Fuarda geçen yılın aksine, bu yıl video art örnekleri adım başında karşımıza çıkmıyor. Buna karşılık fotoğraf, biraz gevşemiş gibi görünse de ağırlığını sürdürüyor. Erotik kapsamdaki işlerde de geçen yıla oranla bir çözülme gözlemleniyor. Bir yabancı düşkünlüğü (''xenophilie'') geçen yılların aksamayan eğilimi olarak bu yıl da geçerli; bu kez özellikle Uzakdoğu atmosferi ağır basıyor.
Kentin çevresini kuşatacak olan yeni tramvay yolunun yapımı nedeniyle, belli noktalarda neredeyse arapsaçına dönen Paris trafiği, sanatın alışılmış periyodik trafiğini aksatmıyor. Bu yıl 6-10 Ekim tarihleri arasında gene aynı mekânın (Port De Versailles) birbirinden bağımsız iki dev pazarlama salonunda, dünyanın 26 ülkesinden 220 galeriyi ağırlayan 32. FIAC fuarında buluşan galericiler, koleksiyoncular ve sanat meraklıları randevularını aksatmıyorlar. Aksamayan yalnız bu buluşma değil; fuarın yerleşim düzenindeki akıcılık ve programa uyum konusundaki titizlik de izleyicilerin çehrelerindeki ışıltıya yansıyor. 10'u dış ülkelerden gelen 12 yeni galerinin temsil ettiği ''Perspectives'' ve 9'u yabancı 13 galeriyi kapsamına alan ''Future Quake'' bölümleri, bu yıl da geleneksel işlevleri ve kuşkusuz yeni konumlarıyla, fuardaki genel havaya katkıda bulunuyor.
Fazla ayrıntıya inmeden birkaç olguya değinmek yararlı olacak: Bu iki sektörden birincisi, son zamanlarda uluslararası pazarda yer tutan sanatçıların kişisel ya da tematik sergilerine ağırlık verirken, ikincisi kültürel planda fiyatları fazlaca yukarı çekmeden öncülük işlevine açık çalışmalarla gündemdeki sanat pazarına egemen olmanın savaşını veriyor. Çağdaş ve modern mobilya tasarımı, bu kez fuarda dikkat çekebilecek bir noktaya geliyor. Yirminci yüzyılın klasikleri olma aşamasındaki bilinen isimlerin yanında, en iddialı yeniler, iki uçtaki dengenin bu yıl da korunduğunu gösteriyor. Ancak geçen yılın aksine, bu yıl video art örnekleri adım başında karşınıza çıkmıyor.
Fransız galerileri köşe başlarını tutmuş
Hatta bu konuda bir geri çekilmeden bile söz edilebilir. Buna karşılık fotoğraf, biraz gevşemiş gibi görünse de ağırlığını sürdürüyor. Erotik kapsamdaki işlerde de geçen yıla oranla bir çözülme gözlemleniyor. Bir yabancı düşkünlüğü ( ''xenophilie'') geçen yılların aksamayan eğilimi olarak bu yıl da geçerli; bu kez özellikle uzakdoğu atmosferi ağır basıyor. Ama Fransızların, ev sahibi olarak fuara ağırlıklarını koymakta bu kez de atak davrandıkları kuşku götürmez; fuarın önemli köşe başlarını Fransız galeriler tutmuş. Fransızların bilinen bencil tutumlarıyla da ilgili olan bu durum, pazarın olanaklarından yeterince yararlanmak gibi her fuar için geçerli olan amaçlardan yola çıkıldığı izlenimini güçlendiriyor. Tanıtım katologlarında ''touche française'' olarak isimlendiriliyor bu durum. Yani nalıncı keseri burada da işliyor doğal olarak. Güncel sanat ürünleri bu yıl ayrı bir salonda sergileniyor.
Altında, ilki 2000'de düzenlenen Marcel Duchamp ödülü, bu yıl dört genç sanatçı arasında, fuarın dikkat çeken etkinliklerinden biri olarak paylaştırılıyor.
Yeni galerilere yol açmakta fuar bu kez daha duyarlı. Görece ölçüde teknolojinin olanaklarından yararlanan işler 5 numaralı salonda toplanıyor. Ama ilginin, girişinde dev boyutlu metal heykeliyle Calder'in ziyaretçileri karşıladığı ana salonda yoğunlaşması, FIAC'ın alışılmış ve benimsenmiş çizgisinin gene sürdüğünün kanıtı. Serginin onu aşkın sponsorları arasında Citroen'in bu yılki fuar nedeniyle tasarımladığı ve girişe yerleştirdiği otomobil, bir ''sanat yapıtı'' olarak takdim ediliyor. Bu sunum, fuarla aynı günlerde Pompidou'da sergilenen Dada akımı sanatçılarının vaktiyle teknolojiye alkış tutan ünlü deyişlerini akla getiriyor ister istemez.
Türkiye'den de bir galeri var
Geçen yıl fuarın ''Pilotaj'' komitesi Avrupalı galericilerden oluşan bir seçici kurulu, fuara katılacak galerilerin isimleriyle görevlendirmişti. Dokuz üyeli bu kurul, bu yıl da katılımlarına karar verilen galerileri saptamış. Seçilen galeriler arasında, bu yıl Türkiye'den bir galerinin de (Artist Sanat Galerisi) ilk kez yer alıyor olması, ülkemiz açısından kuşkusuz önemli bir olgu. Artist, üç yıl önce Berlin'de kendi adını taşıyan bir galeriyi açarak, uluslararası arenada pay sahibi olmanın yolunu açmıştı. Bu kez, Fransa'daki dört önemli fuardan (ötekiler ''Artenim'' , ''Art-Paris'' ve Strasbourg'' sanat fuarları) biri ve en köklü olanı FIAC'ta yer almakla, AB'ye üyelik aşamasındaki ülkemiz açısından da bir ilki gerçekleştirmiş olmaktadır. Artist'in katılım konusunda, bir Türk sanatçının (Ömer Uluç) yanı sıra kendi galerisinde sergilerini yaptığı ya da yapıtlarına yer verdiği dört yabancı sanatçıyı (Jan Fabre, İlya Kabakov, Panamarenko ve Richard Serra) fuara getirmesi, ilk bakışta yadırganabilir. Ancak, söz konusu katılımın ilk olması düşünüldüğünde, gerek ''bakış'', gerekse sanatsal düzeyde ''paylaşım'' ilkelerine uyum açısından, böyle bir tavrın benimsenmiş olmasının bundan böyle sürmesi planlanan bir girişim için yararlı olacağı da gözden uzak tutulmamalı.
FIAC, genel planda çağdaş ve modern sanat üretiminin alıcılar başta olmak üzere geniş izleyici kesimine açıldığı devasa bir alan. Bu alanın düzenlenmesinde ve muhatap kitleyle temelli ilişkilerin organize edilmesinde, ilgili sektörlerin devreye sokulmasında görev alanlar, genellikle fuarların, özellikle de bu fuarın üstlendiği geleneksel işlevi birinci sıraya almakta haklılar elbet. Katılımcı galeriler ise kendi aralarındaki olağan rekabetin, sonuçta çağdaş sanat bilincinin oluşumuna önemli bir katkı yaptıklarının farkındalar. Yani sonuçta, kazanan ve kârlı çıkan gene günümüz sanatı olacaktır. Standların yan yana ve arka arkaya dizilen görüntüsü içinde bu yılın FIAC'ı, anlayış ve eğilim ayrımlarının bir sağlık işareti olduğu ve özendirilmesi gerektiği gerçeğine, bir kez daha vurgu yapıyor, bu gerçeği sanat pazarının sınırlarını biraz daha genişletmiş ya da en azından bu sınırların önemine bir kez daha işaret etmiş oluyor.