Dört bir yandan yükselen gecekondular arasında sıkışan İzmir, kentsel dönüşüme ihtiyaç duyuyor. Kaçak ve denetimsiz yapıların güvenli olamayacağı, geçen ay yaşanan 'deprem fırtınasının' unutulmaması gerektiği anımsatılıyor. Çözümün kent yenileme projelerinin yaşama geçirilmesi ve toplu konut hamlesine hız verilmesinde yattığı vurgulanıyor.
"Deprem öldürmez, konutlar öldürür" söylemi Marmara Depremi'yle gündeme geldi. Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara'nın sık sık vurguladığı bu söylem, 5 eksenindeki depremlerle sallanan İzmir'de bir kez daha anımsandı. Bu da beraberinde, kentteki çarpık yapılaşmayı, göçle oluşan gecekondulaşmayı, kent yenileme projelerini, dayanıklı yapıların oranını, yapılması gerekenleri, ısrar edilen yanlışları ve bugüne kadar atılmayan adımları gündeme getirdi.
Anayasanın 23. maddesi "Herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir" diyerek, göç yollarını açıyor. Ancak 35. maddede vurgu yapılan "Mülkiyet hakkının kullanılması, toplum yararına aykırı olamaz" olgusu göç dalgası karşısında savunmasız kalıyor. Plansız ve sağlıksız yapılar tüm kentlilerin yaşam pratiğini olumsuz biçimde etkiliyor. Buna bir de siyasilerin, iktidarlarını devam ettirebilme adına verdikleri "imar affı" tavizleri de eklendiğinde sorun, içinden çıkılmaz hale geliyor. Türkiye'de 1948 ile 1986 yılları arasında 10 kez imar affı çıkarıldı ve İzmir'de bundan payını aldı.
DİE'nin 2003 yılı verilerine göre İzmir'de 1 milyon hane var. Bu oranın 262 bini tek katlı ev, 685 bini apartman ve 41 bini de gecekondulardan oluşturuyor. 615 bin konutta ev sahipleri otururken, 290 bininde kiracılar var. 12 bin konut da lojman olarak kullanılıyor.
Yapılan araştırmalar İzmir'in yılda 80 bin civarında göç aldığını ortaya koyuyor. Bu oranın büyük kısmını doğu illerinden gelenler oluşturuyor. Göç, beraberinde gecekondulaşmayı da getiriyor.
İl merkezinde günden güne artan nüfusa karşın konut ihtiyacının önüne geçilemezken, kentle yakın dönemde birleşme olasılığı bulunan çok sayıda yerleşim bulunuyor. Batıda Urla, güneyde Cumaovası (Menderes), kuzeyde Harmandalı, Ulucak ve Menemen bunların başında geliyor. Adı geçen yerleşimlerden Harmandalı ve Menemen'in de göç aldığı göz önüne alındığında, buralarda da kısa süre içinde önlem alınmaması halinde düzensiz kent eklentilerinin oluşacağı endişesi taşınıyor.
1950'li yıllara kadar tarım ürünlerinin ihraç limanı olarak ticari yaşamı şekillenen İzmir'in kültürel yapısının, bu tarihten sonra ülke genelinde başlayan göç dalgasının etkisiyle değişime uğradığı hemen tüm kesimler tarafından dile getiriliyor. Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Ercan Tatlıdil, göçle birlikte gelen yoğun nüfus artışının kent içindeki arazilerin fazlasıyla değerlenmesine yol açtığını kaydederek, bunun da kent çevresinde altyapıdan yoksun, kaçak yerleşim alanlarının oluşmasına neden olduğu bildiriyor.
İzmir'deki ilk gecekondulaşma hareketinin Kadifekale yamaçlarında, 1960'lı yıllarda başladığını anımsatan Tatlıdil, şu görüşlere yer veriyor: "Ardından Bornova'nın Altındağ bölgesinde bu eksende hareketlilik yaşandı. 1975 yılına gelindiğinde gecekondulaşma hareketi Bornova'nın Çamdibi ve Mersinli bölgelerinde yoğunluk kazandı. Buna etken de, sanayi kuruluşlarının bu yerleşim alanlarına yakın yerlerde kurulmasıdır. 1980'li yıllarla birlikte kentteki gecekondu ağı hazine arazileri başta olmak üzere tüm merkez etrafında bir çember oluşturdu."
DPT tarafından yapılan bir araştırmada elde edilen bulgulara göre İzmir gecekonduları ile ilgili şu sonuçlar saptandı:
-Kente göç nedeninin başında ekonomik koşullar geliyor. İş bulma umudu göçü tetikleyen etken.
-Gecekondularda mahalle bazında yerleşim, belirli bir yöreden gelenlerin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Hemşerileriyle aynı mahallede oturanların oranı yüzde 62.2.
-Gecekondularda oturanlar genellikle Elazığ, Sivas, Tokat, Kars, Mardin ve Konya'dan geliyorlar.
Yerel Gündem 21 tarafından yapılan bir araştırmada da, kentteki gecekonduların yüzde 65'inin çok katlı olduğu vurgulanıyor. "Apartman gecekondu" adı verilen bu binaların hiçbirinde mühendislik kurallarına uyulmadığının altı çiziliyor.
Araştırmalar gecekondulaşmanın, Buca ve Narlıdere'ye yöneldiğini gösteriyor. Yüzde 40 ile 50 arası kaçak yapılardan oluştuğu bildirilen İzmir'de, yapım sürecinde mühendislik hizmeti almayan binaların depreme dayanıklı olmasını beklemenin "hayalden öteye geçemeyeceği" vurgulanıyor.
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Zafer Alkuğ, taşıyıcılarının güçlendirilmesi kaçınılmaz olan konutların, güçlendirme maliyetinin, binanın yapım maliyetinin yüzde 50'sini aşması olasılığı karşısında, yıkıp yeniden yapmanın daha mantıklı olacağını söylüyor. Alkuğ, mühendislik hizmeti almadan yapılan binaların tümünün yıkılıp, yeniden inşa edilmesinin zorunluluk olduğunu kaydediyor.
Tüm bunlara karşın, İzmir'de heyelan bölgelerinde dahi konutlar inşa edildi. Son olarak Ballıkuyu, Vezirağa, Kadifekale, Bayraklı, Karşıyaka Yalı Mahallesi'ndeki gecekondularda yaşayanların taşınacağı toplu konutların inşası için adım atıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak ve Karşıyaka Belediyeleri ile Toplu Konut İdaresi arasında protokol imzalandı. Pproje uyarınca Konak'ın İmariye, Kosova, Yeşildere, Vezirağa, 19 Mayıs, Hasan Özdemir, 1. Kadriye, Altay ve Kadifekale Mahallesi'nde oturanlar ile Karşıyaka Bayraklı'daki heyelan bölgesinde bulunan Çiçek, Alpaslan ve Fuat Erdip Baksı Mahallesi'ndeki yurttaşlar için Uzundere'de 3 bin 500 konut yapılacak. Karşıyaka Yalı Mahallesi'nde oturanlar için ise Örnekköy'de 800 konut inşa edilecek.
Toplu konut alanında İzmir'de 15 binin üzerinde konut inşa eden Ege-Koop'un Genel Başkanı Hüseyin Aslan, kentsel dönüşüm projelerinin gecikmeksizin ve ölçeğinin büyütülerek uygulanması gerektiğini söyleyerek, "Bunun için Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) yap-satçı mantığını terk ederek, kooperatifleri desteklemesi gerekiyor. TOKİ'de anlayış devrimi yaratmanın zamanı geldi" diye konuştu.