Birkaç hafta önce Halep'teydik. Gaziantep'ten ve Hatay'dan bir günlük turlarla bile gidilebilen bu ''tarihsel komşu'' yla ilk kez tanışan mimarlar olarak 'heyecanlı' ve 'şaşkın' dık.
Heyecanlıydık; çünkü İÖ 3000'lere ait belgelerde bile adı geçen, Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul ve Kahire'den sonra ''3. büyük kenti'' ndeydik...
Şaşkınlığımızın nedeni ise bu efsanevi geçmişten geriye kalabilen kent dokusunun korunmasına gösterilen özendi... Türkiye'de yıllardır ''yoksul ülkeyiz'' gerekçesiyle para ayrılmayan ''eski semt'' ler için devlet memurunun en çok 150 dolar aylık alabildiği bir ülkede gösterilen çabalardı...
Tarihi kent merkezi, Mardin'de ''abbara'' denilen ve artık çok az kalan ''kabaltı'' lardan sayısız örneğin bulunduğu tüm sokaklarıyla korunarak kentlilerin ve turistlerin gözdesi olmuş; özgün taş döşemelerinden yenilenen bina cephelerine kadar yeniden ''yaşanılır'' kılınmış. TV'lerimizdeki 'Kurtlar Vadisi' ne de dekor olan bu sokaklar için, aynı dizide çalışan Suriyeli öğrenci rehberimiz Yusuf Aziz diyor ki: ''Şimdi herkes yeniden buralara yerleşmek istiyor...''
Mimar Sinan 'ın 1520'lerde ''imparatorluk mimarı'' olarak ilk eserlerinden Hüsrev Paşa Camisi bakımlı olarak ayakta... Eyyübilerin armağanı Halep Kalesi gün boyunca ve hatta geceleri bile insanlarla dolu... 'Antakya Kapısı' ile Kale arasındaki 750 m'lik tarihi caddeyi dik kesen sokaklardan oluşmuş 22 km'lik Kapalıçarşı'da da restorasyon sürüyor... Çarşının çevresindeki eski dükkânlara ''özel proje'' ile uygulanan geniş ahşap saçakları görünce, aklıma Bursa'daki 'Uzun Çarşı' yı örtmek için tasarlanan 'metalik modern örtü' geliyor; ve canım sıkılıyor...
Kimlikli kent için
5000 yaşındaki kenti bugünle ve yarınla buluşturan koruma uygulamaları öylesine 'bütünlük' içinde ki eski semtler, bizdeki gibi yeknesak apartmanlarla değil, ''kimlikli yeni mimari'' yle yan yana ve iç içe.
Çünkü kentin genel imar kuralı, merkezdeki 'eski Halep' te 2 kat, en dıştaki 'yeni Halep' semtlerinde 4 kat, arada kalan bölgelerde 3 kat... Dahası, yeni binaların ya tümüyle yığma 'taş' olarak yapılması ya da betonarme olduklarında mutlaka ''taşla kaplanması'' zorunluluğu var... Böylece tarihi ve çağdaş peyzaj arasında 'zıtlık' yerine 'devamlılık' egemen...
Bu kurallara, ''mimari tarz'' olarak da ''yöresel yapı karakterlerinden esinlenilmiş bir çağdaşlık arayışı'' eklenince, örneğin çok yıldızlı Sheraton Oteli bile cam cepheli gökdelen şeklinde değil, 'Halepli' denilebilecek bir mimari tasarımla ve genel siluetle 'uyumlu' kütle düzeniyle inşa ediliyor...
Bütün bunları görünce, Suriye Mimarlar ve Mühendisler Sendikası Halep Şubesi Başkanı Memed Valid Gazel 'den, ülkelerindeki ''imar yasası'' nın ilkelerini soruyoruz.
Suriye'nin genelinde geçerli olan ilk temel kural, yine binaların 'yükseklikleri' yle ilgili. Yasaya göre köylerde ve nahiyelerde 2 kat, kazalarda 3 kat, kentlerde ise 4 ve 5 kattan fazla yapılamıyor...
Ne var ki Halep'teki yeni belediye binasının buna aykırı olarak '15 katlı' yapıldığını gördüğümüzde, biz sormadan 'gerekçesi' şöyle açıklanıyor: ''Hükümet özel izin verdi!..''
Nitekim Şam'da da özellikle resmi yapılarla turizm ve iş merkezleri için bu tür özel imar izinleri çoğalınca, 'başkent' genel yasa kapsamı dışına çıkarılmış; ardından da ''yüksek ve modern yapılaşma'' almış başını gitmiş... Sendika yöneticilerinden Fikret Mahli , aynı durumun Halep'te yaşanmaması için yüksek yapılara sadece ''kent merkezi dışında'' izin verilecek yeni bir yasa hazırlandığını söylüyor...
Farklı inançların kenti
Halep aynı zamanda ''farklı inançlardan'' kent sakinlerine, yine bizim için ''şaşırtıcı bir saygı'' yı gösteren bir kent.
Hemen tüm kiliseler bakımlı durumda. ''40 Kent Ermeni Kilisesi'' nde süren restorasyon, ''özgünlüğe bağlılık'' konusunda örnek bir başarı sergiliyor. Kentin en güzel meydanlarından birini ''Palmera Kraliçesi Zennube'' nin heykeli süslüyor. Suriye'de hafta sonu tatilinin 'cuma' olmasına rağmen Hıristiyanların 'çoğunlukta' oldukları Aziziye semtinde resmi tatilin 'pazar' olduğunu duyduğumuzda ise bize sadece 'susmak' kalıyor...
O kadar ki bu ''İslam ülkesi'' nin kâğıt parasında da ''tarihsel kişilik'' olarak Arap liderler yerine bir ''Roma İmparatoru'' resminin nasıl olabildiğini sormaktan -artık- çekiniyoruz...
Kenti 'mimarca' planlama
O gün, Türkiye Mimarlar Odası ile Suriye Mimarlar Mühendisler Sendikası arasındaki işbirliği protokolünün imza törenindeki konuşmalar da önemli vurgulamaları içermekteydi. Türkiye'nin Halep Başkonsolosu Ali Kemal Aydın 'ın da katıldığı tören için Şam'dan gelen sendika başkanı Hassan Majet Ali dedi ki: '' Atatürk' ün ülkesinden ve uygarlıkların beşiği Anadolu'dan meslektaşlarımızla birlikte olmak bize çok şey kazandıracak...''
Bizim altını çizdiğimiz ise özellikle tarihi kentlerde ''sürdürülebilir bir mimari çevre'' nin önemiydi. Bunun için duyarsız imar politikalarıyla birlikte, ''mimarlık ve şehircilik arasına duvar ören'' eğitim sistemlerini de sorguladığımızı söyledik.
Ne var ki bu konuda da Suriye'deki durum meğer ''bizdeki gibi'' değilmiş... Dünyanın birçok ülkesinde de olduğu şekliyle, kent plancılığı ''ayrı bir meslek'' yerine, mimarlığın 'uzmanlık' dalı... Öğrenciler isterlerse mimarlığı tamamladıktan sonra 2 yıllık ek planlama eğitimiyle ''şehirci mimar'' olabiliyorlar. Böylece kentlerini de ''mimari kimlikleri'' ni bilerek ve gözeterek planlayabiliyorlar...
Halep'ten işte bu gözlemlerle dönerken aklımıza takıldı. Tarihsel mimari dokuyu koruma planlarının bile ''mimar olmayan şehirciler'' tarafından üstlenilmesini yasaya yazan Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, acaba birkaç günlüğüne olsun Halep'e gidemezler mi?
Umarız Sayın Bakan Atilla Koç da aynı heyete katılır ve tarihi kentlerimize ait planların öncelikle bu alanda uzmanlaşmış 'mimarlara' teslim edilmesi gerektiğini Avrupa yerine bir İslam ülkesinde görmenin keyfini yaşar...