bu tür bir sergiyi görmek mümkün değil. Küratör değilim, ama böyle bir eksiklik gördüğümde müdahale ihtiyacı duyuyorum. Türkiye'de son dönemde yaşanan sosyal, siyasal gerginliği hepimiz biliyoruz. 6-7 Eylül olaylarından tutun, Ermeni Konferansı'nın iptaline, 12 Eylül'e, Kürtler geçiyor diye otobüslerin devrilip taşlanmasına kadar yaşanan çeşitli olaylar serginin tahrik gücünü yükseltti ve bienalin içinde patlamaya yakın bir bomba gibi durmasını sağladı. Sergideki işlerin çoğu, yakın dönem Türkiye siyasal tarihiyle ilgili. Mesela Cumartesi Anneleri olgusu bir belgeselle, ilk defa çağdaş sanat ortamına taşındı. Militarizm, iktidar, savaş gibi kavramları ele alan politik işlerin yanı sıra, cinsel kimlik, kadın emeği, dayanışma, interaktiflik üzerine çalışmalar da var.

Sergideki 34 sanatçı bir araya nasıl ve hangi özellikleriyle geldi?
Amaç, üç jenerasyondan sanatçıları bir araya getirip ortak konular üzerinde politik bir söz söylemekti. Aslında serginin kökeni 2003'te yaptığım "Seni Öldüreceğim İçin Üzgünüm" sergisine dayanıyor. O sergi yeni jenerasyonun muhalif tavrını yansıtıyordu. "Serbest Vuruş" ise onun bir adım ötesinde üç kuşağı içine alıyor. Yani ilk sergiye "ihtar" dersek, "Serbest Vuruş" "meydan savaşı" gibi oldu.

Bienale bir de İstiklal Caddesi'ni bir performans alanına dönüştürdüğünüz "Miss Turkey" adlı çalışmanızla katılıyorsunuz...
"Miss Turkey" üzerinde iki yıldır çalıştığım, 9 performans sahnesinden oluşan bir video. İstiklal Caddesi'ni seçmemin sebebi ise orada yaşanan kaotik, zengin ve katmanlı ortam. Tarlabaşı Bulvarı'na set çekilmesi, sanatçıların Asmalımescit'e yerleşmesi, göç, göçle birlikte gelen kaçak işçiler, kenara itilenler, Nişantaşı eğlence sektörünün Beyoğlu'na taşınması... Tüm bunlar bir türkü bardan caz cafeye, oradan travesti barına girmenizi sağlayan çoğulcu, zengin ama kaotik bir durum yarattı. Bu mekânlar, farklı kültürlere ve sınıflara mensup insanların birlikteliğinin olduğu tek yerde, yani İstiklal Caddesi'nde. Çalışmaya "Miss Turkey", yani "Türkiye Güzeli" adını vermemin nedeni de bu.

Performansınızda, Beyoğlu'nda banka soygunu ya da hırsız-polis sahneleri de var. Bunları canlandırıp videoya kaydederken, olayın farkında olmayan insanların tepkisi ne oldu?
Beyoğlu o kadar güçlü ki, bir film ya da müzikle onunla baş etmek çok zor. Bunun tek yolu, barındırdığı garipliklerin ötesine geçebilecek kurgular oluşturmaktı. Bu yüzden orada her an olabilecek kapkaç, polis sorgulaması gibi olayların önüne geçebilmek için absürd kurgular yaptım. Mesela bir bankanın resim galerisinden elinde bir tabloyla kaçan soyguncu gibi... Buna rağmen yoldan geçen insanlar bu anlık olaylara pek de tepki vermedi. Bu da İstiklal Caddesi'nin çekim gücünü gösteriyor.