Heykelin Büyük Ustası Emirgan'da

1917'de öldüğünde dünyanın önde gelen sanatçılarından biri olarak uğurlanan Auguste Rodin'i belli başlı yapıtlarıyla İstanbul'da izleyebilmemiz için neredeyse 100 yıl geçmesi gerekiyormuş! Modern Türk sanatının ortaya çıktığı bu süreçte, pek çok Türk sanatçısı Paris'e gitti geldi; orada çeşitli atölyelerde eğitim gördü; müzeleri gezdi ve hiç kuşkusuz Rodin'in yapıtlarını da yakından inceleme olanağı buldu.

Paris'te eski bir manastırın olduğu yerde, kentin gürültüsünden uzak bir modern sanat tapınağı şeklinde düzenlenen Musee Rodin, 1919 yılında açılmış; Rodin'i yakından tanımak isteyenlerin, özellikle de genç heykeltıraşların vazgeçilmez uğrak noktası olarak yıllardır orada duruyor.

'Rodin İstanbul'da' sergisini gezerken, böyle bir görsel birikimi yanı başında bulan bir sanatçıyla, bundan mahrum olan bir sanatçının artısını eksisini düşünmeden edemedim: Kendi çağının heykeline yeni bir ifade dili kazandıran Rodin, Simmel'e göre 'modernlik ruhunun ifadesi' olan bu sanatçı, modern sanatın oluşum çerçevesi içinde yadsınamaz bir milat noktası. 19. yüzyılın kalıplaşmış akademik sanatına karşı cesurca karşı duran, insan bedeninin hallerini zengin bir biçimsel dağarcık içinde, üstelik heykelinin oluşum serüveniyle birlikte ortaya koyabilen Rodin'in sanatı, bir tür yoğun 'heykel dersi' niteliğinde!

Biçimi ve malzemeyi yoğun bir enerjiyle donatarak acı ya da haz ekseninde her tür duygunun dile geldiği, sanki soluk alıp veren bir dış kabuğa dönüştüren Rodin'e, nasıl düşündüğünü, nasıl gördüğünü, nasıl hissettiğini kavramaya çalışarak bakmak, uzun uzun bakmak gerek. Rodin'de her heykeltıraşa yol gösterebilecek öylesine derin bir kavrayış; elle gerçekleştirilebilir olana dair öylesine bilen bir teknik tutum var ki feyz almak (ya da Brancusi gibi, feyz alıp da karşı çıkmak) için röprodüksiyonlarıyla yetinmek zorunda kalan sanatçılar dezavantajlı sayılabilir, o kesin.

'Rodin İstanbul'da' sergisi, Rodin'i tüm yönleriyle tanıtmayı hedefleyen ve bunu başaran bir sergi: Sanatçının 37 yaşında resmi Salon'a ilk kez kabul edilen ve tartışmalar yaratan yapıtı 'Tunç Çağı'ndan (1877), 20'li yaşlarında yaptığı, geleceğe yönelik ipuçları veren 'Kırık Burunlu Adam'ına (1864); sanatının özü sayılabilecek olan 'Cehennem Kapısı'nda görülen çeşitli figürlere; 'Adem' ve 'Havva'ya (1881), 'Calais Burjuvaları'ndan modern heykel sanatının başlangıç noktası sayılan 'Balzac'a değin Rodin'in sanatının tanınmış pek çok yapıtının örnekleri, zengin bir görsel şölen oluşturuyor.

Sanatçının en büyük özelliklerinden biri olarak nitelendirilebilecek tamamlanmamış figürlerine esin kaynağı olan antik heykel koleksiyonu ise,
sergi içinde sergi niteliğinde ve doğrusu son derece anlamlı bir katkı. Rodin'in önceden gerçekleştirilmiş çeşitli öğeleri rastlantısal kompozisyonlarda nasıl bir araya getirerek yeni görünümler yarattığını ortaya koyan sergide, atölyesinden ve yaşamından fotoğraflar da görülmeye değer bir birikim sunuyor.

Camile Claudel'le fırtınalı ilişkisine veya Rilke'yle olan dostluğuna kısaca değinen serginin en büyük özelliği, Rodin'i Rodin yapan özelliklerin izini sürmesi. Gençliğinde Paris Güzel Sanatlar Okulu'nun üç kez reddettiği bir gencin yaşamı boyunca kendi 'aykırı' yolundan vazgeçmeden, yoğun bir azimle çalışarak kendini nasıl yarattığını ortaya koyması... Bu anlamda Rodin'e oldukça klasik bir bakış açısıyla yaklaşan serginin eğitici yönü ön planda ama, sıkıcı bir didaktik sergi beklemeyin; çıplak desenlerinden küçük heykellerine, uzun bir yaşamın her yönüne dair merakla dolacağınız bir geziye hazırlanın. Müzenin sergiyi pek iyi 'taşıdığı'nı; dış mekânlarla birlikte iç mekânların kullanımında heykelleri soluksuz bırakmayan düzenlemenin izleyiciyi tümüyle kavradığını da belirtelim.

Bir müzenin gerçek işlevini yerine getiren Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, tanıtıcı, eğitici ve bu sergide olduğu gibi 'gerekli' sergilerle örnek bir tutum sergiliyor. Picasso'dan sonra Rodin sergisi, müzenin modern'in yapıtaşlarını İstanbul'a taşımak gibi bir niyeti olabileceğini ortaya koyuyor ki bunun yeni kuşaklar için büyük bir şans olduğu yadsınamaz. Sergi projesi ve konsepti müze müdürü Nazan Ölçer'e ait; küratörleri ise Hugues Herpin ve Marie-Pierre Delclaux.

"Rodin İstanbul"da, birinci sınıf bir sergi, uzaklardan da gelip görmeye değer; sakın kaçırmayın! 3 Eylül'e kadar sürüyor.