Her taşının altından tarih fışkıran
Çanakkale ve etrafının Bizans İmparatorluğu öncesi sahipleri
kimlerdi? Yerden ısıtmalı kalorifer sistemini ilk kullanan hangi medeniyetti?
İlk havuzlu, lüks villalar ne zaman yapılmaya başlandı?
Bu soruların cevapları birkaç yıl önce İÇDAŞ’ın sosyal
sorumluluk projesi kapsamında Kemerköy’de yaptıracağı
ilköğretim okulunun temelini atmasıyla yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
İnşaat için ilk kazma toprağa vurulduğunda toprağın altından bilinmeyen,
duyulmayan bir medeniyet kendini anlatmaya başladı. O günden bu yana
İÇDAŞ ve Kültür ve Turizm Bakanlığı
sponsorluğunda Erzurum Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Cevat Başaran ve öğrencilerden oluşan ekibi 8 kilometre çapındaki
surların çevrelediği tahmin edilen antik kentte kazı yapıyor. Kentin çok küçük
bir bölümü kazınmasına rağmen, bir arkeoloji müzesi kurulabilecek kadar tarihi
eser bulundu. Kazı çalışmalarında işçi yok. Türkiye’nin dört bir yanından gelen
arkeoloji tutkunu öğrenciler, aylar boyunca haftada altı tam gün çalışarak,
çadırlarda uyuyarak canla başla tarihe uzanan yeni bir iz bulmak için gayret
ediyorlar. Bu sene itibarıyla ortaya çıkanlar ise yamaç evleri, lüks roma
villaları, mezarlar, antik tiyatronun küçük bir bölümü...
Ölümden sonra yaşam inancı
Üç yıldır devam devam eden kazılarda paha biçilemez tarihi eserler bulundu.
Altın taç, Eroslu küpe, Eros’un domuz avını anlatan bir yapıt, yüzükler, pişmiş
toprak, cam gözyaşı şişeleri, sikkeler ve bronz aynalar bunlardan yalnızca
birkaçı... 2009 yılı itibarıyla bulunan 900’e yakın tarihi kalıntı, bölgede bir
müze kurulana kadar korunmak üzere Çanakkale Arkeoloji Müzesi’ne teslim
edildi.
Tüm katılıntılar, medeniyetin yaşayış tarzını da anlatıyor. Örneğin gözyaşı
şişesinin hikâyesi, Parionluların yakınlarının ardından döktükleri
gözyaşlarını bu şişelerde topladığına işaret ediyor. İnançlarına göre, ne kadar
gözyaşı dökülürse, ölümünden sonraki yaşamına o kadar sevgiyle devam edecek ölen
kişi... Parionluların öldükten sonra yaşamın varlığına inanmaları, mezarlarından
hediyelik ve sikke çıkmasından da anlaşılıyor. Yine inanca göre, sikke ve
hediyelikler diğer dünyada sıkıntı çekmemesi için ölüyle gömülüyor.
Bölgedeki eşi bulunmayan işlemeli eserler ise Bizans döneminde tahrip
edilmiş. Osmanlı saldırılarına karşı önlem alma peşine düşen Bizans
İmparatorluğu, bu bölgelerdeki değerli taşları alıp, İstanbul’a sur yapımı için
taşımış. Parion Antik Kenti’nin üzerine yapılmış Bizans yapıtları ise kazı
çalışanlarını zorluyor. Henüz kazılmamış alanlarda, köy yolunda ilerlerken bile
‘Son Bizanslılar’ın mezarlarına rastlamak mümkünken, biraz ileride kentin antik
tiyatrosu yeniden güneşin huzuruna çıkmaya hazırlanıyor. Kazının bu bölümünde
ortaya çıkanlar kalıntılarda, yunus balığı ve üç yılanın çektiği bir araba
içerisindeki Tanrıça Ceres ve domuz avı sahnesindeki Eroslular resmediliyor.
Dünyanın ilk kalorifer sistemi
Parion’da elde ettikleri bulgulara göre 2700 yıl önce en parlak dönemlerinde
burada yaklaşık 70-80 bin kişinin yaşadığını öngördüklerini aktaran Prof. Dr.
Başaran, dünyada ilk kez kullanıldığı tahmin edilen kalorifer sisteminin de yine
kazı yaptıkları villada bulunduğunu belirtti. Antik tiyatronun hemen karşısında
yer alan Roma Villası’ndaki çalışmalarda evin avlusunda bulunan havuz,
insanlığın lüks merakının ne kadar eskilere dayandığını da kanıtlıyor.
Ayrıca kentte altın kalıplarının da bulunması nedeniyle kentin altın üretimiyle
ilgilendiğinin belirlendiğini vurgulayan Prof.Dr. Başaran, “Altın üretiminin
yanı sıra kentte elde edilen bulgulara göre antik çağa ait uskumru ve yunus
balıkları, üzüm bağları, şarapları ve ön yüzünde boğa ya da gogo başı bulunan
sikkeleriyle ün salmış bir balıkçı kenti olasılığı üzerinde de duruyoruz”
dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan 135 bin TL, İÇDAŞ’tan da 65 bin TL ödenek
sağlanarak kazının devam ettiğini dile getiren Prof. Dr Cevat
Başaran ‘Parion’u anlattı:
‘Efes kadar kıymetli olacak’
“Parion kazı evlerindeki çalışmalarda küçük buluntuların, kapların
restorasyonu ile çömlekçilik atölye çalışmaları da yapılmaktadır. Ekibimiz, bu
işe gönül vermiş öğrencilerden oluşuyor. Aylarca burada kalıyorlar, güneşin
altında çalışıyorlar. Bölge halkından da büyük destek görüyoruz. Kazı evi olarak
belirlediğimiz alan, bir köylü tarafından bize tahsis edildi. Kazıda yalnızca
Türklerin olması da önemli bir nokta... Kazı çalışmaları senelerce sürecektir,
ancak beş yıl içerisinde Parion artık kendini iyice gösterecek ve belki de Efes
kadar önemli bir turizm bölgesi haline gelecektir.”
|