İstanbul’un Kilise ve Sinagogları



Üç büyük imparatorluğa 1600 küsur yıl başkentlik yapmış bir şehir olan İstanbul‘un geniş kültür coğrafyasında kilise ve sinagogların ayrı bir yeri olduğu kuşkusuz. İstanbul, birbirinden güzel ve görülmeye değer kilise ve sinagogları sınırları içinde barındırıyor. Hıristiyanlıkla milattan sonra dördüncü yüzyılda tanışmış İstanbul. Fatih’in şehri ele geçireceği 1453 yılına kadar da her türlü mezhepten kiliseyi içinde barındırmış. O tarihten sonra kiliseler kullanılmadıkları için ya harap olup yıkılmış ya da satın alınıp camiilere çevrilmişler. Buna karşın şehirde kilise yapımı 16’ıncı yüzyıldan itibaren Beyoğlu, Galata ve Boğaziçi kıyılarında sürmüş.

İstanbul’daki sinagoglar da kiliseler kadar tarihi ve eski. 1492 yılında II. Beyazıt’ın kabulüyle İspanya’dan gelen Yahudiler’den çok önce M.S. 318 yılında yapılan bir sinagog, resmi kayıtlarda yer edinmiş kendisine. 1492 yılına kadar da Romaniot denilen Yahudilerin şehir sınırları içerisinde aktif sinagogları olduğu biliniyor. O tarihten sonra da, önce İspanya’dan daha sonra da Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelen Yahudilerle birlikte bu sinagogların sayıları hızla artmış. Yapılarında dikkat çekici gösterişten kaçınılan bu sinagogların bazıları hala aktif olarak ibadete açık.

SAİNT ANTOİNE KİLİSESİ
İstanbul’daki en geniş cemaati olan kilisedir. Beyoğlu’nda gezerken mutlaka gözünüze çarpmış olması gereken bu kilise, önceleri kiliseye para temin etmek amacıyla yapılmış. Şu anda rahiplerin yaşadığı iki tane apartmanın arasından girilen bir avlunun içerisinde bulunuyor. Yapımı 1906 yılında başlayıp altı yıl süren kilisenin mimarı, İstanbul doğumlu olan Guilio Mongeri. Kilise betonarme olarak ve İtalyan neogotik üslubunda inşa edilmiş.

STEPHAN BULGAR KİLİSESİ
Önceleri Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olan Bulgarlar 19’uncu yüzyıldaki milliyetçilik akımlarının da etkisiyle kendi kiliselerine sahip olmak için izin aldılar. Bu kilisenin en önemli özelliği içerisindeki sütun ve asma katlar ile döşemeleri de dahil olmak üzere demir döküm olması olarak gösteriliyor. Kilisenin yapımı için açılan yarışmayı Avusturyalı bir şirket kazandı. Viyana’da 1871 yılında dökülen demirler Tuna Nehri ve Karadeniz yoluyla Haliç’e getirildi. Kilise mimari açıdan neogotik ve neobarok özellikler taşıyor. İstanbul’da yaşayan Bulgar azınlık tarafından kullanılan ve hala kullanılmakta olan bu kilisede ilk Bulgar patriklerin mezarları özenle çiçeklerle süslenerek korunuyor. Haliç kıyısı boyunca uzanan ağaçların arasında küçük şirin bir bahçenin içinde bulunan bu kilise, eminiz sizde de bir merak uyandıracaktır.

AYA YORGİ FENER RUM ORTODOKS PATRİKHANESİ KİLİSESİ
16’ıncı yüzyılda manastır olarak kullanılan Aya Yorgi’ye 1602 yılında taşınan patrikhane, defalarca çeşitli sebeplerden dolayı hasar görüp tamir edilmiş. Diğerlerine nazaran daha az gösterişli olan kilisenin içinde ise Hz. İsa’nın kırbaçlandığı sütundan, azizelere ait tabutlara kadar birçok değerli eser bulunuyor. Ortodoks dünyasının merkezi olan kilise, dünya sosyetesinin buluştuğu düğünlere sahne olmasıyla da hafızalarda.

SURP KRİOR LUSAROVİÇ ERMENİ ORTODOKS KİLİSESİ
1360 yılından kalma bir yazmada, 1431 yılında inşa edilen kilisenin yerinde, Surp Sarkis adında başka bir kilise olduğundan söz ediliyor. 1958’deki Karaköy-Tophane arası yol yapım çalışmaları sırasında tamamen yıkılan kilise, 1965 yılında Cumhuriyet tarihinde inşa edilen birkaç kiliseden birisi olarak tarihteki yerini aldı. Kilisenin çok az bulunan başka bir özelliği ise külah biçimindeki kubbesi. Girişe bitişik olarak inşa edilmiş olan çan kubbesi ise klasik Ermeni mimarisi özelliğini yansıtıyor. İçi çinilerle döşenmiş olan kilisenin aydınlatması ise Ermeni stiline uygun olarak az sayıda ve dar pencereler vasıtasıyla sağlanmış.

NEVE ŞALOM SİNAGOGU
Barış Vahası anlamına gelen Neve Şalom Sinagogu, ilk olarak 1938 yılında orada bulunan Musevi İlkokulu’nun jimnastik salonun yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuş. 1949’da sinagog olarak kullanılması için izin alınabilen sinagog, o yıl İTÜ’den mezun olmuş iki Musevi Elio Ventura ve Bernard Motola tarafından tekrar düzenlenip 1951 yılında ibadete açıldı. 1986 yılında bir düğün esnasında 40 kişinin öldürüldüğü bir terörist saldırıya uğrayan sinagog sonraki sene mayıs ayında tekrar ibadete açıldı. Sekiz ton ağırlığında bir avizeyi taşıyan kubbesi ile vitray ve mermerleri çok dikkat çekici olduğunu unutmamak gerekiyor.

AHRİDA SİNAGOGU
Dünya çapında bir öneme sahip bu sinagog İstanbul’da fetih öncesinden kalan tek sinagog olmasıyla dikkat çekicidir. Kesin olarak tarihi bilinmemekle birlikte 17’inci yüzyılda çıktığı tahmin edilen bir yangında büyük zarar gören sinagog, 1694 yılında çıkartılan bir fermanla Lale Devri’nin Barok tarzında yeniden inşa edildi. Sinagogun özelliği din adamlarının duayı okuduğu yerin gemi güvertesi şeklinde olmasıdır. Bu özelliğin Nuh’un gemisini ve İspanya’dan Yahudileri getiren Osmanlı gemilerini sembolize ettiği söylenir.