Kentin anılarını barındıran mekânları yaşatmak öncelikle 'Maraşlılar'ın sorumluluğu.
Doyumsuz 'Maraş dondurması' nı dünyaya tanıtan 'Mado' nun kent merkezindeki 'aile pastanesi' ndeyiz... Yani, Mado'yu yaratan 'baba' nın adını taşıyan 'Yaşar' da... Trabzon Caddesi'nde aynı geleneği yaşatan 'Edo' yla en eski pastane olduğu söylenen 'Uğrak' la birlikte dolup dolup taşıyorlar...
Yaşar'ın farkı ise yöresel el sanatlarından örneklerle donatılmış salonları... Belli ki 'derin sohbetlere' esin kaynağı olan bu dekorların arasında, ailenin temsilcisi Atilla Kambur 'u dinliyoruz; ''Başarımızın sırrı, babamın önce iş, sonra aş, sonra da aşk ilkesine sadakatimizdir...''
Geleneklerine düşkün olan Atilla Bey, eski Amerikan arabalarında da dondurma satacaklarını söyleyince dayanamıyoruz: ''Peki, neden eski bir Maraş evini de pastane ya da dondurmacılık müzesi yapmıyorsunuz?..''
'Çağdaşlaşma' adına tarihsel mirasa 'yabancılaşma' Maraş'ı da öylesine tutsak almış ki en 'muhafazakâr' lar bile anılarının mekânlarını çoktan terk etmişler.
'Karsambaç'tan bugüne
Bu tutumun artık sorgulanması; 'binyılların kültür merkezi' nden hiç değilse elde kalanlara 'vefa' lı davranılabilmesi için Mimarlar Odası Temsilciliği 12 Kasım 2005 günü bir panel düzenledi. Temsilcilik Başkanı ve yöresel kültürün sevdalısı Abdullah Özdemir , konuşmasını 'zaman içinde Maraş' a ayırmıştı.
MÖ 1200-1600'lerde burada ilk kent devletlerini kuran ve 'karsambaç' dedikleri dondurmanın o çağdaki ilk 'müellifleri' olan Hititler 'in antik yerleşmesi 'Gurgum' , Persler döneminde 'Mark Hassi' , İS 11 yüzyılda 'Maraş' olmuş. İS 8 yüzyıldaki Bizans İmparatoru Leon İsonyan da Maraşlı bir Ermeniymiş...
14. yüzyılda 'Dulkadiroğulları Beyliği' , kentin şimdiki tarihsel dokusunu 'Kale' eteklerinde ve 'Ulu Cami' (1502) çevresinde 'Türkmen' mimarisinin özgün örneklerinden 'Taş Medrese' (1509) ile birlikte şekillendiriyor... 1522'den sonra Osmanlı'nın kapalıçarşılarıyla donanırken 19. yüzyılın ilk yarısında 'Amerikan Okulu' nun bile açıldığı önemli bir ticaret kenti oluyor...
Kentin 'kahramanlık' destanı ise 1919'daki Fransız işgaline karşı Sütçü İmam Hüseyin 'in 31 Ekim'de ilk silahı ateşlemesiyle yazılmaya başlıyor. Kurtuluş Savaşı zaferine TBMM Hükümeti'nin ödülü, 1920'deki 'il' kararı oluyor...
Bu efsanevi geçmiş içinde, Ermenilerin Gerçek ve Çan isimli gazeteleri, 1919 öncesinin 'dostluk ortamı' nı kanıtlarken 1922'de 'Memleket Fotoğrafhanesi' nin açılması da 80 yıl önceki 'kentli' yaşamın simgesi...
Duyarsızlıktan arınabilmek
''Ne Kaldı Maraş'tan'' sorusunun panelistleri Sütçü İmam Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mehmet Özkarcı , Ticaret ve Sanayi Odası Başkanvekili Sermet Çuhadar ve Belediye Başkan Yardımcısı Cemal Tanrıverdi 'ydi...
Sorunun 'maddi' yanıtı, 37'si kültür varlığı olarak tescilli 250 kadar eski evle birlikte 1990'da ilan edilen SİT alanı, eski çarşı ve anıtsal yapılar... Bunlardan, Kanlıdere'deki Çiftaslan Konağı 'nı yaşatan Alaaddin Çiftaslan 'a, Kışlaönü'ndeki Bayazıtlar Konağı 'na bakan Şevket Bey 'e ve diğer az sayıdaki duyarlı Maraşlıya teşekkür ediyoruz...
Panel sorusunun 'manevi yanıt' ı ise Maraş'ın işte sadece 'bu kadarcık' kalmış olması... Hele, Cumhuriyet Caddesi'nde 18 kat yükselen ve azman bir 'uygunsuzluk abidesi' gibi duran Özel İdare İşhanı, her yönüyle 'kente karşı suç' örneği... Büyük oranda 'boş' kalan bu binaya harcanan parayla kim bilir kaç tarihi yapı kurtarılırdı...
Bütün bu yanlışlardan arınılabilmesi için aynı özel idarenin kaynaklarını artık 'kent kimliği' projelerine ayıran Vali İlhan Atış , yeni koruma çalışmalarını şöyle özetledi: ''Başlandı, yenilerine de başlanacak ve sürdürülecek...''
Belediye Başkanı Mustafa Poyraz da Kale 'de tamamladıkları tarihi çevre düzenlemelerini tüm kente yayacaklarını söyledi ve eski bir evi alarak Mimarlar Odası'na emanet etmeye söz verdi...
Sıra Maraşlı zenginlerde...
Peki, asıl 'Maraşlılar' kentleri için ne yapmalılar?
Örneğin, Mercimek Tepe 'de inşaatı 10 yıldır süren 10 bin kişilik Abdülhamit Camisi 'nin dev kütlesinden biraz 'azaltma' yapılsaydı; kültür mirası binalardan birçoğu onarılamaz mıydı?
Ya da modern 'Arsan Tesisleri' ni kente kazandıran Arıkan Ailesi , aynı olanaklarıyla eski doku içindeki restorasyonlarla da özgün kültürel ve sosyal mekânlar yaratamaz mı?...
Yine ünlü Kipaş 'ın sahipleri Öksüz ve Gümüşer aileleri de haklı bir onur duydukları 'hayırseverlik' yatırımları arasında eski konakların da yer almasından gurur duymazlar mı?
Maraş'ı bugün bir 'sanayi kenti' ne dönüştüren diğer ünlüler de öyle...
Sözgelimi 27 ülkeye çelik tencere satabilen Hacı Hüseyin Dinçer ; yılda bir milyon parça çelik üreten Akdoğan Metal'in başkanı Mustafa Ekmekçi ; 1990'dan bu yana 3. fabrikasını kuran Matesa'nın patronu Talat Erayman ; bakır iplikle Avrupa'yı tanıştıran Kemal Karaküçük ; kenti süper lüks konutlarla donatan müteahhit Yusuf Kiraz ; ülkemizde pamuk yağını ilk kez pet şişelerle pazarlayan Kamil Dalkara ; kırmızı acı biberi marka yapan Duran Alkap ... Ve adlarını öğrenemediklerimiz...
Bu başarılarına, son çıkan vergi bağışıklığı yasalarından da yararlanarak birer-ikişer eski Maraş evini kurtarma çabalarıyla da anlam katarak her açıdan 'Maraşlı' olamazlar mı?
Bu gibi isimleri çoğaltmak da yine Maraşlılara düşüyor. Yeter ki bu kent için asıl 'marka' nın tarihten gelen kültürel değerler olduğunu artık anımsayabilsinler...