Yeşilin Kalbine Atılan Bomba

Bilinçsizce bırakılan katı atıklar, Ardahan'da Kura Nehri'ni, Artvin'de Şavşat Deresi'ni zehirliyor. Ardahan tarihi değerleriyle doğanın güzelliklerinin birleştiği bir serhat şehri. Ama 1992'de kent yapıldığı halde bu niteliklerine yakışan önem ve değeri sağlanamamış. Oraya girerken adres arayışımızdaki dolaşımımız sırasında edindiğim izlenim kasaba niteliğiydi. Daha sonra etrafı görüp belge, dergi ve yerel basından öğrendiklerimi gözleme aldım. Bozulmamış çevresi, doğal kaynakları, yaylaları ve ekonomisine yoğun katkı oluşturacak hayvancılığı ve tarımıyla kalkınabileceğini, göçün açtığı yaraları sarabileceğini gördüm.

İlin dokusunu bozan iki sorunu saptadım. Birincisi, suların kirletilmesi, ikincisi katı atıklarla çevrenin tüketilmesi. İlçelerinin (Göle, Hanak, Damal, Çıldır, Posof) atık suları tarihi ve güzellikleri yanında bir de Habitat'ı ile yörenin göz bebeği Kura Nehri'ne boşaltılıyor. Besi hayvanlarının dışkıları ile kirlenen çevrenin yağmur sularıyla Kura'ya karışması da kirlenmeyi katlayarak çoğaltıyormuş. Bu durumda doğal olarak balık popülasyonunun da eksilmesine neden oluyormuş.. Ayrıca; bu suyu kullanmak zorunda olan insanların, hayvanların sağlıklarını da çokça etkiliyormuş. Çevrenin insan eliyle sorumsuzca kirletilmesini bizzat görerek yaşadım. Şöyle ki; Ardahan'dan Artvin'e giderken Yanıklı köyünün Şavşat Deresi kenarında Soğuk Su dinlenme yerinde mola vermiştik. Üç yanında borulardan akan kaynak suyuyla serinledik. Köy tipi odun ocaklarında haşlanan sütlü mısırlarını yedik. Vadinin iki yanındaki seyrine doyum olmaz sarı çamlarla yeşile boyanmış tepeleri seyrederken işletmecinin çöp bidonunu yükseltiden dereye boşalttığını şaşırarak gördüm. Oraya yanaşıp aşağıdaki suya bakınca kokuşmuş çöp yığınına büyük tepki gösterdim. Cevaben, ''Ne olur ki.. onları su alır götürür'' demez mi? Sakıncalarını açıkladığımda da ''Ben onları vinçle çıkarıp yakarım'' dedi. İkinci üzüntü verici şaşkınlığımı da oradan Ardahan'a doğru beş-altı km. ilerdeki kavşaktan Karagöl'e çıkarken yaşadım. Yayla evleriyle sarı çamların sarhoş edici güzelliklerini seyrederken en yüksek tepeden o güzelim çamların arasından katı atıkların akar su gibi Şavşat Deresi'ne indiğini gördüm. Elimde olmaksızın öfkeli tepkiler gösterdim. Duyanların olmayacağını bile bile. Bu atıkların Erzurum Yusufeli ve Ardamıç dereleriyle birleşecek olan Şavşat Çayı'yla Çoruh Nehri'ni oluşturacağını bilmezler mi? Dünyada hızlı akmada ikinci olan Çoruh da bu kirliliği Batum'un altından Karadeniz'e taşıyacak. Hamsilerle mezgitler de bozulan popülasyona Karadeniz kalkanları gibi yenilecek. Yazık ki yazık!..

Bu acımasızlıktan, sarı çamlarla diğer orman bitkileri de nasibini almış. Uzmanların eko raporlarına göre yüzyılın içinde orman varlığı yüzde 6'ya inmiş. Yeşili, doğayı sevip korumayı insanımıza kesinlikle öğretmeyi de eğitim müfredatı içine ivedilikle almak zorundayız. Hızla tükeniyoruz. Çevre ve doğa katliamı göçlerin de baş nedeni oluyor. Geldikleri yerlerde de bu acımasızlık bilinçsizce devam ediyor. Bu sorun büyükşehirlere kıyasla daha küçük finansörlükle halledilebilir. Bunda da yine doğdukları yerlerden doydukları yerlere göçüp varsıllaşanlara sorumluluk düşüyor. Umalım, bekleyip görelim Kars üniversitesinin öğretim görevlilerinin raporlarına destek olunursa sorun giderilebilir.

Ardahan sempozyumunda, Kars Üniversitesi Yrd. Doç. Mete Cüneyt Tokyar tarafından Kura Nehri Kanyonu Habitatı ve dığer alanlar çareleriyle dile getirildi. Sempozyum sırasında bir duyumla da mutlu oldum. Aslen Hacı Ali köylü olan Ankaralı işadamı Orhan Gökdemir , Hacı Ali'ye bir köy evi, camisinin iç onarımı ve ayrıca komşu iki köyün okullarının onarımıyla pencerelerini pimapenle yenilemek işine girişmiş. Hayırlı olsun.