Turizm sezonunu ilk “Yavaşşehir”imiz olma heyecanıyla karşılayan
Seferihisar acaba “hızlı” günlerini arıyor mu? Belediye Başkanı
Tunç Soyer hiç duraksamadan “kesinlikle hayır” diyor ve
ekliyor: “Sakin yaşamanın tembellik değil, tam tersine ‘üretimle ve yerel
değerlerimizle gelişmek’ anlamına geldiğini gören herkes ‘Artık asla
hızlanmayız’ demeye başladı.”
Başkana soruyorum: “Üretimle ve yerel değerlerle gelişmek” bizim kuşak için
de “yılların özlemi” değil miydi?
İtalya’da başladığından, İtalyanca “citta” (kent) ile “slow”un (yavaş)
birleştirildiği “Cittaslow”ların 21 ülkede 132 kente ulaştığını belirten Soyer,
tüm kıtalardan ilgi görmesini küresel tüketim dünyasında “yerel kalkınma”yı
hedeflemesine bağlıyor.
Örneğin geçenlerde gittiği Güney Kore’de bile Cittaslow’ların 6’ya çıktığını
belirterek diyor ki; “Dünya’nın öbür ucunda ortak hedefleriniz olan kentlerle
tanışıp dertleşmeniz müthiş bir şey...”
Uzakdoğu’dan Akdeniz’e, Avrupa’dan Amerika’ya “ortak hedef”ler arasında neler
mi var?.. Öncelikle “fast-food yerine yerel yemekler”; “AVM’ler yerine halk
pazarları”; “otomobil yerine bisiklet”; “çok yıldızlı oteller yerine aile
pansiyonları”; “apartmanlaşma yerine eski evlerin yaşatılması...”
Başkan anlattıkça, yıllardır yaşadıklarımızı düşünüyorum. Bütün bunlar,
“biz”lerin de öteden beri savunduğumuz; aynı nedenle malum rant çevreleri
tarafından “gelişme düşmanı”; hatta “gerici” sayıldığımız önceliklerimiz değil
mi? Cittaslow hareketinden çok önce, kendi kentlerimiz için öngördüğümüz bu
“kimlikli yaşam” ilkelerinden ötürü ne “ilkel”liğimiz kaldı ne de
“ideolojik”liğimiz...
Şimdi Tunç Başkan haklı bir heyecanla diyor ki; “Özellikle evleri turistlere
açmak; Seferihisarlıları ‘kişilikli ev sahibi’ konumuyla turizm gelirine
kavuşturmak için pansiyon gereksinimlerini karşılamak üzere Kültür ve Turizm
Bakanlığı’ndan aldığımız 250 bin lirayla bile halkın yüzü gülmeye başladı.
Turist, artık tatil köyünde değil, kent yaşamıyla iç içe..”
Bir kentin “Cittaslow” olması demek, küresel sömürgeciliğin hem “tüketim
kültürü”ne hem de “turizm soygunculuğu”na karşı yerel halkın “üretken ve insani
değerleri”yle meydan okumak demek...
Nitekim örneğin Sığacık Kalesi’nde kurulan “köylü pazarı” öylesine ilgi
çekmeye başlamış ki yıllardır unutulan “yerel ürün”ler tarlalarda, bahçelerde
yeniden üretiliyor; yok olmaya yüz tutan geleneksel el sanatlarında yeniden
harikalar yaratılıyor… Maliye’nin “bıktırıcı ve adaletsiz vergi denetimi” ise
ülkeyi yönetenlerin hiç de iyi anılmasına neden olmuyor...
Okul bahçelerindeki “bostan”lar sayesinde “üretken öğrenci”ler yetiştiklerini
de söyleyen Soyer, “Seferihisarlı” bilincini geliştirmek için 75 yaş üstü 350
hemşerileriyle yaptıkları “sözlü tarih” çalışmasının da yakında yayımlanacağını
belirtiyor...
Akyaka sırada
Peki, Türkiye’nin “yeni Cittaslow”ları hangi kimlikli kentlerimiz; sırada
kimler var ve üyelikleri nasıl gerçekleşecek?
Hareketin “yürütme kurulu”nda görev alabilmek için ülkemizden en az 2 kentin
daha üyeliğini sağlamak gerekiyor. ABD bile 3 kentle temsil edildiği için bu
“antiemperyalist” kent dayanışmasının yürütme kurulunda...
2012’deki “Uluslararası Genel Kurul”a ev sahipliği adaylıkları için bir an
önce 3 kente ulaşmamız gerektiğini belirten Soyer, “Sırada kimler var” sorumuza
“bağlayıcı” yanıt vermek istemiyor; çünkü Türkiye’den adayları “seçme ve önerme”
yetkisi Seferihisar’da… Başkan, kararın ancak uzmanlardan oluşan bir danışma
kuruluyla verilebileceğini belirtiyor.
Bu aşamada “öne çıkan” yerleri sıralarken ikide bir “kesin değil” dese bile,
Gökova Körfezi’nde Nail Çakırhan’ın yarattığı Akyaka beldesi için şunları
eklemeden de edemiyor: “Referandum yaptılar, büyük oranda halk desteği alındı…
Doğayla uyumlu yapılaşma geleneğini sürdürme şansını da
arttırıyor...”