2010 yılı Emlak Vergisi için matrahların
yeniden belirlenme veya genel bildirim yılı. Aslında mükelleflerin bildirim veya
beyanname vermeleri söz konusu değil. Zira Emlak Vergisi matrahlarını
belediyeler belirleyecek, mükellefler de ödeyecek. Ancak belediyelerin söz
konusu matrahları belirlemeleri, birim inşaat metrekare maliyet bedeli ile arsa
/arazi değerlerinin belirlenmiş olması koşuluna bağlı. Zira hesaplama bu
değerlere göre yapılmakta.
Bina inşaat metrekare maliyet bedelleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
tarafından her yıl ilan edilmektedir. Ancak arsa/arazi değerleri ise dört yılda
bir, bu maksatla kurulan komisyonlarca tespit olunmaktadır. Gelecek yılın genel
tarh yılı olması sebebiyle arsa/arazi değer tespitleri bu günlerde
yapılmaktadır. Sonuçları açıklandığında ise geçmiş genel tarh yıllarında olduğu
gibi yine çok ilginç sonuçlar ortaya çıkacaktır. Göreceksiniz, konu yazılı
basında yine manşetlere taşınacak, televizyonların ana haber bültenlerinde yer
alacaktır. "Boğaz'daki cadde ile Urfa'nın caddesinin değeri aynı olurmuymuş",
"İstanbul'un Bankalar Caddesi ile Bursa'nın Altıparmak Caddesi eşitmiymiş",
"İstanbul'un Bağdat Caddesi ile İstiklal Caddesi nasıl eşit olurmuş" türünde
yine eleştiriler gündeme oturacak.
Bütün bunlar olacak, çünkü, Emlak Vergisi hukuka fazla saygılı olarak
düzenlenmemiş, mükellef haklarını fazlaca gözetmeyen bir vergi. Nasıl mı,
açıklayalım.
Önce arsa değerlerinin tespiti ile işe başlayalım. Bu arsa değerleri nasıl
tespit olunuyor? Bu sorunun yanıtı, Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 49.
maddesinde şöyle belirlenmiş:
"Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer
tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, Emlak Vergisi genel
sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanarak, arsalara ait
olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına,
ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere,
araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve
belediyelere imza karşılığında verilir. Büyükşehir belediyesi bulunan illerde
takdir komisyonu kararları, vali veya vekâlet vereceği memurun başkanlığında,
defterdar veya vekâlet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu
sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve
esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan
merkez komisyonuna imza karşılığında verilir. Merkez komisyonu kendilerine
tebliğ edilen kararları on beş gün içinde inceler ve inceleme sonucu belirlenen
değerleri ilgili takdir komisyonuna geri gönderir. Merkez komisyonunca farklı
değer belirlenmesi halinde bu değerler ilgili takdir komisyonlarınca yeniden
takdir yapılmak suretiyle dikkate alınır. Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi
birim değerleri, ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak
suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından mayıs ayı sonuna kadar
ilan edilir."
Şimdi bu usulü irdeleyelim. Mükellef olarak bu değerleri nasıl
öğreneceksiniz. Belediye veya muhtarlıklara gidip bakacaksınız. Peki, gayri
menkulünüzün bulunduğu yerden başka bir ilde veya yurtdışında oturuyorsanız ne
yapacaksınız. Bu sorun sizindir, şimdilik hukuk devleti adına böyle bir endişe
söz konusu değildir. Çünkü bu değerlerin hiç olmazsa, belediyelerin ve/veya
valiliklerinin web sayfasında ilanı zorunluluğu yok. Mükellefe gayrimenkulü ile
ilgili tespit olunan yeni değerleri bildirme, tebliğ etme zorunluluğu ise hiç
yok.
Diyelim ki değerleri bir yolla öğrendiniz. Bu değerleri hukuka aykırı
buluyorsanız, takdir komisyonlarınca belirlenen değerlerin gerçeğe aykırı
olduğuna inanıyorsanız, yapacağınız şey mantıken "yargı yoluna" gitmektir. Zaten
anayasa demiyor mu ki; "idarenin bütün eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır". Hayır burada dava açamazsınız. Zira kanun diyor ki; "Takdir
komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire,
kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde
ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler." Demek ki dava hakkı sadece,
bir kısım kurum ve kuruluşlarla mahalle muhtarlarına tanınmış. O halde yargı
hakkını kullanmak için tek yapacağınız şey; mahallenizin muhtarını dava açmaya
ikna etmek. Bu da pek kolay değil.
Takdir komisyonu kararına göre belirlenecek matrah üzerinden vergi ödeyecek
olan, hakkında tahakkuk işlemi yapılacak mükellefin dava hakkı yok. Buna
karşılık mükellef dahi olmayan, kararın iptali ile menfaat ilişkisi bulunmayan
muhtarın dava hakkı var. Bu, hukuk değildir. Bilindiği gibi hukuk ile kanun
kuralları farklıdır. Bazen, burada olduğu gibi çelişebilir. Çelişkinin olduğu
her yerde, hukuksuzluk olabilir, arsa değerleri keyfi saptanabilir veya kamu
lehine yüksek vergi geliri sağlayacak şekilde belirlenebilir. Dolayısıyla da
basına malzeme olur.
Yukarıda aktardığımız ve mükellefe dava yolunu kapatan hüküm, açıkça
anayasaya aykırıdır. Bu nedenle mükelleflerin takdir komisyonu kararlarına
karşı, söz konusu hükmün anayasaya aykırılığını ve dava haklarının varlığını
ileri sürmek suretiyle dava açabilecekleri inancındaydım. Burada, aynı sokakla
ilgili pek çok kişinin dava açabileceği, bir anda binlerce davanın söz konusu
olabileceği, bunun da yargıyı kilitleyeceği, uzun sürelerde karar çıkamayacağı
ve vergi tahsilinin gecikeceği gibi görüşler ileri sürülebilir. Ama bilin ki bu
görüşleri söyleyenler ya hukuk bilmemekte ya da kişilerin dava hakkından
korkmaktadırlar. Zira, davaların birleştirilerek görülmesinden kısa yargılama
usullerinin benimsenmesine kadar pek çok hukuksal tedbir ve düzenleme ile bu
sakıncalar giderilebilir. Unutulmamalıdır ki, yargı denetiminin olmadığı yerde,
hukuk değil, keyfilik olur.
|