Açık Radyo'da Gürhan
Ertür bu hafta boyunca 1999 Marmara ve Düzce
depremlerinin ardından gelinen noktayı, yapılması gerekenleri,
etkiliklerive eleştirileri uzmanlar, aktivistler ve depremi yaşayanlarla
konuşuyor. Her sabah 09.00-10.30 arasında 94.9 frekansında dinlenebilecek yayına
katılan konuklarla yapılan görüşmelerin çözümlerini aktarıyoruz.
10 Ağustos'ta başlayan programın ikinci gününde deprem bölgelerinden
depremzede temsilcileri programa katıldı. İzmit'ten Nurcan
Taşpınar ve Düzce'den Avukat Ayşegül Şenol programa
telefonla katıldılar. Yalova'dan Atila Ulaş ve Yüksel
Ferah stüdyo konuklarıydı.
Programın çözümünü bianet'ten Eda Tarak,
Deniz Pınar Konuk ve Gözde Kazaz
gerçekleştirdi.
Nurcan Taşpınar, İzmit Depremzede Derneği,
Yönetici.
Kısaca bilgi verebilir misin bölgeye hala gelip giden yabancı
gruplarla ilgili, ne kadar sürdürülebilir projeler içinde olduklarını, neden
geliyorlar, neleri merak ediyorlar?
Özellikle deprem bölgesinde merak ettikleri 1999 yılında depremin ardından
yaptıklarının etkilerini görmek. İlk yardım konusunda ve burada hayatın yeniden
yapılandırılması konusunda çalışmışlardı. 10 yılın ardından deprem bölgesi nasıl
toparlanıyor gibi bunların etkilerini görmeye çalışıyorlar. Şu anda burada
bulunan Japonların dışında bu bölgede araştırma yapan çok fazla ülke de kalmadı
aslında. Japonlar bölgeyi bir laboratuar gibi ele aldılar ve bir çok projeye
öncülük ettiler. Bugün de o projelerin ne durumda olduklarını görmek için
geliyorlar. Hala yaşanan sıkıntılar varsa onların üzerinden muhtemelen
hazırlamayı düşündükleri bir takım çalışmaları var.
Peki Türkiye'den çeşitli ekipler, üniversitelerden öğrenciler gelip
hala bir takım çalışmalar yürütüyorlar mı?
Depremle ilgili Türkiye içerisinde herhangi bir çalışma var mı bilmiyorum en
azından bizimle yok. Genelde bölgeye gelen ilk önce bizi buluyor çünkü
depremzedeyle birebir iletişim kuran yada hala deprem bölgesinin sorunlarıyla
ilgili çalışma yapan biziz. Ama dediğim gibi Türkiye 4-5 yıldır Türkiye'nin bu
konuyu çok da ilgisi kalmadı. Bunlar genel olarak bizim gözlemlediklerimiz. Bu
konuda bütün üniversitelerin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Aslında Japonlar
nasıl deprem bölgesini bir laboratuar gibi kullanabiliyorsa Türkiye de bunu
böyle yapabilirdi. Hukukçularımız da kullanabilirdi, zemin etütçüler, jeoloji
merkezleri kullanabilirdi yada üniversitelerin psikoloji üzerine eğitim veren
birimleri bu bölgede çalışabilirlerdi ama dediğim gibi yetersiziz.
Peki siz 17 Ağustos 1999 depremini takip eden günlerde çeşitli
örgütlenmelere girdiniz, depremzede derneklerini kurdunuz, Gölcük'te Yalova'da
Sakarya'da, Düzce'de, Avcılar'da...
Evet yedi taneydik ancak zamanla bölgelerin sorunlarının ayrışması, mesela
konutlara yerleştirmede kura çekimleri ile ilgili bir sorun Düzce 'de
olmayabiliyor. Bu gibi konularda ortaklaşamayınca herkes dönüp kendi bölgesinde
çalışmaya başladı. Şu an hala devam eden Düzce Depremzedeler Derneği ve biz
varız. Bu biraz kentlerin büyüklüğü ve sorunların çokluğuyla alakalıydı.
Peki bu anlamda mesela gölcükte problem kalmadığını söyleyebilir
miyiz?
Yok hayır Gölcük, Düzce, İzmit hatta Yalova deprem kaynaklı konularda hala
sorunlar yaşayan ama biraz daha üstünün kapandığı biraz daha unuttuğumuz bir şey
olduğu için aslında ve örgütlü bir çabadan uzaklaşıldığını biraz daha
gösteriyor. O an hissettiklerimiz biraz daha hafiflemeye başlayınca
örgütlenmelere de yansıyor bu. Onu ayakta tutacak çok temel çalışmalar olması
lazım. Biz bir kere sivil toplum örgütü olarak çok gelişmiş bir yapımız yok.
Depremzedelerin büyük çoğunluğu depreme kadar bir dernekte koşturmuş,
örgütlenmeye geçmiş insanlar değildik. Bu da bizim için bir deneyimdi. Süreç
şöyle işledi; ilk zamanlar hukuksal problemleri vardı insanların hukuka
ihtiyaçları vardı, bir dilekçeye ihtiyaçları vardı mağduriyetlerini tanımlamak
ve çözüm üretmek için. Dolayısıyla bunu yapabilecekleri alanları arıyorlardı.
Depremzedeler derneği de bu konuda faaliyet gösteren tek kurumdu. Daha sonra
kalıcı konutlarla ile ilgili aynı sıkıntılar yaşandı. Yine bir arada olmaya
ihtiyaç vardı. Prefabrikçiler, hak sahibi olamayanlar gibi biraz mağduriyet
tanımlı birliktelikler yaşadık. Ama tabi 10 yılın sonunda baktığımızda hep böyle
miydi örgütlenmemiz? Hayır. Bugün hala 10 yıl önce bir araya geldiğimiz
arkadaşlarla çalışmalar sürdürüyoruz. Bu da bizim kazandığımız bir şey
sanırım.
Yani İzmit'te hala Depremzede Derneği olarak faaliyet
yürütüyorsunuz.
Evet. genel olarak mesela deprem bölgesini tanımayı ve değerlendirmeye
kalktığımızda biliyorsunuz afet yasasıyla ilgili sorunlar yaşanmıştı. Örneğin
mağduriyet tanımı sadece tapuyla sınırlandırılmıştı. Ancak depremi yaşamış
olmanıza rağmen yada zarar görmüş olmanıza rağmen kiracıysanız size bu konuda
güvenli ve sağlıklı bir konut alanı üretilmedi. Bizde son 7 yıldır özellikle
prefabriklerin kaldırılması sürecinden başlayan bir konut çalışması başlatmıştık
kiracı, evsiz depremzedeler diye devletten talep ettik olumlu bir yanıt
alınamadı en son toplu konut idaresiyle ortak bir mutabakata vardık ve yine
ortak bir proje ile birlikte 700 tane kiracı depremzedeye Kocaeli'nde konut
yapılıyor şu anda, temelleri atıldı. Bir arada kalınca en azından mağduriyetin
giderilebileceğini, sorunlarımızın aşılabileceğini göstermeye çalışıyoruz.
Şu anda başından beri hak sahibi olanlar ve olmayanlar diye bir
ayrıma gidersek hak sahiplerinin mevcut durumu nedir? Kalıcı konutlar bütün hak
sahiplerini kapsayacak şekilde inşa edildi ve dağıtıldı mı?
Kalıcı konutlar valiliğe belli süreler içinde müracaat edenlerin sayısı kadar
yapıldı. Benim evim yıkıldı dediğinizde su faturası, elektrik faturası gibi
belgelerle müracaat ettiniz. Bunun adı kredi oldu bunun adı konut oldu. Ama eğer
siz bunu yapamadıysanız konut alamadınız. Bizim bu konuda açtığımız çeşitli
davalar vardı. Bunların bir kısmını kazanabildik. Eğer depremde 1. dereceden
yakınınızı kaybetmişseniz bölge idare mahkemesi bu ciddi bir sorundur ve insan o
anda mülkiyeti düşünemez, müracaat edemez diyerek bazı davalar olumlu
sonuçlandı. Bazı davaları da kaybettik. Bu süre içerisinde baş vurmazsan hak
sahibi olamazsın dendi. Bu doğru mudur? Değil midir? Mağduriyetimizi tüm Türkiye
biliyor ve tüm Türkiye'nin de yaşayabileceği bir mağduriyet. Dolayısıyla
insanların bu tür tanımlamalar, kısıtlamalar getirilmeden haklarının devam
edebilmesi önemli. Biliyorsunuz 3 aydı ama daha sonra hastanede olmak, yaralı
olmak gibi nedenlerle bu süreyi biraz daha uzattılar ama bunları ispatlamanız
gerekiyor dediler. Böyle bir mazeretiniz yoksa hak sahibi olamadınız.
Hak sahibi olanların ve olmayanların ayrıcalığını da çok kısaca
aktarabilir miyiz?
Bize göre 3 tarafı var bu kısmın, hak sahibi olanlar depremde tapulu bir evi
yada işyeri zarar görenler ama eğer valiliğe müracaat etmemişse hak sahibi de
değil. Eğer kiracı olarak bir işyeri yada konut kaybetmişse yasanın içinde böyle
bir tanım yok. Ama bizce hak sahibi dediğimizde depremden zarar görenlerin tümü
buna dahil olabilmeli. Yasal düzen buna göre güncellenebilir. Üniversitelerin
hukuk bölümlerinin bölgeyi incelemeli dediğimiz kısımlarda bunlardır. Bu
konularda çalışmalar sürebilseydi eğer, yasanın yeniden düzenlenmesi adına belki
çeşitli fikirler de geliştirilebilirdi. Aynı zamanda bizim 10 yıldır devam eden
sorunlarımız var. Bu tür akademik çalışmalar yapılsaydı belki bugün yada 2 yıl
gibi bir sürede hukuksal sorunları aşmış olurduk. Tabi bunun öncesinde çok
çeşitli araştırmalar yapılması lazım. Biz deneyimlerimizi aktarmaya hazırız.
İnşallah bunları değerlendirenler de çıkar.
İzmit'te ve diğer deprem bölgelerinde ciddi rakamlarda can kaybı
oldu. Dullar yetimler çocuklar gençler kadınlar, geride kalanlar oldu. Bunlarla
ilgili söyleyecekleriniz, tespitleriniz nelerdir.
Bu konuda genel tanım şöyle mesela eğer eşinizi kaybetmişseniz ve eşinizin
bir sosyal güvenlik kurumlarının herhangi birinde kaydı varsa, emeklilik gibi
emekli maaşı gibi gelirler alabiliyor insanlar ama bunun dışında devletin onlara
sunabildiği bir çözüm yok. Bu da yasa içerisinde bahsettiğimiz boşluk lardan bir
tanesidir. Yetim çocuklarımız aynı şekilde çok sahipsizler. Çok basit bir örnek;
bizim evsizler çalışmasıyla ilgili geçtiğimiz haftalarda bir çocukla tanıştım.
Şu anda 20 yaşında, depremde annesini, babasını, kardeşlerini kaybediyor ve tek
başına, 10 yaşında o dönemde, dayınsının yanına yerleştiriliyor. Dayısının da
çocukla çok ilgisi yok ve yengesi ilgilenmiş bu zamana kadar. Yengesiyle dayısı
da ayrılıyorlar ve dayısı sen başının çaresine bak artık diyor çocuğa. Çocuk
bize gelip ben şimdi ne yapacağım diyor. Ailesi kiracıymış çocuğun hak iddia
edebileceği bir durum yok. Devlet hiçbir şey veremiyor bu çocuğa. Bunun gibi
daha pek çok örnek var. Eşlerini kaybetmiş ve depremde sakat kaldığı için
çalışamayan kadınlar var. Bunlara dair bir planlama yapılmış değil ancak
bireysel olarak bir yerlere baş vurduklarında bireysel çözümler
üretilebiliyor.
Depremle birlikte çevrede ciddi hasarlar oldu. Bir anlamda bir çevre
felaketi. Bu açıdan İzmit'in sorunları; hasar tanımı. İlk yapılan hasar
tespitleriyle ikinciler arasında ciddi fark var. TMOBB'un hasar tespit tanımında
orta hasarlı diye bir bina yok. Bir bina ya az hasarlı yada ağır hasarlıdır. Az
hasar sıva çatlaklarıdır mesela ve giderilebilinir. Bir binanın ama bir binanın
16 direği varsa ve sekizi yıkılmışsa bu bina orta hasarlı tanımına girdi.
İzmit'te 45.000 orta hasarlı konut var. Bu binaların genel incelemesi yapılarak
verildi bu kararlar. Gelen heyetler beton incelemesi yapmadı. Bunların bir kısmı
güçlendirme gördü bir kısmı görmedi. Yada yapılan güçlendirmeler ne kadar
sağlıklıydı? Bunlar olası bir depremde bizim için beton mezarlar. Bu yüzden
biraz daha alternatif yaşam alanları konusunda, yapım aşamasını bildiğimiz
yapılanmalar konusunda çalıştık. Bu konuda hükümetler ve toplu konut idaresiyle
görüşüyoruz ama ticari amaçla yapıldıkları için bu konutların bedelleri çok
yüksek. Bir çok aile hala orta hasarlı konutlarda oturuyor.
Kalıcı konutlar üretilirken eksik kalanlar: İnsanlar yaşadıkları bölgelerden
kopartıldılar. İzmit merkezde yaşayan bir aile, Gebze'de bir kalıcı konuta
yerleştirildi. Türkiye'deki insanların mahalle kültürünü düşünün. Bu gün hala
yerleştirildiği kalıcı konutunda kalmayan insanlar var. İşyerlerine uzak.
Bölgemizde deprem sonrası Irak hükümetinin gönderdiği petrol vardı. Bu
petrolün nakde dönüştürülmesiyle bir kaynak elde edilmişti. Bu kaynakla arızlı
konutları inşa edildi. 180 konut. Oraya da depremde 1. derecede yakınını
kaybetmiş kiracı depremzedeler yada hak sahibi olmayan deprem zedeler
yerleştirildi, 5 yıl süreyle. 5 yıl sonra lojman yapacağız deniyordu. Sonra bu
süre 5 yıkldaha uzatıldı şimdi bu insanlar yerlerinden çıkartılıyor ve
İzmit'teki vali yardımcıları buralara yerleşiyor. Şu anda orada bir mücadele
sürüyor.
17 Ağustos'ta gece 2'de derneğimizin önünden başlayarak depremde
kaybettiklerimiz için bir anma töreni yapıyoruz. "İzmit uyuma depremi unutma"
diyoruz. Hükümet sivil toplum örgütleriyle daha sıkı iletişim içinde olmalı.
Deprem bölgesinde daha dikkatli yaşam alanları oluşturulmalı.
|